Yasama dokunulmazlığı nasıl uygulandı sorusunu altı yıl geçtikten sonra nasıl yanıtlarsınız?

Bazı milletvekilleri için yasama dokunulmazlığı geçerli kabul edilmesi, HDP milletvekilleri için geçersiz kabul edilmesi Anayasaya uygun mudur? Anayasa ve AİHS’ne aykırılık yaratır mı?

İfade özgürlüğü siyasiler için ne anlam taşıyor?

İfade özgürlüğü herkes için temel hak ve özgürlüklerin omurgasıdır.

2016 yılında Türkiye’de ifade özgürlüğünün omurgası çatlatılmış, ceza davaları açılmış, insanlar tutuklanmış, hükümler kurulmuş ve HDP’liler hakkındaki bazı hükümler kesinleşmiş…

HDP milletvekilleri görüşleri ve siyasal düşünceleri yüzünden milletvekilliğinden tutukluğa, tutukluktan mahkumluğa geçirildikleri yargı sürecinden günümüze, politikalarını cezaevlerinden sürdürüyor.

Olanlar olmuş… Ama 2016’dan günümüze, bugün sil baştan…Olacak mı?

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve 40 HDP'li milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılmasını ifade özgürlüğüne AİHS’nin 10'uncu maddesine aykırı buldu.

Bu aykırılığın kaynağı Anayasa değişikliğidir. Anayasa değişikliğinin kötüyü kullanılmasıdır.

Hatırlanacak olursa TBMM, 20 Mayıs 2016 tarihinde, 1982 Anayasasına yasama dokunulmazlığı ile ilgili maddeye geçici madde ekleyen bir değişikliği kabul etmişti.[i]

2016 yılında yapılan bu Anayasa değişikliği, o dönemde beş yüz elli milletvekilinden oluşan Meclisteki elli dokuzu CHP (Cumhuriyet Halk Partisi), elli beşi HDP (Halkların Demokratik Partisi), yirmi dokuzu AKP (Adalet ve Kalkınma Partisi), onu MHP (Milliyetçi Hareket Partisi) üyesi ve biri bağımsız olmak üzere toplam yüz elli dört milletvekilini ilgilendiriyordu.

Milletvekillerinin dokunulmazlıkları hakkındaki bu değişiklikten sonra HDP’den on dört milletvekili hakkında ceza soruşturması açılmış olduğundan ve yeni soruşturmalar açılarak tutuklanmışlardı.

Ancak AİHM kararından sonra artık HDP milletvekillerinin ceza davalarının kanuni bir temeli kalmadı, haklarındaki hükümler kesinleşmiş olsa bile…Davaların durdurulması gerekiyor.

AİHM kararları uygulanacak mı? Kuşkusuz uygulanacaktır, diyebiliyor muyuz?

Başvurucular S. Demirtaş ve milletvekilleri, başvurularında, "Söz konusu anayasa değişikliğinin ardından, haklarında cezai kovuşturmanın başladığını, 14 milletvekilinin bu kapsamda tutuklu yargılandığını, kararın vekillerin siyasi görüşlerine dayandığını, ifade özgürlüğü ve toplanma özgürlüğü haklarının ihlal edildiğini” ileri sürmüşlerdi.

AİHM’si kararında; “Başvuranlar, siyasi görüşleri nedeniyle milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılmasından şikâyet etmektedirler. Mevcut içtihatları ve başvuranlar tarafından sunulan şikâyetin niteliği ışığında, Mahkeme, mevcut davada ortaya atılan hususların sadece 10’uncu madde kapsamında incelenmesi gerekebileceği kanaatindedir. AİHM, 20 Mayıs 2016 tarihli anayasa değişikliğinin öngörülebilirliğine ilişkin Selahattin Demirtaş ve (F) Demir Kerestecioğlu davalarında alınan içtihat niteliğindeki kararlarına atıfta bulunur. Mahkeme'nin bu kararlardaki gerekçesi ve vardığı sonuç, aynı anayasa değişikliğinden etkilenen ve milletvekili statüleriyle bağlantılı dokunulmazlıklarını kaldıran başvuranlar için de geçerlidir. Dokunulmazlıkların kaldırılması, AİHS'in ifade özgürlüğünü düzenleyen 10'uncu maddesine aykırıdır" dedi.[ii]

Kararda atıf yapılan AİHM’sinin Filiz Kerestecioğlu Demir v. Türkiye Davası kararına bakalım…

AİHM’si İkinci Daire KERESTECİOĞLU DEMİR v. TÜRKİYE (Başvuru No. 68136/16. 4 Mayıs 2021) kararında milletvekillerinin yasama dokunulmazlığı ve ifade özgürlüğü arasındaki ilişkileri ve sınırlandırma ölçütlerini değerlendirmiş, Selahattin Demirtaş (No. 2) Büyük Daire kararındaki 264-269-270 numaralı paragrafları hatırlatmıştı.

