Türkiye’nin fotoğraf ustalarından Ara Güler’i 20 Ekim 2018 Cumartesi günü Üç Horan Kilisesinden törenle uğurladık. Ara Güler kabul etmezdi ama bir sanatçıydı. Kültürün hemen her dalıyla ilgiliydi. Bu açıdan da genç gazetecilerin, genç foto muhabirlerinin bilgi dağarcıklarını geliştirmek, sanatın her dalından bir şeyler öğrenmek konusunda Ara Güler’den alacakları pek çok ders olmalıydı. Ara Güler üyesi olduğu Türkiye Gazeteciler Cemiyetine de her alanda katkı vermeye özen gösterirdi. Ne zaman bizden bir çağrı alsa hemen onu aramızda görürdük. Bir gün takıldım “ya Ara” dedim “koca Cemiyette senin ürettiğin fotoğraflardan bir tane bile yok”. Hiç ses etmedi. Aradan geçen iki haftalık bir süre sonunda çerçeveletilmiş büyük boy bir fotoğrafla Cemiyete geldi. 90‘lı yıllar olmalı, Genel Sekreterdim o aralarda. Al istediğin fotoğraf dedi. O kompozisyonu Ara’nın albümlerinde görmüştüm. Bir anlamda şehir terörünün başladığı günleri sezen zekâsıyla bir yoksul mahallede çektiği fotoğraftı. “Küçük bir çocuğunun kucağında ekmekler arkasında bir erkek çocuğunun elinde bir tabanca” o fotoğraf hep etkilemiştir beni. Genel Sekreterliğim süresince fotoğraf odamın duvarını süsledi. Daha sonra tabloyu Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin Basın Müzesine verdim. Kısaca dost insandı. Kültürel konular açıldı mı Ara’yla uzun uzun konuşabilir anılarını dinleyebilirdiniz. Özellikle 80’li yıllarda Düşüm Dergisi’nde yayınlanan Picasso röportajı unutulmaz. Bugünkü yazımda Ara Güler’in Harbiye Notre Dame De Sionokul’unda açtığı bir sergi sonrası 4 Şubat 2011 tarihinde “Eller ve Yüzler” diye bir yazı yazmıştım. Çok etkilendiğim sergilerden biriydi. Ara Güler’i anarken okurlarla bu yazıyı da paylaşmak isterim.
“Gazeteciliğin bir başka yanına çekmek istiyorum ilginizi. Hayır! Öyle meslek ilkelerinden falan söz açmayacağım. Sadece, insanı odağına alan evrensel boyutlu bir çalışmayla bu mesleğin ne denli onurlu ve keyifli bir uğraş olduğunu anlatmaya çalışacağım. Uzun meslek yaşantımda tanıdığım ustalarımdan, içinde bulundukları zorlu koşullara karşın mesleklerinin gereğini ödünsüz yerine getiren genç gazeteci kardeşlerimden ve yine mesleğim sayesinde tanıdığım, dostluklarıyla övündüğüm, yazar, çizer ve foto muhabirlerinden kimi örnekler sunarak... Ara Güler’le başlamak istedim. O her şeyden önce bir basın emekçisi. Kültürel donanımı sağlam deneyimli bir foto muhabiri. Olağanüstü güzellikteki fotoğraf karelerine rağmen “fotoğraf sanatçısı” sıfatına yüz vermeyecek kadar da alçak gönüllü biri. 1961’de British Journal of Photograf Year Book tarafından dünyanın en iyi yedi fotoğrafçısından biri olarak gösterilmesi, fotoğraflarının ABD ve Avrupa’da bir çok müzede sergilenmesi, dünyanın yüksek tirajlı dergilerinde kapak olması kişilik yapısını hiç etkilemez. Ara Güler gülen gözleri, kulağa hoş gelen konuşma tarzıyla İstanbul’a, çocuklara, emek insanlarına, dost bildiklerine dağıtır sevgisini. Genç meslektaşlarına yardımcı olmayı sürdürür. Dijital makinelere ısınamamıştır pek. Yaşına aldırmaksızın gazetecilik heyecanını hâlâ taze tutar. Gittiği, dolaştığı her yerde ünlü Leica’sı da yanındadır hep...
