Adamın biri… Oğluyla birlikte sürücü belgesi almak için dosya hazırlıyor.  Gidiyorlar doktora !

Oğlu tıkır tıkır geçiyor muayeneden.

Eee ne de olsa genç!

Civa!

Nefesi iyi, çöküp kalkması iyi, bakışlar dürbün gibi.

Oğlunun raporu tamam.

Doktor basıyor imzayı “sağlam” diye.

Sıra babaya geliyor.

Doktor bey nefes al nefes ver, çök mök derken, pek sağlıklı veri alamıyor ki, adamı (!) hastaneye sevk ediyor.

Olamaz!

Sen beni nasıl hastaneye sevk edersin.

Ben hasta mıyım?

Turpum turp!

Celalleniyor adam parçası!

Oğlunun sağlam raporu aldığı doktora saldırıyor.

Hem de yardımla.

Yardımı veren de sağlam raporu alan oğlu değil mi?

Doktora yer misin, yemez misin?

Vur ha vur!

Sanki karşısında düşman var.

Öfke tavan yapınca ağzı burnu dümdüz ediliyor doktorun.

Baba oğul işi bu.

Sen misin, babaya sağlam raporu vermeyen.

Aldın mı dersini?

Sağlıktan daha büyük hazine mi var?

Yok!

**

Dünya senin olsa ne yazar, ağız tadıyla istediğini yiyemedikten, gezemedikten, sosyal yaşamdan uzakta kaldıktan sonra.

Sağlıklı olma konusunda bizlerin her anında yanımızda olan ve bizlerin yaşam standardını yükseltmek için çırpınan doktorlara yapılan saldırıları izliyor ve toplumsal çürümenin sebeplerini arıyoruz.

Şu açık ki, bizlere bir şeyler oluyor.

Bizler küçüğünün gözlerinden, büyüklerinin de ellerinden öpen bir toplum iken, akıl sağlığımızı tamamen kaybetmişiz ki, her önümüze gelene saldırıyoruz.

İnsan olan insan hiç şiddeti düşünür mü?

Düşünüp de bunu eyleme geçirir mi?

Sonra da, koltuklarını kabarta kabarta gezer mi?

**

Bu saldırganları zorunlu acil servislerde çalıştıracaksın.

Orada sağlık hizmeti veren personelin yaşadıklarını yaşatacaksın ki, o kırılası ellerinden utansınlar.

Aile terbiyesinden bile yoksun olduklarını görsünler.

İnsanlığını da sorgulasınlar.

Yaşatacaksınız ki, anlasın bu mahluklar!