CHP Zonguldak Milletvekili Şerafettin Turpcu, AKP`nin söylemde `milli birlik` derken, eylemde kendi bildiğini okumaya devam ettiğini, bu nedenle `milli birlik` kavramının altının boş kaldığını söyledi.

 

 

“Atatürk’ün Cumhuriyeti`nden İslam Devletine yöneliş hızla devam etmektedir. Hükümet laiklikle verdiği uzun vadeli sabırlı mücadeleyi PKK ile veremedi maalesef! OHAL durumu kullanılarak yapılan bu düzenlemelere ve önceki düzenleme ve uygulamalara bakıldığında bunları yapanların `milli birlik` için veya `hak ve özgürlükleri` düşündükleri için değil bir ideolojinin yapı taşlarını hayata adım adım geçirmek için çabaladıklarını görüyoruz”

 

 

 

 

Gündeme dair değerlendirmelerde bulunduğu yazılı bir basın açıklaması yapan Milletvekili Turpcu şunları söyledi:

 

“15 Temmuz Fethullahçı Örgütün darbe girişimi sonrasında Türkiye'de bütün kesimler bir araya geldi. Yenikapı Mitingi bu uzlaşının en tepe noktasıydı. Biz, darbe gidişimi sonrası ortaya çıkan bütünleşme ruhunu korumalıyız dedikçe iktidardan gelen adımlar bunu imkansız hale getirmektedir. Sürecin, atılan kritik adımlarla, verilen hatalı kararlarla adeta sabote edildiğini görüyoruz.

 

 “DARBE GİRİŞİMİ SONRASI ÖLÇÜ KAÇTI”

Darbeciler, tüm işbirlikçileri ve destekçileriyle birlikte hukuk düzeni içinde yargı önünde hesap vermelidir. Bunda herkes zaten hemfikirdir. Fethullahçı Örgüt soruşturması ülkemizin her yerinde devam etmektedir. Bu örgütün bir parçası olan unsurlar devletin her kademesinden tabi ki temizlenmelidir, ancak herkese potansiyel suçlu olarak bakmak da doğru değildir. Bu süreç birçok mağduriyet doğurmuştur. Biz soruşturmada ölçünün kaçtığını düşünüyoruz. 12 Eylül dönemi dahil bu kadar tutuklama olmamıştı. Hatalı istihbarat, yanlış bilgi, bazen de iftira sonucu insanların alınlarına hayatları boyunca silemeyecekleri bir kara çalınıyor. İnsanlar işlerini, özgürlüklerini ve hatta gözaltında yaşamlarını kaybediyorlar. Daha önce kaygılarımızı defalarca dile getirmemize rağmen,  ne yazık ki soruşturmalarda `kurunun yanında yaşta yanar` mantığıyla hareket edilmekte,  bu kılıf altında muhalif isimler de tasfiye edilmektedir.

 

 

“BU DURUMUN SİYASİ SORUMLUSU KİMDİR?”

Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanların `kandırıldık` deyip kenara çekilebildiği bir adalet anlayışı olmaz, bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Şimdi soruyoruz, `alnı secdeye değdiği için` Fethullahçı yapının bu kadar büyümesine izin verdiklerini söyleyenler kimlerdir?

