Anadolu’nun sürgün atları…

Ortaokul-Lise yıllarında Köyümden Kars’a Akyaka treni ile gider gelirdik..

Genelde sonbahar sonuna doğru Yahni ve Mezra Platolarında yazdan çalıştırılıp bütün kas gücü tükenmiş sonra yabanıla terk edilmiş atların kışa doğru umutsuzca yamaç diplerinde toplanıp ne yapacaklarını bilmeden dolaşıp durmaları insanın içini acıtıyordu.

70’li yıllarda Abbas SAYAR’ın YILKI ATI’nı okumuştum..

Orta Anadolu Köylüsünün yaz boyunca çalıştırıp, kas gücünü tüketip, iş bittikten sonra da evden kovduğu DORU Atın öyküsü anlatılıyordu..

Bu biraz da bağımsızlık öyküsü idi.. Kışın soğuğu bastırdıkça Orta Anadolu’nun ansızları kar altında kaldıkça her defasında geri geldiği kapıdan köpeklerle kovulduğu için, bir daha aynı eve dönmeyi gurur sorunu yapmıştı DORU..

Ancak sıra yavruyu stepin kurtlarına kaptırmaya gelince, gururunu ayakları altına almış.. Tekrar eve yönelmiş, yine kabul edilmemişti..

Samsun’da çalıştığım yıllarda yine atılmış atların öyküsü vardı..

Samsun-Ordu karayolunda; Çarşamba, Terme köylüleri tarafından yaz ayları boyunca kas gücü sömürülen atla kış başlayınca yabanıla atılmışlardı. Karınlarını doyurmak için karayoluna dizilen atlar sürekli trafik kazasına karışıyorlardı.

Mayıs aylarında Bolu At Yaylası; Yemyeşil bir ay içi görünümünde olan yaylada insanları görünce ormana doğru bir dizi halinde uzaklaşan bu asil canlıları seyretmek ne güzeldi.. Hele içlerinde 2-3 aylık taylar!..

At Yaylası atların öyküsü de aynı idi.. Bolu Köylüsünün, kas gücünü eritip sonbaharda yaylaya kovduğu atlar.. Yıllarca kışta, karda kurda-kuşa yem olmuşlardı..

Her nasılsa, yıllar sonra bu atlar koloni oluşturabilmiş, kendilerini karlı, soğuk kış günlerinde yırtıcı kurt sürülerine karşı koruyabilmişlerdi.

Şimdi yaz aylarında özgür yaşayan bu Yılkı atları kışa daha hazırlıklıydılar. Artık kendi popülasyonlarını oluşturmuş ve yanlarına yaklaşan eski sahiplerine yüz vermemişlerdi.

Sürgün Yılkı atı öyküsü yalnız Bolu Dağında değildi. Aynı tarzda turistik görsele obje olan Manisa Spil Dağı atları, Toroslar Bey Dağı atları da aynı zorlu geçmişi yaşamıştı.

Aslında atların öyküsü de kölelerin öyküsü gibi, nesiller feda edilerek kazanılan özgürlüktü…

Dr. Mustafa KARAÇÖP…

 

Bu köşe yazımda değerli Hemşehrim (KARS), Abi saydığım Doktor Mustafa KARAÇÖP’ün etkilendiğim bir gözlem yazısını paylaşmak istedim siz değerli çevre-doğa dostlarımla.. Umarım aynı etki sizde de olmuştur.. Doğa-Hayvan, ne kadar iç içe ne kadar birbirini tamamlayan kutsallıkta.. Aslında tüm evrende hepimiz gibi.. İnsan-Doğa-Hayvan..Biz bir bütünüz… Nerden geldiğimizi unutmadığımız sürece…