Erkeklere soruyorum: Siz hiç kanaviçe işlediniz  mi? Ve de tarım dersinde bahçede kazma sallayıp marul maydanoz diktiniz mi?
Çoookk eskilerin “Evet” dediğini duydum!
Peki ya yeniler?
Bilmiyorlar mı?
Neden?
Eğitim sistemi mi?
Hay şu sistem.
Zaten bizim sistemin bir diğer adı “düzen”e bağlı değil mi?
“Düzen”e  bağlı olunca ne olur?
Mutlaka karşısında bir “Düzülen” vardır!
Yok mu?
Peki ne var?
 
BAKKA projesi kapsamında uygulamalı  bahçe veriliyor çiftçiler ile öğrenciler.
Şinanay yavrum şinanay.
 
Nereden nereye sürüklendik biz böyle?
Şimdi gel de “Biz eskiden” deme.
Eskiden eğitim vardı da, şimdi niye yok?
O on parmağında on marifet olarak yetiştirilen öğrenciler işbaşına geçince kalktı bu memleket ayağa.
Öyle kurdu sanayisini.
Öyle kalkındı.
Öyle devalüasyon nedir bilmedi.
Ta ki, kapitalizme kapılarını ardına kadar açıncaya kadar.
 
Neydi eskiden bir insanın yetişmesindeki ana ilke?
Altın bilezik!
O altın bilezik sözünün içi meslekti.
Koluna altın bilezik olarak tarif edilen mesleği takan aç kalmaz ve kendi kendine yeter, çalışan ve üreten bir birey olurdu.
Büyükler çocuğu biraz ele avuca gelince, bir ustanın yarına meslek öğrenmesi için verilirken “Eti senin, kemiği benim” denilirdi. Ta ki, çıraklıktan kalfalığa geçince kadar da bir ücret konuşulmaz, yemek parasını bile cepten karşılarlardı.
Amaç belli.
Usta olsun.
Kendi ayakları üzerinde durabilsin.
 
Şimdi alaylı eleman bulmak çok zor.
Mekteplilerin büyük çoğunluğunun ehil olmadığı iddia ediliyor.
Ekranlarda yapılan röportajlardan görülüyor  ki, evlilik programlarını kimlerin sunduğunu şakır şakır bilenler, ülkeleri ve başkentlerini bilmiyorlar.  Hatta, iftarın hangi il de erken olduğunu plaka rakamlarına göre bile sıralayabiliyorlar ise bir şeylerin yanlış gittiğini ayrıca ifade etmeye gerek var mı?
Köylerimizin sokaklarında bile “Domates, biber, patlıcan” diye bağıran manav arabaları ile ayrıca ekmek servisleri dolaşıyor.
Yazık !
Hepimize yazık!