Sosyal bilimciler ne der bilemem ama ‘arabesk kültürün’ çağdaş bir ulusu nasıl olup da arabesk bir topluma dönüştürebildiğine tanıklık etmek gücüme gidiyor. Siyasetten eğitime, dilinden müziğine bu kadar mı çağdaşlıktan uzaklaşır bir toplum. Ulustuk ümmet olduk. Yurtta barış, dünyada barıştı ilkemiz, savaş sever, şiddetten zevk alan bir kalabalık olduk. Cumhuriyetin baş tacıydı kadınlarımız, erkek egemenliğinin giderek ön aldığı günümüzde kadının adı gerçekten de yok. Çocuklar ezberci bir eğitimin kucağına itilmiş. Araştıran, soruşturan bir gençliğin yetişmesinden endişe duyan yönetici kadrosu her gün biraz daha çoğalıyor. Şöyle bir etrafınıza bakıyorsunuz tıp bilimi arabeskleşmiş, hukuk bilimi de öyle. Kadılık almış yürümüş. Üniversitelerimiz arabesk, iktidarlara biata hazır ne dek çok doçentimiz, profesörümüz varmış, şaşmamak elde değil. Arabeskle birlikte topluma yalan da girdi. “Eskiden yok muydu?” diyebilirsiniz. Bu ölçüde yoktu evet; yalan söyleyenler de ayıplanırdı. Lisede felsefe hocam Nurettin Topçu’ydu. Sorbonda okumuş, dini bütün bir bilge kişiydi. En çok ahlak üzerinde dururdu, bir de yalan; Şöyle bir sözü vardı yaşantıma rehber etmeye çalıştığım:
“Birisi ikide birde size nereye gidiyorsun? Nerden geliyorsun? Kiminleydin? Türünden sorularla sizi taciz ederse, bir daha konuşmayın o kişilerle ” der ve ilave ederdi. “O kişiler sizi zorla yalancılığa iten kimselerdir. Neden sizi bu kadar merak ediyor. Belki ona söyleyemeyeceğiniz bir yere gidiyor ve ya geliyorsunuz. Sizi neden yalan söylemek zorunda bırakıyor.”
Evet ahlak önemli. Arabeskle birlikte yerini başka sözcüklere terk etti. Onu da televizyon ekranlarından kendilerini izlemekte olanlara türlü çeşitli hile-i şeriye formülleri salık veren günümüzün din ulemaları bilir (!). Yazıma konu ettiğim arabeskten söz etmek öyle durup dururken gelmedi aklıma. Arabesk şarkılarla, kimi tv ekranındaki akla ziyan şiddet ve gözyaşı içeren dizilerle, caddelerde araçlarından teyplerinin sesini sonuna kadar açan sürücülerle zaten güne başlıyor, besleniyoruz. Bu sabah da yolda bir araçtan “Batsın bu dünya” diye haykıran sesi duyunca yazayım dedim arabeskin toplum üzerine çöken ağırlığını. Bunun mutlu ve umutlu, yaşam sevincini yitirmemiş bir toplum için ciddi bir sorun olduğunu düşünüyorum. Üniversitelerde gerçek düşüncelerini kâğıda ve söze dökebilecek sosyal bilimci, siyaset bilimci akademisyen hâlâ kaldıysa buyurun size konu.

Yazıyı Ziya Paşa'nın dizeleriyle sonlamak istedim. Paylaşıyorum:
“Seyretti havâüzre denir taht-ı Süleyman
Ol saltanatın yeller eser şimdi yerinde”