“269. Ek olarak Mahkeme, Venedik Komisyonu ile benzer olarak, söz konusu değişikliğin Türkiye anayasal geleneğinde daha önce rastlanmamış ad hoc, geçici ve ad hominem bir değişiklik olduğu kanaatindedir. Anayasa değişikliğinin gerekçesinden anlaşıldığı üzere bu açıkça, muhalif olanlar başta olmak üzere milletvekillerinin belirli beyanlarını hedef almaktadır. Bu doğrultuda Mahkeme, yalnızca belirli kişileri hedef alan yasaların hukuk devleti ilkesine aykırı olduğunu daha önce belirtmiştir. Nitekim bu değişikliğin kabulünden sonra Millet Meclisi bir yandan Anayasanın 83 ve 85. maddelerinde yer alan dokunulmazlık rejimini muhafaza ederken diğer yandan, genel ve nesnel bir dil kullanarak bu rejimi belirli bazı milletvekilleri açısından uygulanamaz kılmıştır. Bu bağlamda Mahkeme Venedik Komisyonunun, Anayasa değişikliği usulünün “kötüye kullanıldığı” değerlendirmesine tümüyle katılmaktadır. Mahkemeye göre Türkiye’nin meclis geleneği ve uygulaması dikkate alındığında bir milletvekili aleyhine görev süresi içinde, aynı zamanda Millet Meclisi üyelerinin ifade özgürlüğünü de zayıflatan böyle bir süreç işletileceğini öngörmesi makul olarak beklenemez.

270. Mahkemenin içtihadından anlaşıldığı üzere öngörülebilirlik şartı, yargılanan kişinin sorumluluğunun hangi eylem ve ihmallerden doğabileceğini ilgili mevzuatın lafzından, ihtiyaç duyulması halinde mahkeme tarafından yapılan yorumundan anlayabilmesi ile sağlanmaktadır. Oysa mevcut olayda Anayasanın 83. maddesinin ilk iki paragrafının lafzı ile ulusal yargı makamlarının bu hükümle ilgili yaptığı yorum ya da yorum yokluğu dikkate alındığında Mahkeme, başvurucunun ifade özgürlüğü kullanımına yapılan müdahalenin “kanunla öngörülmüş” olmadığı, dolayısıyla öngörülebilirlik şartını sağlamadığı, çünkü siyasal bir fikir savunan başvurucunun haklı olarak siyasal söylemler açısından dokunulmazlık ve usul güvenceleri sağlayan mevcut anayasal korumadan yararlanmayı bekleyebileceği kanaatindedir.”

Demir Kerestecioğlu kararında AİHM’si; “Türkiye, tarihinin en büyük ve en kapsamlı, terörle mücadelesini yürütürken, bazı milletvekillerinin seçilmeden önce ya da seçildikten sonra yapmış oldukları teröre manevi ve moral destek manasındaki açıklamaları, bazı milletvekillerinin teröre ve teröristlere fiili manada destek ve yardımları, bazı milletvekillerinin ise şiddet çağrıları “kamuoyunda büyük infial” meydana getirmektedir” (bkz. yukarıda 10. paragraf). Dolayısıyla bu anayasa değişikliği, bundan etkilenen milletvekillerinin siyasal söylemlerini sınırlandırma amacı taşımaktadır (ibidem, § 246). Mahkeme aynı şekilde 20 Mayıs 2016 tarihli, başvurucunun yasama dokunulmazlığını kaldıran anayasa değişikliği de dahil olmak üzere birçok tedbirin birleşiminin, Sözleşmenin 10. maddesinden doğan ifade özgürlüğü kullanımına bir müdahale teşkil ettiğini tespit etmiştir (ibidem, § 247). Bu içtihat ışığında Mahkeme, yasama dokunulmazlığının söz konusu anayasa değişikliği ile kaldırılmasının, kendi başına, başvurucunun Sözleşmenin 10. maddesinde korunan hakkının kullanımına müdahale oluşturduğu kanaatindedir.

