Tuhaf bir toplumuz. İnsanlarımız düşünmeyi sevmiyor. Çevresinde olup biteni sorgulamayı da. Okumaya, bilgilenmeye, yeni bir şeyler öğrenmeye hiç açık değiller. Buna karşılık ezber en koruyucu kalkanları. Hurafelerle yüklü kafalarında kendilerince oluşturdukları keskin fikirleri ve inançları var. Her fırsatta, her platformda bunları ölesiye savunuyorlar. Tartışma adabına uymaksızın sürekli konuşuyorlar. Karşıtlarını sindirmek için olacak, ses tonları hep yüksek. Günümüzde TV ekranları böylesi tiplerle dolu. Siyaset, ekonomi, spor, dış politika fark etmiyor. Her konuda uysa da uymasa da söyleyecek lafları var. Sahi, biz nasıl böyle bir toplum olduk? 
Önümüzde belediye seçimleri var. Genelde yerel seçimlerde yöre halkına hizmet sunacak adaylara oy verilir. Parti gözetilmez. Elbette bu üzerinde yaşadığımız topraklarda geçerli değil. Sonuçta siyasi partilerin genel başkanlarına kalır son söz. Biz gazeteciler örneğin, tek adamlı yeni rejimden hoşnut değiliz. Düşünceyi ifade özgürlüğünün önünde engeller vardır. Adalet mekanizması adil değildir. Çünkü temel hak ve özgürlükler kısıtlıdır, çünkü cezaevlerinde yüzlerce tutuklu gazeteci vardır. Peki tek adam damgasını taşıyan yalnızca Cumhurbaşkanı Erdoğan ve partisi midir? Gelin ana muhalefet partisine bakalım Kemal Kılıçdaroğlu tek adam değil midir? Devlet Bahçeli partisinin tek adamı değil midir? Bu siyasi liderlere karşı düşüncelerinizi ifade etmeye kalkın da görün gününüzü. Disiplin kurulları, ihraç mekanizmaları kimin için var sanıyorsunuz? Sonrada bu partiler kürsülere çıkıp düşünce özgürlüğünü, ifade özgürlüğünü savunacaklar. İsmet İnönü’nün deyişiyle “Hadi Canım Siz de!”
İnönü adı geçmişken eskiye yönelik bir anıdan söz etmek isterim. Yıl 1957 Menderes dönemi. Seçimlere gidiliyor. CHP’nin Genel Sekreteri Kasım Gülek İnönü’ye şunları söylüyor : “Biliyorsunuz, evinize girip çıkan biri olarak sizi ve bütün aileyi çok iyi tanırım. Evinizde Kur’an okunduğunu, hatim indirildiğini bilirim. Oysa sizin hakkınızda camiye gitmiyor, dinsiz gibi kara propaganda yapılıyor. Bu da oy verecek yurttaşları olumsuz etkiliyor. Gelin bir camiye gidelim birlikte. Halk sizi namazda görsün." İnönü gülümsüyor ve “Din konusu Allah’la benim aramdadır. Onu asla siyasete karıştırmam. Laik ilkelerimden asla ödün vermem" der. Sanıyorum CHP altı okundan ödün vere  vere kendi yakın tarihini de unuttu. Genel başkanlarının ağzından artık “laik” sözcüğü bile çıkmıyor. Kendi partisinin geçmişini unutup “Ezan Arapçadır” diyebiliyor. Üstelik Türkçe ezanı kendi siyasi partisinin getirdiğini de görmezden geliyor. Kısaca kanım odur ki “Siyasi Partiler Yasası” değişmeden siyası partiler parti içi demokrasiye kavuşmadan ülkeye demokrasi gelmesi hayaldir.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ydü. Kadınlar Türkiye’nin hemen her kentinde, alanlarda şiddete karşı gösteriler yaptılar. Erkek egemenliğinin tavan yaptığı bir toplumda kadın haklarını savunmaya çalıştılar. Devlet erki kadınların bu içtenlikli çıkışlarını bile pek hoş karşılamadı. Kimi yerlerde koca şiddeti, erkek şiddeti polis şiddetine dönüştü. Ama yine de kadınlar yılmadılar, susmadılar haklılıklarını haykırdılar… Bu yazıyı Gülten Akın’ın  “Üşümekten Değil Korku” şiirini kadınlara armağan ederek sonlayalım.
Yorgun savaşçılarız, yengiler eskitti bizi
Utanırız tadına varmaktan içkilerimizin
Biri bütün güneşleri toplar, vermeye bekletir
Üşümekten değil korku, ısınır olmaktan
Yorgun savaşçılarız, sevgiler ürküttü bizi
Tutulmuş dağ yolları oklar ve tuzaklar
Biri dostluk adına bağışlar çirkinliğimizi
Düz yollara düşeriz yeniden oksuz ve tavşansız
Yılgın savaşçılarız, sevgiler ürküttü bizi