Revaçta olan tarımsal bir ürün...

Her yıl tartışma konusudur; fiyatı, işçiliği, maliyeti, hasadı...

Haziran, Temmuz aylarından başlayarak Ekim, kasım aylarına kadar bölgenin ekonomi gündemi fındıktır.

Üretici, işçi telaşına düşer.

Tüccar, alacağı fındığın hesabını yapar.

Mevsimlik işçiler, temmuz ayının sonuna doğru bölgeye akın etmeye başlar.

Bir-iki aylığına fındık üretim bölgelerinin demografik yapısı değişir.

Kısacası, bu bölgelerin kaderidir fındık.

Yine, bir fındık sezonundayız.

Endişeli bir telaş var fındık üreticisinde.

Gübresi, ilaçlaması, fındık dibi temizliği ve fındık toplama işçiliği maliyetlerini çıkardıktan sonra eline ne kadar para kalacağını hesaplıyor üretici haklı olarak.

Fındık taban fiyatıyla ilgili değişik rakamlar telaffuz ediliyor.

Dolar üzerinden hesap yapanlar var.

Yıllık enflasyon üzerinden hesap yapanlar var.

Maliyeti çıkarıp, üzerine kar payını ilave edip hesap yapanlar var bir de...

70 lira olmalı diyenler var, 50 liranın üzerinde olmalı diyenler var. Bu ikisinin arasında değişik rakamlar telaffuz edenler de var.

Geçen yıl taban fiyat; Giresun kalite fındık için 27 lira, levant kalite fındık için 26 lira 50 kuruş olarak açıklanmıştı.

Bu yıl da gözler taban fiyatta.

Üretici, 50 liranın altını düşünmüyor.

Gübre, ilaç fiyatları yüzde 300-400 artmış.

Geçen yıl 150 lira seviyesinde olan işçilik ücretleri, bu yıl muhtemelen 250 lira civarlarında olacak.

Fiyat belirleyicilerin telaffuz ettiği 40 lira veya az üstü rakamlar, üretici için büyük bir hayal kırıklığı olur.

Temel geçim kaynağı ürünü olan tarım üreticisi için temel enflasyon; artan gübre, ilaç ve işçilik ücretleridir.

Ücretli çalışan için ise enflasyon; artan gıda fiyatlarıdır, çarşı pazardır.

Fındık üreticisinin maliyeti, belli ki, yüzde 100'ün üzerinde olacak.

Bu durumda, geçen yılın değerini koruyabilmesi için taban fiyatın en az 50 lira olması gerekir.

Olur mu?

Yapılan açıklamalar, telaffuz edilen rakamlar zor olduğunu gösteriyor.

Şimdilerde pek bir etkisi olmayan Fiskobirlik diye bir kurum vardı eskiden.

Taban fiyatı belirler, piyasa bu fiyatın altına düşmezdi.

Güçlü bir kurumdu. Piyasanın hakimiydi. Özerk bir yapısı olan üretici kurumuydu.

Üreticiyi, serbest piyasanın insafına terk etmezdi. Yönetim kademesi üreticilerden oluşurdu.

Yönetim hatalarından olsa gerek, sürekli güç kaybetti ve üreticinin piyasa üzerinde söz sahibi olma etkisini yitirdi. Son yıllarda fındık alımı bile yapmıyor.

Hangi alanda olursa olsun, üretenin ürününü en iyi şekilde pazarlayabilmesi için kendi alanlarında bir çatı altında toplanması zorunludur.

Bu bir kooperatif olur veya birlik olur.

Ürünü ben üretiyorsam, ederini de ben belirlemeliyim. Üretim kademesi dışından başkaları belirliyorsa, piyasanın daha çok para kazanma hırsına kurban edilirim.

Bu yüzden, Fiskobirlik sil baştan yeniden revize edilmeli ve üreticinin söz sahibi olduğu bir kurum hâline getirilmelidir. Kurum piyasaya hakim olmalı, iç ve dış piyasanın dinamikleri doğrultusunda fiyatı kendisi belirlemelidir.

Eğer, "tekelleşme" olacaksa, üretici kurumlarda olmalıdır.

Tabii, şu da garip bir çelişki:

Dünyanın fındık ihtiyacını biz karşılıyoruz ama fındık borsası Hamburg'da.

Bizim yetiştirdiğimiz ürünün piyasasını, Almanya belirliyor.

Hani, bir türlü tam tarifini yapamadığımız "dış güçler"den bahsediyoruz ya, alın size somut bir "dış güç" !...

Tabi, bir de madalyonun diğer yüzü var.

Ülkemiz, dünya fındık piyasasında artık eskisi kadar güçlü değil.

Dünyanın fındık ihtiyacını karşılama oranımız gittikçe düşüyor.

Geçen yıl, Alaplı ilçemizdeki örnek fındık bahçelerinde eğitim veren Prof. Dr. Turan Karadeniz'in dediği gibi, ülkemiz dünya fındık piyasasında hakimiyetini kaybetme riski ile karşı karşıya.

Sayın hocamızın verdiği bilgiye göre, dünya fındık piyasasındaki oranımız yüzde 80'lerden yüzde 65'lere kadar düşmüş.

İspanya, İtalya, Çin gibi ülkeler, fındık arazilerini her geçen yıl büyütüyorlarmış.

Bir dönem, eğimli tarlalardaki fındık fidanlarının sökülmesinin teşvik edildiği ülkemizde ise artık genişletilecek tarım arazisi yok.

Prof. Karadeniz, "Mevcut arazilerden en yüksek verimi alacak çalışmaları yapmalıyız." demişti geçen yıl.

Bu noktada, üreticilere de sorumluluk düşüyor.

Üretici kendini geliştirmeli. Ürettiği ürünle ilgili, bir ziraat mühendisi kadar bilgili olmalı. Tarlalarına daha çok emek vermeli, kendi iş güçlerini artırmalı. Tarladaki bütün işleri yevmiyeli işçi ile çözmek, verimi düşürebildiği gibi, maliyeti de artıracaktır.

Diyorum ben!...

Bilmiyorum, siz ne dersiniz?...