Uzaklar ne kadar yakın oldu!

Ya da şöyle diyeyim, dünya ne kadar küçüldü!

Neden mi?

Teknolojinin hızına yetişebilmek ne mümkün.

Dünya bitti, uzaydan bağlanıyoruz birbirimizle.

Ve neredeyse saliseler ile yarışıyor, her platformda iletişim kurabiliyoruz.

Bir tık yeter!

 

Geçtiğimiz günlerde  adı Kenan Elmas olarak yazılı  birinden  “Sayın Eyüp, 68-69 Baştarla Çırak Kursu mezunlarındansınız herhalde… Zaman aşımından sizi çıkaramadım. Beni tanıyorsanız irtibata geçin.” Diye bir mesaj geldi.

İsmi düşündün ama çıkaramama rağmen,  “Evet o dönem elektrik bölümü mezunuyum” diye yanıt verdim.

Yanıtı geldi  “Orda mısın Eyüp” diye.

“Buradayım” dedim.

Böyle başladı yazışmamız.

O sordu, ben açıkladım.

Ben sordum o açıkladı.

Dakikalar boyunca yazışırken, ta o yıllara dönüş yaptı beynimin hafıza bölümü.

Zonguldak Baştarla’daki EKİ’ye ait İnsangücü Eğitim Müdürlüğü’nde geçen iki yıl.

Yatılı mektepli o yıllardan hatırladıklarımızı isim bazında birbirimizle paylaşırken, nihayetinde “Evet biz EKİ’nin 2. Dönem Çırak Kursu arkadaşıyız.” Dedik.

  

Nedir mi Çırak Kursu?

Ereğli Kömürleri İşletmesinin (EKİ) Zonguldak’ın devleti gibi olduğu yıllardan söz ediyoruz. EKİ çalışanlarının çocuklarını meslek ve iş sahibi yapmak ve de kendine eleman yetiştirmek için kurslar açardı. Bu kurslara girebilmek için sınavdan geçerdi EKİ çalışanlarının çocukları. İki yıl süreli ve yatılı devam eden kursta, yıl içindeki izin süresi sadece 15 gündü. Öyle yaz tatili falan da yoktu. Ayrıca Cumartesi günleri de eğitim olurdu. Sabah mütalaası ve akşam mütalaasında dersler tekrar edilerek  yoğunlaştırılmış eğitim verilir.  Eğitim sezonu her yıl 3 aylık stajla pratik eğitimle tamamlanırdı. Bu stajı her kursiyer kendi bölgesinde yaparak, daha sonra çalıştırılacağı müessesesi tanıması sağlanırdı.   Kursiyerlerin tüm yiyecek, içecek, giyecek  ve okul gereksinimleri EKİ tarafından karşılanırken, diktirilen kumaş elbiselerle resmi bayramlarda geçit törenlerine katılırdık. Ayrıca, her ay altmış lira da cep harçlığı bile verilirdi.

O yıllarda bu kursa katılabilenlerin gelecek endişesi olmazdı. EKİ mezun ettiklerine ayrıca iş verirdi. Çünkü kursa girerken imzalanan tazminat sözleşmesinde en az üç yıl zorunla çalışma şartı bulunuyordu.

Kandilli’den kursun sınavını kazanabilen iki kişiydik biz.  Diğeri de Sırrı Ersoy’du.

Yaşamımın en büyük şansı olarak görmüşümdür hep Çırak Kursu’nu.  

Müthiş bir eğitim kadrosu vardı. Örneğin daha sonraki yıllarda çeşitli bakanlıklar yapan Tınaz Titiz bile ders öğretmenlerimizin arasındaki genç bir mühendisti.

 

Kenan’ı mesajına yeniden dönersek,  ne kadar farklı bir duygu denizinde yolculuk yapıyor insan. Yarım yüzyıl sonra; birisi size mesaj atıyor ve iletişime geçerek o yıllardan söz ediyor.

İnanılır gibi değil!

Yazışmalarımız arasında “ben seni çıkaramadım”, “ben de” derken, bir söz söyledi ki kendini tanıtmak için anında uyandım.

“Ben kaçkaç” dedi.

Kaç kaçı kim tanımaz.

Bizim kurs döneminin fırlamalarının en başında geliyordu. Müthiş enerjisi ile her olayın içinden çıkar ve esprileri ile herkesi gülmekten kırıp geçirirdi.

Şimdi sıra bana gelmişti ve O’nu hatırladığımı kanıtlamak için:

“Bamyadan fişek,

Keçi b…… saçma,

g…. Sıkıysa kaçma.” Dedim.

“Bak nasıl hatırladın, unutmamışsın” Dedi.

Bu noktadan sonra hatırlayabildiğim kurs dönemini kapsayan tüm  anılar gözlerimin önünden kare kare akıp geçerken, kaç kaç lakaplı “Kenan Elmas” ismine taktım.

Bu isim Kenan değil de, Necdet Elmas olmalı ama…

Neyse…

 

Kenan da, benim gibi askerlik dönüşü EKİ’ye girmemiş ve ‘ver eline gurbet’ demiş. Almanya’da yaşıyormuş.

Yılların özlemi ile bizim dönemin kurs arkadaşlarına her türlü iletişim gücünü kullanarak  tek tek ulaşmaya başlamış.

Beni de böyle buldu.

Dedi ki, “20 kişiye ulaştım şu anda. Biliyor musun, 10 arkadaşımız göçüp gitmiş.”

Kolay mı?

Yarım yüz yıl geçmiş aradan.

Kenan dedi ki, “Bu yaz geleceğim ve yaşamda olanları bir araya getirmeye çalışacağım.”

Ne de güzel  olur.

14, 15, 16 yaşındaki çocuklar 50 yıl sonra buluşacaklar ha!

Kim kimi tanıyabilir ki?

Çünkü kurs  bittikten sonra herkes koptu birbirinden.

 

Yaşam kavgası sürüklüyor herkesi bir tarafa.

Ama dünya küçük, küçücük.

İletişim ile küçülen dünya da  yeniden birbirimize “merhaba” diyebileceğimiz fırsat önümüze neden çıkmasın ki.

Merakla bekleyeceğim çatçattan gelecek haberi.

O buluşma tarihini…