Kamuoyunun gündemine oturan, yargı bağımsızlığının ve Türkiye ile ABD arasındaki “dış ilişkilerin” tartışıldığı bir ceza davasının dikkat çeken en önemli niteliği “gizli tanıklık” düzenlemesidir.


İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından “İzmir’de kurulu bazı kiliselerde ülke güvenliği aleyhine faaliyette bulunulduğu, FETÖ/PDY ve PKK silahlı terör örgütleri ile iltisaklı çalışmalar yapıldığına yönelik delil ve emareler elde edilmesi üzerine” başlatılan soruşturmadır (2016/96283). Bu soruşturma sonrasında 1968 doğumlu Andrew Craıg Brunson hakkında düzenlenen 5 Mart 2018 tarihli iddianameyle ceza davası açılmış, eşi hakkında takipsizlik kararı verilmiştir. Suçu, 2016 yılı ve öncesinde örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek, Devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin etmektir. 09.12.2016 tarihinde tutuklanmıştır (İzmir 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 2016/609 sayılı kararı).


Kilise Pastörü olarak gösterilen Brunson hakkındaki en önemli delil “Dua”, “Ateş”, “Göktaşı” kod isimli gizli tanıkların beyanları, gizli tanığın teslim ettiği dokümanlardır. Murat, Tarık ve Levent isimli kimlikleri belli diğer tanık beyanlarıdır. Birde şüphelinin “telefonu ve malzemelerden elde edilen teknik materyaller ve Göç İdaresi yazılarıdır.
 

Bu delillerin değerlendirilmesinden sonra yazılan iddianameye göre;
“Şüpheli Andrew Craig BRUNSON’un; Evangelist kilise pastörü maskesi altında, daha çok istihbarat ve psikolojik savaş doktrini ile hareket eden gayri nizamı harp elemanı gibi hareket ettiği, İzmir Protestan Diriliş Kilisesi Pastörü olarak tanık beyanlarında belirtildiği üzere çoğu özel eğitim almış asker ve istihbarat geçmişi olan kişilerden oluşan, özel teknikler ile faaliyet gösteren bir oluşum içerisinde PKK ve FETÖ/PDY silahlı terör örgütleri ile koordineli bir şekilde ve bu örgütlerin amaçları doğrultusunda insani yardım, eğitim ve kurs gibi maskeler altında etnik köken, dini inanış ve mezhep farklılıklarını suiistimal ederek Ülkemizin bölünmesi, parçalanması, iç karışıklık çıkartılmak suretiyle halkın birbirine karşı kışkırtılması yönünde faaliyette bulunduğu,…” ileri sürülmüştür.  İddianamede ayrıntılarıyla yer verilen gizli tanık ifadeleri dikkate alınarak şüphelinin “…PKK ve FETÖ/PDY silahlı terör örgütlerine üye olmamakla birlikte bu örgütler adına suç işlemek ve Devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin etme suçlarını” işlediği iddiasıyla cezalandırma talep edilmiştir.
 


Gizli Tanıklar ve tanıklar 13 Ekim 2018 tarihli celsede Mahkemede “yeminli” olarak dinlendi.
 
Gizli Tanıklar ve tanıklar ifadelerinden döndüler. Önceki ifadelerinin yanlış anlaşıldığını ifade ederek inkâr ettiler. Basında çıkan haberlere bu durum şaşkınlık yaratmış.
 
Kimse şaşırmasın…. Benzeri birçok davada neler olmadı ki?
 
Yargılama sonucunda; İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesi askeri ve sivil casusluk suçundan beraat, PKK ve FETÖ/PDY silahlı terör örgütlerine üye olmamakla birlikte bu örgütler adına suç işlemek suçunu sabit gördü. Mahkeme 3 yıl 5 ay 15 gün hapis cezası verdi. Tutuklulukta geçen süreyi dikkate alarak tutukluluk halini ve yurtdışına çıkış yasağını kaldırdı.
 
Andrew Craıg Brunson dava biter bitmez hazır bekleyen askeri bir uçakla ABD’ye döndü.
 
Önce tanıklık ve ardından gizli tanıklık nedir acaba nedir ve ne değildir?