68. Mahkeme içtihadından anlaşıldığı üzere böyle bir müdahale “kanun tarafından öngörülmüş”, 10. maddenin 2. fıkrasında sayılan meşru amaçlardan birini veya birçoğunu hedeflemiş ve “demokratik bir toplumda gerekli” olmalıdır (Karácsony ve diğerleri v. Macaristan [BD], Başvuru No. 42461/13 ve 44357/13, § 121, 17 Mayıs 2016).”

Böylece AİHM’si KERESTECİOĞLU DEMİR v. TÜRKİYE kararında AİHM’sinin Büyük Dairesi Demirtaş kararının 269. paragrafındaki değerlendirmesine dikkat çekerek başvurucu Filiz Kerestecioğlu Demir için de geçerli olduğu kanaatindedir.

Dolayısıyla Mahkeme, Sözleşmenin 10. maddesinin (ifade özgürlüğü) ihlal edildiğine hükmetmiştir.

Ardından AİHM’si artık ulaştığı bu sonuç uyarınca müdahalelerin ayrıca Sözleşmenin 10. maddesinin 2. fıkrasında sayılan meşru amaç veya amaçları hedefleyip hedeflemediğini ve “demokratik bir toplumda gerekli” olup olmadığını incelemeye gerek kalmadığı görüşüyle ifade özgürlüğü hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Sonuç olarak AİHM kararında ifade edildiği üzere; siyasal bir fikir savunan ve HDP üyesi olan F. Kerestecioğlu Demir haklı olarak siyasal söylemler açısından yasama dokunulmazlığını kullanacaktır ve bu beklentisi gereğince hakkı vardır ve bu hakkı Anayasa ile düzenlenmiştir.

Bir başka anlatımla AİHM’sinin HDP milletvekilleri hakkında verdiği son ifade özgürlüğünün ihlali kararı sadece ifade özgürlüğünün ihlali niteliğinde bir karar olmanın çok ötesinde bir öneme sahiptir.

Milletvekilleri hakkında ceza soruşturması başlatılmasının yolunu Anayasa değişikliği açmıştır.

Açılan bu kapıdan sonra neler oldu?

Anayasa değişikliği kötüye kullanılarak HDP milletvekilleri hakkında tutuklama kararları verilmiştir. Açılan ceza davaları HDP milletvekilleri için cezalandırma tehdidine dönüştürülmüştür. İstenmeyen düşüncelerin sahibi olduklarına inanılan HDP’liler hakkındaki düşmanlık körüklenerek hepimizin ifade özgürlüğü hakkı, oy sahiplerinin seçimleri baskı altına alınmıştır.

Düşman ceza hukukunun uygulandığı bir iklim yaratılmıştır.

Böylece Anayasa değişikliği ile yapılan bir yanlışlık başka birçok yanlışı davet eden hak ihlallerini olağanlaştırmıştır. Dün sesini çıkarmayanlar bugün suskunluğunu sürdürüyor.

Haklar susarak kazanılmaz! Konuşma özgürlüğü yazma özgürlüğü kadar değerlidr.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasından sonra haklarında ceza davaları açılmaması ve böylece ifade özgürlüğü haklarının korunması gerekirken; aksine milletvekilleriyle ilgili ceza davaları açılmış olmasını, tutuklanmalarını AİHM’si hak ihlali olarak gerekçelendirmiştir.

AİHM kararının çekirdek özü kuşkusuz ifade özgürlüğü hakkının ihlalidir ancak daha ötesi siyasetçilerin siyaset yapma, ama herkesin seçme ve seçilme haklarının ihlali demektir.

HDP milletvekillerinin ifade özgürlüğü hakları ihlal edilmiştir, edilmektedir.

Herkesin ifade özgürlüğü, seçme ve seçilme hakkı ihlal edilmiştir, edilmektedir.

 

[i] 20 Mayıs 2016 kabul tarihli 6718 sayılı Kanunla değişik Anayasa Madde 83’e eklenen Geçici 20. Madde