Sendikadan konuyla ilgili gönderilen yazılı açıklama şöyle:
Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç’a gönderdiği mektuba Çaycuma Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkında hazırlanan fezleke ile Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığının takipsizlik kararını da ekleyen Akyol mektubunda şöyle dedi:
“Tam bir yıl önce, 7 Şubat 2017 tarihinde yayınlanan 686 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile Eğitim Sen Çaycuma Temsilcimiz Gökhan Taner Günsan ile birlikte ihraç edildim. 7 Şubat 2017 tarihine kadar ise Zonguldak ili, Çaycuma ilçesi Sipahiler Ortaokulunda Türkçe öğretmeni olarak görev yapmaktaydım.
Çaycuma ve Zonguldak kamuoyu bizi başarılı öğretmenliğimizin yanı sıra, Eğitim Sen yöneticileri olarak, herkesçe bilinen sendikal faaliyetlerimizle tanımaktadır. Sendikamızın temel eylem ve etkinliklerinden birisi olan “okul öncesi eğitimin zorunlu olması”na yönelik çok ciddi bir çalışma yürütmüş olmamız, Çaycuma Milli Eğitim Müdürlüğünün yılbaşını yasaklaması gibi laik ve bilimsel eğitim karşıtı birçok uygulamaya Eğitim Sen kimliği ile demokratik tepkimizi göstermiş olmamız ve yaptığımız etkili çalışmalar ile hedef haline geldiğimiz herkesçe bilinmektedir.
Meslekten ihraç edilmemizin hemen ardından başta Çaycuma olmak üzere Zonguldak ve Türkiye genelinde büyük bir tepki oluşmuştur. Uğradığımız haksızlık yerel ve ulusal basındaki çok değerli yazarlar tarafından gündeme getirilmiştir. Toplumun her kesiminden, öğrenci velilerimizden, öğretmen arkadaşlarımızdan, maarif müfettişlerinden, milli eğitim yöneticilerinden, milletvekillerinden, belediye başkanlarından, gazetecilerden, yazar ve şairlerden bizlerin öğretmenliği ve sendikal çalışmalarımıza yönelik görüş ve değerlendirmeleri basın yayın organlarında sürekli yer almış ve “İhraç edilecek değil; ödüllendirilecek öğretmenler!” olduğumuz vurgulanarak göreve başlatılmamız talep edilmiştir. Göreve iade edilme talepli binlerce imza toplanmış, birçok eylem ve etkinlikler yapılmıştır. Aradan geçen bir yıl içinde bizi en çok üzen öğrencilerimizden koparılmış olmaktır.
Herhangi bir suçlama yöneltilmeden, idari ve adli işlem yapılmadan, savunma hakkı bile tanınmadan kamu görevinden çıkarılmanın hukuken en ağır yaptırım olduğunu, başta Anayasa ve yasalar olmak üzere hukuka, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere aykırı olduğunu her platformda belirttik.
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında yapmış olduğum “Darbe Girişimine Karşı Mücadele Hukuk İçerisinde Yürütülmelidir!” başlıklı basın açıklamasının ardından Çaycuma Milli Eğitim Müdürlüğünün yazısı üzerine Çaycuma Kaymakamlığı tarafından 27 Temmuz 2016 tarihinde Çaycuma Cumhuriyet Başsavcılığına yapılan ihbar üzerine Çaycuma Cumhuriyet Başsavcılığınca hakkımda soruşturma yürütülmüştür. Çaycuma Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından çeşitli birimlere yazılar yazılarak hakkımda çok yönlü araştırma yapılmıştır. Örneğin Zonguldak İl Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünden “FÖTÖ/PDY terör örgütü ya da herhangi bir illegal yapı içerisinde bulunup bulunmadığımın araştırılması” istenmiştir.
Çaycuma Cumhuriyet Başsavcılığınca dokuz ay boyunca yürütülen ayrıntılı soruşturma sonucunda hakkımda, "Yapılan araştırmalar neticesinde; FÖTÖ/PDY terör örgütü üyesi olduğuna dair soruşturma dosyasına yansır bir delil elde edilmemiştir. Söz konusu terör örgütü üyesi olduğu yönünde iddia düzeyinde dahi makul şüphe oluşturabilecek delil elde edilememiştir." denilerek hazırlanan fezleke, 2 Nisan 2017 tarihinde Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir. Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığı, 12 Haziran 2017 tarihinde “FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne aidiyet, irtibat veya iltisakımın bulunmadığı” belirtilerek “kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına dair” karar vermiştir.
Savcılığın takipsizlik kararı ile önce OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonuna başvuru yaptım. 25 Ağustos 2017 tarihinde yayımlanan KHK ile aralarında öğretmenlerin de bulunduğu 57 kişinin görevine iade edilmesi üzerine 6 Eylül 2017 tarihinde Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve Milli Eğitim Bakanlığına KHK ile göreve başlatılma talepli dilekçeler yazdım. Göreve iade edilmedim ancak 24 Aralık 2017 ve 12 Ocak 2018 tarihlerinde yayınlanan KHK ile haklarında savcılıkça takipsizlik kararı verilen birçok kişi göreve iade edilmiştir.
2 Ocak 2018 tarihinde, ikinci kez, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Milli Eğitim Bakanlığı İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğü ve Milli Eğitim Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığına dilekçe yazarak yayımlanacak yeni bir KHK ile göreve iademi talep ettim. Başbakanlık İletişim Merkezi (BİMER) ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği tarafından verilen yanıtta ikinci kez vermiş olduğum dilekçelerin Milli Eğitim Bakanlığına havale edildiği belirtilmiştir.
Mağduriyetleri giderme amacıyla kurulan ve geçtiğimiz günler de sizin de ziyaret etmiş olduğunuz OHAL İşlemleri ve İnceleme Komisyonu, kurulmasının üzerinden bir yıl geçmiş olmasına rağmen ihraç edilen çok az sayıda kişi hakkında karar vermiştir. Kararların geç çıkması var olan mağduriyeti daha da artırmaktadır.
Diğer taraftan Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile göreve iade edilmeyle OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu kararıyla göreve iade edilme arasında farklılıklar vardır. Örneğin KHK ile göreve iade olduğunda; göreve iade edilen bir kişi ihraç edilmeden önceki görev yerine aynı statüde verilip geçmişe dönük haklarını alırken OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu kararıyla göreve iade edilen bir kişinin önceki görev yerine aynı statüde verilip verilmeyeceği ve geçmişe dönük hak kayıplarını alıp almayacağına ilişkin belirsizlikler vardır.
Hukuk devleti, yurttaşlarına hukuk güvenliği sağlayan devlettir ve hukukun üstünde başka bir güç tanımaz. Soruşturma sonucu savcılıkça haklarında “kovuşturmaya yer olmadığına dair” karar verilenler ile ihraç sonrasında haklarında hiçbir adli ve idari işlem yapılmayanların KHK ile görevlerine iade edilmeleri ve yayımlanacak yeni bir Kanun Hükmünde Kararname’de (KHK) adıma da yer verilerek göreve iade edilmem için girişimlerde bulunmanızı talep ediyorum.”