 
Ceza muhakemesinin nasıl yapılacağını, soruşturma ve kovuşturmalara katılan kişilerin hakları, yetkileri ve yükümlülükleri Ceza Muhakemesi Kanununda düzenlenmiştir. 5271 sayılı ve 4.12.2004 kabul tarihli CMK hükümlerine göre Mahkemelerin tanığa; dinlenmeden önce, gerçeği söylemesinin önemini anlatması zorunludur. Gerçeği söylememesi halinde yalan tanıklık suçundan dolayı cezalandırılacağı anlatılır. Mahkemeler “doğruyu söyleyeceği” hususunda yemin edeceğini hatırlatır. Tanığa tanıklık yapmadan önce "Bildiğimi dosdoğru söyleyeceğime namusum ve vicdanım üzerine yemin ederim." biçimindeki yemin metni okunur ve tekrarlaması istenir. Yemin edilirken herkes ayağa kalkar.
Bu “anlatmaların” tümünün “tanıklık” için ceza yargılamasında önemi tartışılmaz.  
Acaba tanığın “gizlisi” neden gizlidir ve gizli tanık nasıl dinlenecektir?
Kanuna göre “gizli tanık” tanıklığına “ancak bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak” başvurulabilir. Demek ki diğer suçlar için gizli tanık dinlenmez. CMK 58 maddeye göre; “(2) Tanık olarak dinlenecek kişilerin kimliklerinin ortaya çıkması kendileri veya yakınları açısından ağır bir tehlike oluşturacaksa; kimliklerinin saklı tutulması için gerekli önlemler alınır. Kimliği saklı tutulan tanık, tanıklık ettiği olayları hangi sebep ve vesile ile öğrenmiş olduğunu açıklamakla yükümlüdür. Kimliğinin saklı tutulması için, tanığa ait kişisel bilgiler, Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından muhafaza edilir.”


Eğer duruşma sırasında hazır bulunan sanıklar ve onların avukatları veya davaya katılanların (müdahil) huzurunda dinlenmesi, tanık için ağır bir tehlike teşkil edecek ve bu tehlike başka türlü önlenemeyecekse ya da maddî gerçeğin ortaya çıkarılması açısından tehlike oluşturacaksa; hâkim, hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan da tanığı dinleyebilir. Yani hâkim sanıklar, avukatlar, davaya katılanlar olmadan da “gizli tanık” dinleyebilir…. Tanığın dinlenmesi sırasında ses ve görüntülü aktarma yapılır. Soru sorma hakkı saklıdır (Madde 58/3).
Gizli tanık dinlendikten sonra neler olmaktadır? “Tanıklık görevinin yapılmasından sonra kişinin kimliğinin saklı tutulması veya güvenliğinin sağlanması hususunda alınacak önlemler ilgili kanunda düzenlenir” (Madde 58/4). Bu amaçla çıkarılan 27 Aralık 2007 kabul tarihli ve 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu “ceza muhakemesinde tanıklık görevi sebebiyle, kendilerinin veya bu kanunda belirtilen yakınlarının hayatı, beden bütünlüğü veya mal varlığı ağır ve ciddi tehlike içinde bulunan ve korunmaları zorunlu” olanlar için ayrıntılı düzenleme içermektedir.


Yıllardan beri gizli tanıklık düzenlemesinin hukuka, adalete, vicdana ve insan haklarına ne kadar aykırı olduğunu tüm açıklığıyla ortaya koyan bu ceza davalarının hiçbirinden ders alınmamıştır. 2004 yılından günümüze kadar geçen süre içinde “gizli tanık” düzenlemesine dayanılarak ve bu gizli tanıkların beyanlarını esas alarak açılan ceza davalarının sırf bu nedenle yargı sistemimizde açtığı onarılması çok güç zararların giderilmesi için bu düzenlemenin kaldırılması şarttır.
 
Brunson hakkındaki davanın karara bağlandığı gün Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından “ Mahkeme kararı Türkiye’nin demokratik bir hukuk devleti olduğunu, Türkiye’de yargının tarafsız ve bağımsız olduğunu ortaya koymuştur” denildi.
 

 
Acaba bu kanuni düzenleme ve sonuçlarının yarattığı yargıya güvensizlik tartışmaları ardından “gizli tanıklık” hakkındaki düzenlemeye dayalı yargılamaları sürdüren yargının “yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı” da “gizli” bağımsızlık ve tarafsızlığa mı dönüşecektir?