Çarşamba yazım için bilgisayarın başına oturdum. Henüz tuşlara dokunuyordum ki telefon çaldı. Telefonda kadim dostum Etem Çalışkan’ın sesini duymak sevindiriciydi. Pandemi dolayısıyla nicedir yüz yüze görüşememiştik sevgili arkadaşımla. Sonra kafam anılara gitti. Etem’le yaptığımız söyleşilere, birlikte yer aldığımız sergilerine, hediye ettiği kitaplarına. Onun için Adana’da internet üzerinden bir tanıtım yapılacağını müjdeledi bana. Her zamanki gibi çocuksu bir neşe vardı sesinde. Ardından da Adana’da Dr. Haluk Uygur’un Etem Çalışkan’ın yapıtlarından bir seçki hazırlayacağı haberini verirken “Senden de bir yazı istiyorum. Ama öyle resmi bir şey olmasın” dedi ve kahkahayı patlattı.

Giderek yalnızlaştığımız ve yalınlaştığımız günümüz ortamında eski dostlarla telefondan da olsa iki laf etmek iyi geldi bana. Etem 92 yaşına karşın hâlâ üretiyor. Bir hat ustası. Ustalığını Güzel Sanatlar Akademisinde bir dönem öğrenciliğini, daha sonra da asistanlığını yaptığı ünlü Hattat Emin Barın’dan kapmış. Cumhuriyetin kazanımlarına yürekten bağlı bir sanatçı. Pek çok gazetede çalışmış. Nail Güreli’yle de yolu kesişmiş. Bir dönem Nail, gazetesi için Anadolu röportajları yapıyormuş. Daha çok da esnafla, sokaktaki insanla röportajları yayımlanıyormuş. Gülerek anlatıyor Etem: “Bir Anadolu kasabasında sabah röportajlara başladık. Nail konuşuyor ben fotoğraf çekiyorum. Bir, iki, üç, beş derken Nail bir lokantaya girdi peşinden de ben. Yemeklere bakıyorum karnım zil çalıyor. Sabahtan beri boğazımıza bir lokma girmemiş. Ama Nail’in umurunda değil. Nail lokanta sahibiyle, garsonlarla konuşup duruyor. Benimse gözüm yemeklerde. Nail işini bitirdi hadi gidelim dedi bana. O sırada lokanta sahibi geldi. Nail Bey bir çorbamızı içmeden sizi bırakmam Diyerek bizi misafir etmeye uğraştı. Uğraştı diyorum. Çünkü Nail direniyor. İnatçı mı inatçı. Ben de Nail’in gözünün içine bakıyorum. Ama Nail bu dinler mi. Benim ilkelerime aykırı çok teşekkür ederim biz görevimizi yaptık dedi ve çıktık. O anıyı hiç unutmam. Sonra kendisiyle de şakalaştık.” Hep anlatırım.

Etem Çalışkan’ın en büyük hayali Mustafa Kemal’in Nutuk kitabını el yazması olarak hayata geçirmekti. Uzun ve yorucu bir çalışma sonunda bu hayalini gerçekleştirdi. Etem’in el yazması Nutuk yapıtı 2000 yılında Kültür Bakanlığının “Anıt Kitap” ödülüne değer görüldü.

Etem Çalışkan İstanbul’da ve Anadolu’nun çeşitli illerinde sergiler açtı. Sanatından hiç uzak kalmadı. Kimi zaman hat yaptı, kimi zaman kaligrafi, kimi zaman yağlı boya resim, hep çalıştı. Gençliğinde de iyi bir sanatçı iyi bir gazeteciydi. Şimdi 92 yaşında da yine iyi bir sanatçı, iyi bir gözlemci, iyi bir gazeteci.

Pandemi yalnızlığında insan dostlarının değerini daha bir anlıyor. Hıfzı Topuz, Altan Öymen, Etem Çalışkan, Adnan Özyalçıner, Orhan Erinç yüz yüze görüşmesek de bir telefon alosu kadar yakınız birbirimize. Zaman zaman da yazışıyoruz. İyi ki zamanında yeterince dost biriktirmişim kendime. Çünkü Babıali dışından da pek çok can dostu arkadaş var. Haftalardır Covid 19’la, siyasetle, yandaş medyanın maniple ettiği haberlerle ve ülke üzerinde oluşturulmak istenen güçlü iktidar algısıyla ilgili yazılar yazıp duruyorum. Eleştirel gazeteciliğin bizlere verdiği görevi yapmaya çalışıyorum. Bunu ne kadar başarabildiğimi bilmiyorum. Şunu biliyorum ki halkın haber alma, gerçekleri öğrenme, bilgi edinme hakkını savunmak için elimden geleni ardıma koymayacağım. Bizim kuşağın gazetecilik için verdiği bir sözdür. Bu sözün arkasında durmaya devam edeceğiz sonuna kadar.

Sevgili Etem Çalışkan’a ülke sanatına verdiği katkılar için minnetlerimi sunmak istiyorum. Dostluğumuz için de…

Bu haftaki yazıyı Nâzım ustanın bir şiiriyle sonlayalım: “Dostluk”

Biz haber etmeden haberimizi alırsın,yedi yıllık yoldan kuşkanadıyla gelirsin.
Gözümüzün dilinden anlar,elimizin sırrını bilirsin.
Namuslu bir kitap gibi güler,alnımızın terini silersin.
O gider, bu gider, şu gider,dostluk, sen yanı başımızda kalırsın