Telefondaki ses “Tarih Vakfı Yurt Yayınları tarafından  yayımlanan Tunalı Hilmi Bey Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Bir Aydın kitabını al ve oku” dedi.

Buldum kitabı.

Sabri Ateş’e hocası Yüksek Lisans Tezi olarak vermiş Tunalı Hilmi’yi. O da bu araştırmasını daha sonra ailesine de ulaşarak elde ettiği bilgilerle birlikte kitap haline getirmiş.

İyi ki getirmiş.

Ellerine sağlık Sabri Ateş’in.

 

Tunalı Hilmi’nin Ereğli’de kaymakamlık yaptığını biliyorum.

Bu tamam da, ne yaptığı üzerine söylenenler benim bir kulaktan girip içeride de hiç  durmadan çıktığı için  unutmuş gitmişim.

Aklımda kalan hiçbir şey yok.

Boş kafa ile okuduğum bu kitapta altını çizdiklerimi yan yana getirince heyecanlandım.

O yıllarda Karadeniz Ereğli’nin geleceğini “Marsilya” olarak gösterebilecek kadar vizyon sahibi Tunalı Hilmi’yi kim kaç kişi biliyor?

Ereğli konusunda kütüphane olarak gördüğüm Alemdar Gemisi’ni Yaptırma Derneği’nin Başkanı Durmaz Demiroğlu’na gidip sorduğumda bir çok kaynak gösterdi okumam için.

İyi tamam da, herkes kendi işini yapacak.

Ereğli’nin tarihi konusunda Uzun Mehmet konusunda bile aykırı sesler çıkarken, böylesine önemli konuları kimler bir araya getirip de gün ışığına çıkaracak ki?

Herakliedes’ten bile haberi olmayan bir kentte,  tarihimiz sidik yarışına mı dönmeli?

Neyse !

 

Sabri Ateş’in yazdığı Tunalı Hilmi Bey Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Bir Aydın kitabından bazı bölümleri sizlerle paylaşarak, bu konuya dikkat çekmek istiyorum.

 

-“…Tunalı Hilmi 14 Eylül  1909 tarihinde Karadeniz Ereğlisi Kaymakamlığı ile yurt içindeki ilk memuriyetine başlamıştır. Buradaki görevi süresince yaptığı olumlu icraat, daha sonraki yıllarda Ereğli’nin bağlı bulunduğu Bolu’dan mebusluğa getirilmesini sağlamıştır.

“….Tunalı Hilmi buradaki kaymakamlığı sırasında, halkın diline vurulmuş mengene olarak nitelediği dilekçeyi kaldırmış ve halkın sorunlarını doğrudan gelip kendisine anlatması usulünü getirmiştir.

“….Halkın devlet dairelerine gelemediğini fark eden Tunalı, üç dört yerde konferanslar vererek halkı hükümete gelmeye teşvik etmiştir.

“….Yoksul ve kimsesizlere ev, tarla, sermaye yahut çiftçilik aletleri tedarik etmek amacı da olan ‘KARADENİZ EVLENDİRİCİLER CEMİYETİ’ ni kurar. Bu cemiyet  aynı zamanda kızların 15, erkeklerin 18 yaşından önce evlenmelerine engel olmak, külfetli düğünler yapmamak, başlık parası gibi adetleri kaldırmak, evlenmeyi  zorlaştıran adetlerle mücadele etmek ve evlendirmeye kolaylaştırmak gibi amaçlar da taşımaktadır.” (Sayfa 120)

 

-“Bolu ve Zonguldak’ta idareci olarak bulunduğu sırada oradaki işçilerin durumunu yakından gören Hilmi Bey, (…..) sosyal güvenlik ve işçi haklarının meclisteki en önemli savunucularından olmuştur. Konuyu en çok Zonguldak ve Ereğli Havza-i Fahmiyesi’nin sorunları tartışılırken getirmiştir. Toplumsal geleneğimizde kamusal yardımlaşma kurumları yerine şahsi yardım yapmanın öne çıktığını belirtip, önemli olanın kamusal kurumlaşma olduğunu, bu doğrultuda özellikle amelenin korunması ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi gerektiğini ifade etmiştir. (Sayfa 228)

“….Zonguldak’taki ocakların geçmişinden bahsedip, grizu soncu “bütün ecnebi ameleleri geberdi gitti” diyen Bolu Mebusu Şükrü Bey’e “amele gebermez” diye çıkışıp, işçilere olan saygısını vurgularken, onların sağlığına  dikkat edilmesi gereğine işaret eder. (Sayfa 229)

