Gerçekten sevgili dostlar.

Öyle bir haldeyim ki, kendimle kavga edecek kadar kontrolümü yitirmek üzereyim.

Sinir!

Stres!

Belki de biraz öfke!

Öfkem kendime

Diyorum ya, kendimle kavga ediyorum diye.

Ama ediyorum,

Durduramıyorum bu öfkemi.

Durmuyor.

Öyle ya suçluyum ben hakim bey.

Ver cezamı diye haykırmak istiyorum.

Bağırıyorum ama… Sesim çıkmıyor. Belki de çıktığını duyamıyorum.

Sevdam çocuk.

Çocuklar.

Ne kadar çok o kadar büyük.

Büyüdükçe büyük.

**

En son o çocuğu getirdiler bana.

Sevdim, sevdik, sevildi.

Bebek ya, baktım.

Et ile süt ile.

Dokunduk dünyasına dokundu dünyamıza.

Böyle geçti günler, aylar ve mevsimler.

Bir de baktık ki yıllar geride kalmış.

Büyüdü çocuk.

Kabına sığamıyor.

Enerji dolu ve koyduğum/koyduğumuz sınırları aşmak istiyor.

Haksız mı?

Büyür ise büyümüştür ve o büyüklüğün sınırları içinde olmak ister.

Ama… Sakıncaları var… O, o büyüklüğü ile başka çocuklara zarar verebilir.

Korku da yaratabilir.

Çağdışı bir yol ve yönteme başvurarak bağlıyorum.

Evet faşist biriyim ben.

Bir canlıyı bağlamak da ne demek?

Olur mu böyle olur mu, insan herhangi bir canlının özgürlüğünü engeller mi?

Engelledim ve engellemeye devam ediyorum.

Yok başka seçeneğim.

Yok!

**

O özgürlüğü ile zincirleri kırıyor ve kaçıyor.

Yakalıyorum.

Yeniden zincire vuruyorum.

O kaçıyor ben tutuyorum.

Aramızda akıl oyunları sınır tanımıyor vallahi de billahi de.

Ve artık pes !

Pes ettim ve Maço ile ayrılığa karar verdim.

O haklı.

Çünkü, kim özgürlüğüne zincir vurdurur?

Vurdurmaz ve vurdurmamalı.