Daha önce de benzer konuları ele almıştık ama yapılanları gördükçe tekrar yazmak boynumuzun borcu oluyor.

Bizimle konuşamayan, dertlerini anlatamayan, haklarını savunamayan canlıların, ağacın, toprağın, çevrenin dili olmak biz TEMA ve Çevre Gönüllülerine düşüyor.

Her Gülüç’ten geçişte içim sızlıyor. Üç sene önce Gülüç Belediye Başkanı’nın isteği üzerine Anadolu Otel ile Erdemir Köprüsü arasında kalan kısmı, 60 adet Çınar fidanını Bölge Komutanlığı’ndan temin edip diktik. O gün bizzat, Gülüç Belediye Başkanı’na; bu yol genişleyecek, kaldırım nereye yapılacak, ona göre fidan ekimini yapalım aksi halde yazık olur. diye söyledim. Kendisi, bize fidanların sökülmeyeceğine dair teminat verdi. Şimdi, fidanların yerinde yeller esiyor..

Neden çınar fidanı ve neden o bölgeyi seçtik, neden geniş yapraklı ağaçların üzerinde duruyoruz?!?!..

Her şeyden önce Ereğli ve  Gülüç ağır sanayi bölgesi, dolayısı ile kirlilik kaçınılmaz. Özellikle Gülüç, denizden esen rüzgarların etkisi altında kalıyor. Bu nedenle burada  yaşayanlar öncelikle demir tozu ve tozdan şikayetçi oluyorlar. Bu kaçınılmaz.

Ağaçları dere  kenarına ekmemizin nedenleri, erozyonu önlemek için toprağı tutması, havayı temizlemesi ve yerel türlerle yeşili geri getirmek içindi.

Bugün ektiğimiz fidanların yerinde yola estiği gibi, toprak taşla kaplanmış, betonlaşma yoluna gitmektedir. Yürüyüş yolu yapılıyor ise ana yolun yanına insanlar egzoz gazı, kurşun nitratlarla zehirlensin diye yapıldığına inanmaya başladım.

 O fidanlar ki büyüse idi her biri en az dört kişilik ailenin bir yıllık oksijen ihtiyacını karşılayıp egzoz gazı, kurşun, nitrülleri emip rüzgar perdesi oluşturacak, gölge yapacak, Gülüç’ü bir nebze koruyacaktı.

Gelelim Ereğli’ye.. Sanki bir Akdeniz kenti, Palmiyelerle ağaçlandırmaya çalışılıyor. Diğer ağaçlar da kendi hallerine terk edilmiş, boynu bükük duruyorlar. Eğer palmiye görmek istesek Akdeniz yada Ege’de yaşarız. Daha önce de bu konuda uyarı mahiyetinde yazdık ama dikkate alınmadı.. Şimdi tekrar yazıyorum,”bir ağaç bulunduğu yerden 250 metre aşağıda 250 metre yukarıda ve 75 km. çapındaki bir alanda üreyebilir vede yaşamını sürdürebilir.” Yapılan genetik çalışmalar bunu göstermektedir.  

Ne hikmetse top akasya, bodur dut gibi göze hitap edecek genetiği değiştirilmiş türler getirilip ekilmektedir.

Hele Ereğli gibi akciğer rahatsızlıkları, alerjinin yüksek oranda olduğu bir kentte dikilecek ağaçlara çok dikkat etmek gerekir.

Karadeniz kıyılarının yüz sene sonra 2100 yıllarında bugünkü Akdeniz iklimine sahip olacağı söyleniyorsa da bir bitki türünün yetiştiği yerden 1,5 km. öteye gitmesi 15 bin sene almaktadır. Buyurun size bir matematik problemi!.. Çözenlerin yaptığı uygulamalardan çözenler belli..

Ayrıca ithal türlerin getirilmesi yurtdışına döviz kaçışına neden olmaktadır. Yıllar önce İstanbul Belediyesi’nin, RTE döneminde tüm uyarılara rağmen getirtip ektiği türlerin % 90’ı yok olmuştur. Otoban kenarlarında bugün bu ağaçlardan eser yoktur. Hala aynı yanlışlar da devam etmektedir.

Yapılması gereken; yöreye özgü türlerin ekiminde yukarıda yazdıklarımız göz önüne alınarak ve bu konuda uzman kişilere, şehir plancılarına, peyzaj mimarlarına, orman mühendislerine danışılarak yapılmasında yarar vardır.

Buralarda yaşayan insanların, gelecekte çocuk ve torunlarının da yörede yaşayacağını düşünüp, sorumluluk duyguları içinde hareket etmeleri gerekmektedir.

Oy verirken artık yurt dışında da olduğu gibi çevreci ve çevreye duyarlı kişilere oy vereceğimi ve vermemizin bu borcu bir nebze karşılayabileceğini düşünüyorum..