“Yağmurun sesine bak, aşka davet ediyor!”

Hımm!

“Cama vuran her damla…”

Allah Allah!

“Bu yağmur seni benden/ alıp götüren yağmur:”

Heyt be!

“Aşkımızı sel gibi/ silip süpüren yağmur.”

Bu yaştan sonra yine romantik mi olduk ne?

Aşk!

Aaa pardon bu şarkıda bir garip söz var.

O söze taktım ben şimdi.

“Aşkımızı sel gibi….” Diyor.

Sel!

Vay!

Çarşamba gecesi aşk duygularını doruklarda yaşayan biri mi yol açtı yoksa bu sele.

Sel dediğim de sel hani.

Ortalığı sel götürdü.

Hem de silip süpürerek!

Ya o yağmur neydi öyle?

İki gönül bir olmadı ki, seller döküldü gökyüzünden.

Yıkadı her tarafı.

Yıkamak yetmedi, afete döndü.

Afet!

Yoksa, bu duygusallığı yaşayanlardan birinin adı Afet mi?

Hım!

Söylesin Afet’i üzen.

Yaktı bizi yaktı!

Az daha devam etseydi, ‘ yanıyor bu köşkün lambası’ değil, Ereğli’nin her yeri sele boğulacaktı.

O nasıl bir afet (miş)?

Sapsarı!

Sel olup aktı tüm sokaklara caddelere, işyerlerine.

Olan yine belediye emekçilerine oldu.

Çalış yavrum çalış.

Çalıştılar.

Alınlarının terleriyle.

Tabi bu arada Afet’i kimin kızdırdığı ortaya çıkmadı.

Olay meçhul.

Kim vurduya gittik yine.

Zaten gelen giden vuruyor.

Vurmayan da öteki dünyaya borçlu gidiyor ya.

Afet’i bulan haber versin.

O’nu konuştururuz biz zaten.

Buluruz O’na gözyaşı döktüreni!