80’li, 90’lı yılların önemli bir kültür dergisiydi “Düşün”. Bu dergide Ara Güler’in Picasso ile yaptığı bir röportaj yer almıştı. Konuşmayı süsleyen harika fotoğraflar da vardı. İşte o gün “Ara Güler’le mutlaka tanışmalı, konuşmalısın” dedim kendime. Şimdilerde yürekten sevdiğim, paylaşımcılığına, İstanbul sevgisine saygı duyduğum bir dost o. Doğup büyüdüğüm kentimin büyüsüne beni aşina kılan, yitmeye yüz tutmuş kültür yapılarını bir bir tanıtan, gönül gözünü de katarak çektiği fotoğraf kareleriyle, şimdi burnumda tüten çocukluğumun, ilk gençliğimin İstanbul’uyla beni buluşturan bilge kişidir Ara Güler. Üstelik dizelerinde en sık dolaştığım sevgili şairim Metin Eloğlu’nun en fiyakalı fotoğrafını da Ara çekmiştir. Tıpkı Picasso’yu, Maria Callas’ı, Orson Welles’i, Fellini’yi, Abidin Dino’yu, Orhan Kemal’i, Aziz Nesin’i ve fotoğrafın büyük ustalarından Henri Cartier Bresson’u çektiği gibi. Bu yazının çerçevesine sığamayacak sayıda pek çok ünlü yazar, şair, tiyatro ve sinema sanatçısı, ressam, siyasetçi ve bilim insanının portre fotoğrafları Ara Güler’in titiz emeği ile bir kültür adasına dönüşmüştür.
Ara Güler’in İstanbul’da açılan hemen tüm sergilerini görmeye çalışırım. Bu kez Fransız Lisesi Notre Dame de Sion’daki “Eller ve Yüzler” sergisini gezdim. Ara Güler’in fotoğraflarını, Albert Camus, Antoine De Saint Exupery, Aragon gibi Fransız şair ve romancılarının yapıtlarından küçük alıntılarla beslemişler. Ustanın siyah-beyaz ve renkli fotoğrafları arasında önceden görmediklerim de vardı. Özellikle alt yazıları ile örtüşen iki fotoğraf belleğime kazındı. İlki Ara’nın 1955’de Karaköy Rıhtım’ında yakaladığı bir görüntü. Rıhtıma yanaşık geminin lomboz deliğinden dışarıya elini uzatmış gemici ve rıhtımda bu eli uzanarak kavrayan bir kadın. Fotoğrafın altında Exupery’nin “Savaş Pilotu” yapıtından bir alıntı: “Olağan gördüğümüz aşktır aslında aşkların içinde en fırtınalı olanı. Ama burada gerçek aşktır bahsi geçen: Dönüştüren, geliştiren bir birliktelik.”
İkincisi renkli bir fotoğraf. 1968’de Eminönü açıklarında çekilmiş. Yüzünde belli belirsiz bir gülümseme ile kürek çeken bir kayıkçı. Altında Aragon’dan dizeler:
“Öpücüklerden güçlü mısralarla yol alıyorum
Pruvaların köpüğünde bir denizci misali
Çarkında denizin şarkısıyla, sırılsıklam
Kırılan dalgalarda günü yeniden yazıyorum.”
Sergiden çıkarken mutluydum. Sergiyi düzenleyenlerin “insanlık savunması” vurgusunu düşünürken de düşünceli. Galiba insanlığı savunmak için yalnız bizde değil tüm dünyada da çok yoğun bir mücadeleye gereksinim var. Evrensel kültürden, emekten, umuttan ve elbette barıştan geçen bir mücadeleye. Ve de insanlığı ıskalamayan, mesleğine aşık Ara Güler gibilere...