Katar’ın hediyesi wip uçak gündemdeki yerini koruyor.
Bize ne?
Hediyeye hayır mı denir?
Allah razı olsun.
Allah tekrarını nasip etsin.
Allah tuttuğunu altın etsin.
Allah ne muradın var ise versin.
Denir!
Şom ağızlılar konuşuyor işte.
Oysa ben, 1964 yılında Türkiye’de doğru dürüst havaalanı yok iken Ereğli’de var olan havaalanını hayal ediyorum.
O yıllar ve bu yıllar.
Ta 1992 yılındaki o talihsiz kazaya kadar Erdemir’de havaalanı vardı.
Devlet başkanları o havaalanına inerdi.
Sonra yok oldu havaalanı.
26 yıl önce kapatılan havaalanı bir daha açılmadı.
Ah ah!
Türkiye’de eşşek geçmeyen yollar var iken Ereğli’nin havaalanı vardı da, ya şimdi?
Uçak şirketlerinin otobüslerle rekabet ettiği günümüzde, Ereğli’de bir havaalanı olsaydı.
Ne olurdu?
Bir değil, üç beş OSB çoktan kurulmuştu.
Çünkü…
Yol olmayan yere kimse gelmez.
Senin fabrikan var ama ne demiryolun var ne de havaalanın.
Eller aya Ereğli yaya.

**

AYIP ÖTESİ

Öteden bu yana öfkelendiğim en önemli olayların başında yardımlaşmanın reklam aracı yapılmasıdır.
Kamu kaynakları ile sağlanan mal ve eşyaların yoksullara dağıtımında bile utanmadan sıkılmadan, vatandaşın karşısına geçip “ben dağıtıyorum” pozu verenler insan olabilir mi?
Hiç “insanlık” nasibini almış olabilirler mi?
Ayıp sözü yetersiz!
Hiç!
Ağız dolusu küfür yediklerini hiç mi bilmezler?
Oysa…
Düsturumuzda bir elin verdiğini diğer el bilmeyecek ha!
Yardıma muhtaç olanları sıraya dizmek de ne demek?
Bir de tek tek tokalaşmak.
Tüh size!

**

KULP!

Muhabbet ediyoruz abilerimizle.
Söz CHP’den açılınca bir olay anlattı CHP’li bir büyüğüm.
Dedi ki, yıllar önce CHP’liler köy ziyaretleri yaparken, kahvehanenin birince “ne içersiniz?"  sorusuna “Sade bir kahve” demiş.
Kahve gelmiş gelmesine ama fincanın kulpu yok.
Deneyimli siyasetçi gülmüş ve lafı yapıştırmış.
“Sen bunu bizim genel merkeze gönder, bir kulp takarlar buna da,”

**

GÜLER’DEN FIKRA

Temel ve Dursun bankayı soymaya karar vermişler.
Bankayı soymuşlar ve paralarla kaçarlarken bunların peşine polis düşmüş. Polislerden biri bağırmış:
– duuur, Or…… çocuğu!
Temel Dursun’a dönmüş:
– Sen kaç, beni tanıdılar!