Devlette açılan 4-C'li istihdamın yaralara merhem olmadığını belirten Türk Büro-Sen Zonguldak Şube Başkanı Bacıoğlu, "Daha ağır acılara yol açmıştır. Bugüne kadar 10'u aşkın 4-C'li özelleştirme mağduru intihar etmiş, binlercesi ailelerinden ayrı gurbet ellerde emekliliği hak edebilme ve çalışma sürelerini doldurabilmek için didinip duruyor" dedi.

Türk Büro-Sen Zonguldak Şube Başkanı Kadir Bacıoğlu, işini kaybeden on binler için devlette açılan 4-C istihdamlı kapı işini kaybedenlerin yarısına tam anlamıyla merhem olmadığını belirterek, 4-C'lilerin yaşadığı sıkıntılara değindi. Bugüne kadar 10'u aşkın 4-C'li özelleştirme mağduru intihar ettiğini belirten Bacıoğlu, binlercesinin de ailelerinden ayrı gurbet ellerde emekliliği hak edebilme ve çalışma sürelerini doldurabilmek için didinip durduğuna vurgu yaptı. Konu ile ilgili yazılı açıklamada bulunan Bacıoğlu şu görüşlere yer verdi: Küresel güçler yol gösterdiler. "Sizin için en hayırlısı elinizde ne var ne yoksa elden çıkartmaktır", dediler. "Fakirlikten ve yoksulluktan kurtulmanın tek yolu bu", dediler. "Gelişirsiniz, kalkınırsınız, hatta gelişmiş toplumların seviyesine böylece en kısa zamanda ulaşırsınız" dediler. "Dünyaya açılmalısınız ve hatta dünya ile entegre olmalısınız" dediler. "Böylece iktidarınızda uzun soluklu olur. Sizin ve çocuklarınızın geleceği de sağlam temellere oturur. Saltanatınız uzun soluklu olur" dediler.

"BAŞKA ÇIKIŞ YOLU
BULAMADILAR"
Bizi yönetenler düşündüler, taşındılar. Başka bir çıkış yolu bulamadılar. Kendilerini ve ülkelerini küresel güçlerin kollarına attılar. Büyük aferinler, aldılar. Övgüler övgüleri kovaladı. Sonuçta alan memnun, satan memnun oldu. Dünyanın en liberal ekonomisine sahip ve küresel sermayesinin baş aktörü ABD'de bile ekonomi içindeki devlet payı %32'lerde iken, ülkemizde bu oran %19'lara kadar düşmüştür. 80 yılı aşkın Cumhuriyet birikimlerimizin tamamı yabancılara devredilmiş, daha doğru bir ifade ile "ver kurtul" anlayışı ile birlikte ülke varlıkları ve ekonomimiz küresel güçlerin kontrolüne girmiştir.

"KULAK VERMEDİLER"
Bankalardan en büyük şirketlere, ağır sanayiden gıda sanayisine kadar bütün sektörlerde yabancılar söz sahibi olmuştur. İşte bu acı tablonun sonucu olarak, on binlerce kamu işçisi işini ve ekmeğini kaybetmiştir. İşini kaybeden on binler için devlette açılan 4-C istihdamlı kapı ise işini kaybedenlerin yarasına tam anlamıyla merhem olmamıştır. Daha ağır acılara yol açmıştır. Bugüne kadar 10'u aşkın 4-C'li özelleştirme mağduru intihar etmiş, binlercesi ailelerinden ayrı gurbet ellerde emekliliği hak edebilme ve çalışma sürelerini doldurabilmek için didinip duruyor. Tekel özelleştirmesi ile birlikte binlerce Tekel işçisinin geçtiğimiz yıl Ankara'da gerçekleştirdiği onurlu direnişi de ne acıdır ki, tam anlamıyla bir sonuç vermemiş; ne işçi sendikaları ne de hükümet bu drama kulak vermemiştir. Aslında 4-C'lilerin üzerine ilk kar Ankara ayazında yağmıştı. Sadece kar olsa iyi. Tazyikli su ve coplarda başlarından aşağı geçirilmişti. Binler ölüm pahasına direndiler. Ankara'da aylarca çadır kentlerde onur mücadelesi verdiler, haklıydılar Ancak haklı olmaları sonucu değiştirmedi. Çünkü bu ülke de "hak" haklının olmuyordu. "Hak" güçlünündü. Güçlü olanlar ise gereğini yaptılar. Milletimiz topyekun seyretti. Tekel işçisine vurulan cop, sıkılan tazyikli su iktidarın ve yandaşlarının gönlünde hiçbir yumuşama sağlamadı. Başbakan  direndi, "daha ne istiyorlar" dedi, "onlara 11 ay iş veriyoruz ya! Beğenmiyorlarsa çalışmasınlar"

4/C'LİNİN GÜNAHI NE?
İyide, hani adalet, hani hakkaniyet? Fabrikalarını işçiler mi kapattı? Hani sosyal devlet nerede? Sosyal devlet, özel şirket mi ki çalışanını sokağa atsın? Ama iktidar sahipleri, "biz özel sektör gibi yönetiriz ülkeyi", dediler. "Asgari ücretin biraz üstünde bir ücret ve yılda 11 ay maaş bu 4-C'lilere yeter" dediler. TBMM'de ki 4-C'liler 12 ay çalışırlarken, özelleştirmeden gelen 27 bin 4-C'linin günahı ne? Onlar sadece atandıkları kurumlarda aynı işi yaptıkları emsalleri kadar ücrete razı idiler, onlar "her yıl 12 ay maaş verin, tam yıl çalışalım", dediler. Bu taleplerini çok gördüler. Aralık ayında sokağa atıldılar. Kar yağıyor. Hava soğuk. Maaşsız 27 bin özelleştirme mağduru vatan evladını. Hiç düşünmeden vicdanları sızlamadan sokağa attılar. "Evlerinde kömür var mı?" diye sormadılar. Bu insanlar bir ay boyunca ne yerler, ne içerler diye düşünmediler. Tencerelerinin boş kalıp kalmayacağını, battaniye altında donmamaya çalışan çocuklarını; aybaşında kapılarına dayanacak olan ev sahibine karşı nasıl mahcup olacaklarını umursamadılar. Çocuklarını okula yollarlarken ceplerine haçlık koyup koyamayacaklarını bilmeden;  bu kış kıyamet günü sırtlarına bir palto, ayaklarına bir bot alıp alamayacaklarını düşünmeden. Kar yağıyor, kar. 27 bin 4-C'linin yüreğine kar. Yağan kar yüreklerde yanan ateşi söndürmüyor. Her kar tanesi sanki ateşe odun oluyor. Yürekler daha bir yanıyor, yanıyor, yanıyor. Kar yağıyor, kar. Yüreklerimizi yakıyor."