“….Ereğli’de kaymakamken bölgenin sorunlarını yakından görme imkanı bulmuş ve birinci dönem Bolu mebusu olmasına rağmen, daha fazla bu bölgeyle ilgilenmiştir. İkinci dönem Zonguldak mebusu olarak hizmet vermiştir. Meclisin en çok sual takriri ve tadil teklifi veren mebuslarından biri olan Hilmi Bey’in işçi haklarıyla ilgili olarak, aynı günde ‘Ereğli kömür havzasındaki ameleye ait işlerin mebakimce diğer işlere takdimine dair’ bir kanun teklifi ile, ‘Ereğli Kömür Havzasındaki amele arasında vukua gelen kaza ve vefiyata dair’, ‘Kengırı tuz madenindeki amele arasında vukua gelen refiyata dair’ ve ‘Ereğli kömür havzasındaki ormanların katiyat ve ruhsatiyerlerine dair’ olmak üzere İktisat ve Adliye vekaletlerine  üç ayrı sual takriri vermiş olması, onun bu konuyla ne kadar ilgili olduğunun ve hazırlıklar yaptığının göstergesidir. Bu yöreye olan ilgisini ‘fakr-u zaruretten, açlıktan, gıdasızlıktan bahsedince Türkiye’de en evvel ele alınacak mıntıka bilhassa Zonguldak ve Ereğli mıntıkasıdır’ sözleriyle açıklar.

“Tunalı Hilmi Bey, ayrıca, ‘Zonguldak Madeninde işleyen Amelenin askerlikten muafiyeti hakkında’  bir kanun vermiştir. Müdafaa-i Milliye Vekili’nin olmamasından dolayı tartışılmayan teklife amelelerin askerlikten tecil edildiği cevabı verilmiştir. İşçilerin on sekiz yaşından önce madene inmelerinin yasaklanmasını isteyen Hilmi Bey, aynı zamanda Amele Birliği’ne ve örgütlenmesine de destek verir.

 

-“….Tunalı’nın Bolu ve Zonguldak yöresiyle ilgisi sadece işçi sorunları dolayısıyla değildir. O aynı zamanda bölgenin nasıl kalkınacağıyla da ilgili olarak planlar yapmakta, kafa yormaktadır. Bu cümleden, esas olarak beytülmalın malı olan kömür madenlerinin yabancı ellerden alınıp beytülmal ve evkafa devredilmesini önermiştir.

“Fakat bu açıdan en çok üzerinde durduğu konu, Ankara-Ereğli arasında şimendifer hattı inşasıdır. Ankara’yı Marmara’ya, Karadeniz’i Ankara’ya, İstanbul’u Anadolu’ya bağlayacağını, Ereğli kömürünün kullanılmasını ve yolların inşa edilmesini sağlayacağını ifade eder. Buna ek olarak, ANADOLU VE KARADENİZ’İN MARSİLYA’SI OLACAK VE İÇ ANADOLU’YU KURTARACAK  EREĞLİ LİMANININ İNŞASINI ÖNERİR.  Kurulmasını istediği bu hatta ormanların kurtarılması ve yerli malın kullanılabilmesi için Ereğli Kömürünün yakılmasını ister. Bu yolun yapılmasının bir diğer faydası da, yeterli işçisi olmayan Ereğli’ye iş ihtiyacı duyan yerlerden işçi akını yaşanmasıdır. Bu tekliflerin kabul edilmesini bayram diye karşılayan Tunalı, bunu, “YAŞASIN CUMHURİYET, YAŞASIN BÜYÜK MİLLET MECLİSİ” diye sevinçle karşılar.”  ‘Sayfa 230-231)

 

**

 

Yani TBMM’den Ankara-Ereğli arasında demiryolu inşa edilmesiyle ilgili yasa da çıkarılmış ama…

Ama işte!

 

Biz Ereğlililer olarak tarihimize neden sahip  çıkmayız?

Neden Tunalı Hilmi’nin  en azından bir büstünü yaptırmayız?

Neden diğer tarihsel kimlikleri vitrinimize koymayız?

Neden?

 

Tüm mesele kaybolan yıllarda saklı ise ya bugün?

Bugün de mi dünün devamı?