HSYK, Yargıtay, Danıştay yapısı değiştirilirken CHP defalarca uyarmıştır. TBMM'de CHP eleştirirken, iktidardakiler kürsüye çıkıp cemaati savunmuşlardır. Bunları yok sayamayız. Sayın Cumhurbaşkanı 'ne istediler de vermedik?` dedi. Bu sorunun cevabını almak lazım. Milli Eğitim'i emperyalizmin maşası bu terör örgütüne teslim edenler kimlerdir? Cemaat, Milli Eğitim'de yapılan yanlışlarla büyümüştür. Devletin bıraktığı boşluğu Fethullahçı Örgüt gibi yapılar doldurmuştur. Yurt sorunu çözülemeyen öğrenciler cemaat yurtlarına yönlendirilmiş, burada beyinleri yıkanmıştır. Bunların içinden kaymakam çıkmış, vali çıkmış, general çıkmıştır.  Bundan sonra yeniden benzer tehlikelerin ortaya çıkmaması için, sosyal devletin yokluğunun ve din eksenli eğitimin Fethullahçı Örgütü yarattığını bilmek gereklidir. Darbe girişiminin ardından kapatılan okullarda binlerce öğretmenin lisansı iptal edilmiştir. Milli Eğitim Bakanlığı`ndan ruhsatlı bu okullarda Fethullahçı örgütle hiçbir ilgisi olmadığı halde sadece ekmek parası için zor koşullarda çalışan bu öğretmenlerin günahı nedir? 15 Temmuz darbecilerini ve destekçilerini meşrulaştırıp büyüten, öven bu okullarda çalışmasını teşvik eden iktidar hiçbir bedel ödemezken öğretmenlerin, memurların ve akademisyenlerin neyin bedelini ödediğini merak ediyoruz?

 

“FIRSATÇILIK YAPILIYOR”

AKP söylemde milli birlik derken, eylemde ise kendi bildiğini okumaya devam ediyor, bu nedenle Yenikapı ruhu doğmadan ölüyor. Devletin yeniden yapılandırılması sürecinde `ortak akıl ve uzlaşı` olmadan atılacak adımlar işleri çözmediği gibi aksine içinden çıkılması imkansız hale getirmektedir. Bazı adımlar ise atılan adımların ne kadar tehlikeli olduğunu net şekilde ortaya koymaktadır. Faaliyetleri arasında gayri nizamı harp kursu bulunan laiklik karşıtı dinci SADAT’ın Yönetim Kurulu Başkanı’nın Cumhurbaşkanı’nın başdanışmanı olması kabul edilebilir bir adım değildir. AKP bu dönemde siyasi İslamcılık yapmaya devam etmektedir. Cumhurbaşkanı tarafından Anayasa Mahkemesine atanan üyelerin Atatürk karşıtı oldukları ve özerkliği savunan görüşleri olduğu ortaya çıkmıştır. GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi'nin adının, Haydarpaşa Sultan Abdülhamid Eğitim ve Araştırma Hastanesi olarak değiştirilmesi tam bir fırsatçılıktır. Resmi Gazete'de yayınlanan Emniyet Hizmetleri Sınıfı Mensupları Kıyafet Yönetmeliği’nde değişiklik yapılarak başörtüsü serbestisi getirilmesi 15 Temmuzdan sonra hızla dolan bardağı taşırmıştır. Bunların milli birlikle, bütünlükle hangi noktada bağlantısı ve önceliği var acaba? AKP Milli birliğe değil tabanına oynuyor. Bazı eleştirilerimizi din düşmanlığı olarak algılayanlara da şunu hatırlatmak isteriz; türbanı savunduğunuz kadar kadın haklarını savunmuyorsanız, ayrımcılığa uğrayan, istemediği insanlarla evlendirilen, küçük yaşta evlendirilen, namus cinayetine kurban edilen, tecavüz edilen, şiddet gören kadınları görmüyorsanız sizin samimiyetiniz ortadadır. Bu durum zaten özgürlük ve hak kavramını sadece amacınıza giden yolda bir paravan olarak kullandığınız anlamına gelir. 

 

 

“İSLAM DEVLETİNE YÖNELİŞ”

