Yaşam biçimini köşe dönme kolaycılığına yaslamış, vurgun ve talanın kol gezdiği bir toplum düzeninde emekten söz etmek kolay değil elbet. Günümüzde emekten yana olmak modası geçmiş bir fikri savunmakla eş anlamlı algılanıyor. Emekten yana tavır koyanlar topluluklardan kibarca dışlanıyor, yeniliklere ayak uyduramayan dinozorlar olarak hafifseniyorlar. Yenidünya düzeni bir yandan küreselleşme adına yoksul ülkeleri ucuz emek cenneti ilan ederek iliğine dek sömürürken bir yandan da emekçinin sesini kısmanın binbir sinsi yolunu kolaylıkla buluyor. Oktay Rıfat’ın “Elleri Var Özgürlüğün” şiirindeki unutulmaz dizelerinde dile getirdiği gibi.../ öpüşmek yasaktı bilir misiniz?/ Düşünmek yasak/ İşgücünü savunmak yasak / Ürünü ayırmışlar ağacından/ Tutturabildiğine satıyorlar pazarda /Emeğin dalları kırılmış yerde. / ...

Sevgili iki şair dost Eray Canberk ve Gülsüm Cengiz’in kotardıkları “Emek Şiirleri” bunları düşündürdü bana. Onca karamsarlığın yanı sıra umutlarımın tazelenmesine de yol açtı. Kuvvetle umuyorum, okuyan-yazan genç kardeşlerimiz emeği kutsallaştıran bu şiirlerden büyük tat alacaklar, önemli dersler çıkaracaklar.

Evrensel Basım Yayınevinden çıkan “Emek Şiirleri” seçkisi, iki ciltten oluşuyor. İlk cilt Nâzım Hikmet’in şiirlerinden alınan bir dizenin adını taşıyor: “Selam Yaratana”. İkinci kitabın adı “Ellerimiz Günışığı” ise yine bir şairin, Ali Mustafa’nın bir dizesinden seçilmiş. Eray Canberk kitaba koyduğu ön sözde şiir-emek ilişkisine noktayı koyarken şunları söylüyor:
“…İnsanın tarihini emeğin tarihinden ayırmaya olanak yoktur. Aynı şey şiir için de geçerli. Doğrudan emeği, emekçiyi konu almayan şairler varmış gibi gözükür, oysa en soyut şiir bile şairin emeğini yansıtmaz mı? Şair de bir emekçi değil midir? Dili şiirleştiren şairin emeği görmezden gelinebilir mi? “

Gülsüm Cengiz de çalışmaları hakkında bilgi verirken emekçiler adına yazılmış şiirlerin büyük bir bölümünü kapsayan seçkinin bir ilk adım olduğunu belirtirken, seçki için; 
“...Üstelik geçmişte “Emek en yüce değerdir” diyerek yüceltilen, emeğin ve emekçilerin horlandığı, onlar için yazmanın küçümsendiği bir ortamda üretilmesi de ayrı bir anlam taşımaktadır “ diyor. Cengiz’e katılmamak mümkün değil. Bizim de dileğimiz bu tür çalışmaların artması.

“Emek Şiirleri” yerli ve yabancı çok sayıda şairin emekçiler için yazdığı şiirlerden derlenmiş. Seçkide Aşık Serdari, İhsani gibi halk ozanlarının şiirleri de yer almış. Nâzım Hikmet’ten Can Yücel’e, Tevfik Fikret’ten Oktay Rıfat ve Behçet Necatigil’e dek sevdiğiniz, şiirlerini belleğinize kazıdığınız nice şairle buluşacaksınız bu kitaplarda. Elbette Brecht, Neruda ve Eluard gibi ustalarla da.

Yazımı emek şiirlerinden seçtiğim iki küçük şiirle sürdürüyorum.
İlki Sunay Akın’dan :

-KÖMÜR-
Yine bir kömür kütürdedi sobada kayıp bir madencinin kalbi rastgeldi atıverdi sıcak odada...

 

Seçtiğim ikinci şiir 1048-1122 yılları arasında yaşamış İranlı Ünlü Şair Ömer Hayyam’ dan. A. Kadir’in çevirisiyle :

-DAHA NE İSTERSİN-
Doyacak kadar aşın varsa, 
başını sokacak, bir de damın,
İnsanoğluna kulluk 
etmiyorsan, 
başkasının sırtından değilse geçimin, 
tamam, güneşli günler içindesin.

 

Son olarak da Nâzım Hikmet’ten bir şiirle yazıyı bitirelim.

BÜYÜK İNSANLIK 
Büyük insanlık gemide güverte yolcusu 
trende üçüncü mevki 
şosede yayan 
büyük insanlık. 

Büyük insanlık sekizinde işe gider 
yirmisinde evlenir 
kırkında ölür 
büyük insanlık. 

Ekmek büyük insanlıktan başka herkese yeter 
pirinç de öyle 
şeker de öyle 
kumaş da öyle 
kitap da öyle 
büyük insanlıktan başka herkese yeter. 

Büyük insanlığın toprağında gölge yok 
sokağında fener 
penceresinde cam 
ama umudu var büyük insanlığın 
umutsuz yaşanmıyor.