Yıl 1970. Zonguldak’taki ki yıllık yatılı EKİ Çırak Kursu’nu bitirip Kandilli’deki Armutçuk Müessesesinde mecburi hizmete başladığım yıllar.

O yıllar Kandilli’de Kandilli hani.

Cennetten bir köşe.

Ereğli’de yaşayanlar Kandilli’ye gezmeye ve sinemaya gelirlerdi.

Her taraf çiçek.

Pırıl pırıl.

Zonguldak Ereğli karayolu Kandilli’den geçtiği için, otobüs yolcuları ışıl ışıl Kandilli’yi görünce sanki bir başka ülkeye gelmiş gibi pencerelerden seyredelerdi.

Ne havamız vardı ama!

Bu havayla, koskocaman otobüsleri tıp oynayarak yolun ortasında durdururduk.

Güzeldi güzeldi.

O güzellikler arasında Ereğli’yi veya Zonguldak’ı soran yol bilmezleri, çok Çamlı ve varagel başına yolladığımız ayıpları da unutmam ki!

EKİ Çırak Kursu’na girebilmek bir dert, mezun olunca da mecburi hizmeti tamamlamak ayrı bir dert. Bizim dönemimizde, sınıfta çakar veya mecburi hizmeti yerine getirmezsen, 15 bin lira tazminat vardı.

O yıllarda 15 bin lira.

67 yılının sonunda sınavı kazanıp da, kursa başlangıç için babam evrakları tamamlarken, hiç unutmam Zonguldak’taki noterde tazminat senedini imzalarken elleri titriyordu.

Yani 15 bin lira çok para.

Mecburi hizmetli yıllar altın çağlarımdı.

Öyle ya, adı Çırak da olsa mezun olduğumuzda, bizleri 50 kuruş zamlı başlatırlardı.

İlk maaşı aldığımda, hep 10 luk ve 5 lik yaptırdığım için cebimdeki paralar bir demet olmuştu.

Şimdi tabi ki gülüyorum o hallerime.

Düşünün 16 yaşındayım ve cebimde beşlikler, onluklar.

Of !

Bir de, otobüsler Kandilli’den gelip gidiyor ki, değmeyin keyfimize.

Atla git Ankara’ya, İstanbul’a, Zonguldak’a.

16 yaşlarının deliliği ve para.

Anlayın işte.

Yedik paraları.

Eve tek kuruş vermedim.

Asilik var ya.

Askere gidene kadar geçen dört altın yıl.

Bir gün param bitti babama gittim ve para istedim.

Güldü ve “yastığın altından al”dedi.

Hani o eskiden karyolalar vardı ya, somyalı. Yataklar üst üste. Yastıkta tek ve uzunca bir şey.

Saf saf gittim ve yastığın altına baktım ki, para mara yok.

Sanırım yanlış tarif etti ve dedim ki “Baba burada para yok!”.

İşte o an tarihi bir laf etti.

“Oğlum ne koydun ise o vardır !”

Koymamıştım ki tek kuruş.

İnanın dayak atsa bu kadar ders veremezdi.

Aradan yarım yüzyıla yakın zaman geçti ve o sözleri hiç unutmam ve kimi zaman ortamına göre de anlatırım.

Ne koydun ise o vardır!

Yani, saygı ekledin ise o,

Sevgi ektin ise o,

Dostluk ise o,

Mutluluk ektin ise o,

Kısacası ne bıraktın ise o!

Yaşam da öyle değil mi?

Yarını ve kimseyi düşünmeden har vurup harcadığımız o kadar çok şey var ki.

Biriktirmiyoruz!

Biriktirenler bundan dolayıdır farklı ya!