Aslında ne yazık ki atılan bu adımlarla 15 Temmuz başarıya ulaştırılmaktadır.  Çünkü, Atatürk’ün Cumhuriyeti`nden İslam Devletine yöneliş hızla devam etmektedir. Hükümet laiklikle verdiği uzun vadeli sabırlı mücadeleyi PKK ile veremedi maalesef! OHAL durumu kullanılarak yapılan bu düzenlemelere ve önceki düzenleme ve uygulamalara bakıldığında bunları yapanların `milli birlik` için veya `hak ve özgürlükleri` düşündükleri için değil bir ideolojinin yapı taşlarını hayata adım adım geçirmek için çabaladıklarını görüyoruz. Laik devletin altının oyulmasının topluma ve ülkemizin geleceğine ne kadar çok zarar verdiği ortadadır. Son yaşananlardan sonra biz iktidarın laikliğin değerini anladığını düşünüyorduk ama anlamadıklarını gördük. Kendilerini laiklik ilkesinin özünü kavramaya ve bu doğrultuda davranmaya davet ediyoruz. İktidara sahip olanların, laikliğin ve cumhuriyetimizin temel değerlerinin ulusal birliğimizin çimentosu olduğu gerçeğini anlamaları gerekir. Bununla birlikte, laiklik, çağdaşlaşma için bir ön koşuldur. Laikliğin olmadığı İslam Ülkelerinde, insan hakları, demokrasi, hoşgörü, düşünce özgürlüğü gibi kavramları göremezsiniz, bu nedenle bu ülkelerin gelişmişlik düzeyleri ortadır.  Büyük Önder Atatürk’ün `laiklik` demesi, arkasından da `çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmayı` hedef koyması iki kavram arasındaki ilişkiyi açıkça ortaya koymaktadır.

 

“TÜRKİYE BU YÖNETİM BİÇİMİYLE HIZLA UÇURUMA SÜRÜKLENİYOR”

Yaklaşık bir buçuk ay önce darbe girişiminde bulunan zamanında hükümetin bütün istediklerini verdiği ve bütün devlet kurumlarına çöreklenen bir örgüt vardı. Bu örgüt neden anlaşılmadı? Çünkü hepimizin kutsal dinini kullandılar, böylelikle güven sağladılar. Sonra ne adalet, ne yargı bıraktılar, ne de devlet kurumu bıraktılar, hepsini yerle bir ettiler. Yaşananlardan ders almayanlar varsa hatırlatmak isteriz ki, din üzerinden ve etnik kimlik üzerinden siyaset yapmak Türkiye'ye yapabileceğiniz en büyük kötülüktür.  Darbe girişimi sonrası Cumhurbaşkanı, Başbakan birlik beraberlikten söz ettiler. AKP binasına Atatürk bayrağı astılar. Sonra ise farklı görüşte fikirlerin zerre önemsemediği uygulamalara imza attılar ve atmaya devam ediyorlar. Yaptığınız eylemlerle ve kullandığınız dille belli bir grubu dışlarlasınız bu bundan sonraki süreci zorlaştırır.  Hükümet hala yanlışta ısrar etmektedir. Tekrar ve tekrar uyarıyoruz, ülke bile bile bölünmeye doğru gitmektedir.  Türkiye bu yönetim biçimiyle hızla uçuruma sürüklenmektedir. HDP-PKK çizgisindeki Kürtler, AKP çizgisindeki Siyasal İslamcılar, Atatürk ve Çağdaş Türkiye çizgisizindeki kurucu değerleri savunucular olarak 3`lü ayrışma ve bölünme hızlanıyor.  Biz elbette teröre, darbeye, ulusa birlik ve bütünlüğümüze karşı olan her türlü tehlikeye karşı birlikteyiz. Bunun aksini düşünmek dahi mümkün değildir. Ancak AKP mili birlik derken bunun altını doldurmamakta, kendi tabanına oynamakta, toplumun diğer kesimlerinin kendisine yönelik samimi desteğini kötüye kullanmaktadır. Bu atılan adımları doğru bulmadığımızı, bu adımların ülkemizin birliğine, bütünlüğüne zarar veren adımlar olduğu konusunda hükümeti bir kez daha uyarıyoruz. Bu yol, yol değildir. Yolumuz Mustafa Kemal Atatürk’ün yoludur, temelimiz Cumhuriyetimizin Kurucu Değerleridir. Kimse ülkenin temel kurucu değerleri üzerine yeni değerler inşa etmeye kalkmamalıdır. Bunun hangi sonuçları doğurduğunu kısa süre önce yaşadık. Bu ülkenin kazanımlarını yok etme amacı güdenlere geçit vermeyeceğiz”