Korona belasının dünyayı yeniden dizayn edeceğine dönük iddialar yaşamda pek gerçeklik bulamadı.

Garp cephesinde değişen bir şey yok.

Onca gün ev hapsinin ardından “Dünyanın malı dünyada kalır, herkes herkesle helalleşip, sevgide buluşsun” dilekleri kin, nefret ve intikam duygularına yine yenildi.

Dünya kazan.

O kazan da kaynıyor.

Yine savaşlar.

Yine ölüm.

Yine cinayetler.

*

Temmuz sıcakları yakıp kavururken, kuraklığın ne menem şey olduğunu, bağ bahçe işlerine merak sarıp, sebze ekince daha iyi anlayanlardan biri de biz olduk.

Yandı kül oldu bahçeler.

Valiliğin bile sağanak yağış konusunda yaptığı uyarılardan ektikleri için bir damla su arayanların umutları gerçekleşmedi.

Vallahi de billahi de bırakın ekilenleri otlar bile kurudu.

Vah bize.

Koronanın ardından organik tarımın önemine dikkat çekip, eline kazma kürek alanları kuraklık yaktı.

Yandık!

*

Bir de tatil işi var tabi.

Tatil de, o turlar ve otellerle ilgili tatillerin yerini, daire kiralamalar aldı.

Aileler şimdi bu tür tatili tercih ediyor.

Karavan ve çadır satışlarının patlamasının ana sebebi salgın.

Sosyal mesafeyi böyle koruyarak yılın yorgunluğunu atmaya çalışanlar, ekonomik durumlarına göre var olan seçeneklerinden seçme yapıyorlar.

En kolayı ve ucuzu çadır.

En güzeli de karavan tabi ki.

Nerede akşam orada sabah.

Gez gezebildiğin kadar.

Ye iş yat.

*

Koronanın değiştirdiği hayat bu kadarcık işte.

Ekranlara baktığınızda siyaset seviye dışı.

İç siyaset şöyle böyle.

Bir tek iç yakan ve insanın boğazına düğümlenen Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurtarıcısı ve Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e direkt veya endirekt yapılan saldırılar, hakaretler rezillikler.

İnsan insan olanı böyle hainlik görmemiştir.

Bir kişi sana özgür olma şansını veriyor ve sen de O’na yakışıksız ifadelerle saldırabiliyorsan, kanını bir kontrol ettir.

Vardır bir bozukluk.

*

Bir de 24 Temmuz günü Atatürk Anıtlarının önünü polisin çevirmesini anlayamıyorum. Lozan’ın yıldönümünü kutlamak için yapılacak basın açıklamalarına izin vermemek için yapılan bu çevirmenin ardından, önce kara çarşafa rozet takan Yeni CHP; bu kez türbanlı bir kadını parti meclisine seçti.

Hep söylüyorum ve söylemeye devam edeceğim.

Eşsiz Önder Mustafa Kemal Atatürk 10 Kasım 1938’de aramızdan ayrıldı.

10 Günden bu güne Atatürk’ümüzün adını kullanarak, siyaset yapanların inanın din tüccarlarından hiçbir farkları yok.

Çünkü…

Din adına ceplerini dolduranlar da, Atatürk adına konuşanlar da aynı sektörün rantçıları.

Yoktur birbirlerinden farkları.

Din de Atatürkçülük de sermaye olup çıktı çünkü.