Kdz. Ereğli Eğitim İş Başkanı Cengiz Başaran, AKP hükümetini eleştirerek, hükümetin asıl amacının 'Dindar bir nesil yetiştirmek' olduğunu ifade etmesini Milli Eğitim Bakanlığının son zamanlarda aldığı kararlara açıklık getirmesi gerektiğini ifade etti.
Başaran, Başbakanın eğitim sistemimizin hedefine yönelik olarak sarf ettiği bu sözler hem anayasamıza hem de 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'na aykırıdır. Bu noktada başbakanın bir an önce Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin başbakanı olduğunu hatırlaması gerekmektedir. Başbakan sarf ettiği bu sözlerle suç işlemektedir. Zira ülkemizde hala "Kişiler arasında dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım yapmak" suçtur dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bu sözleriyle halkı böldüğünü ifade eden Kdz. Ereğli Eğitim İş Başkanı Cengiz Başaran açıklamasında şunları belirtti:

MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI AÇIKLIK GETİRSİN
Başbakan Erdoğan'ın, partisinin Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'nda, eğitimin evrensel ilkelerine ve Milli Eğitim Temel Kanunu'na aykırı olarak; kendi hükümetlerinin eğitimde ulaşmak istedikleri asıl hedefin ''Dindar bir nesil yetiştirmek'' olduğunu ifade etmesi, Milli Eğitim Bakanlığının son zamanlarda aldığı kararlara açıklık getirmesi bakımından önemlidir.    
Ortaçağda manastırlarda gerçekleştirilen eğitimin amacı, tanrıya ve egemen sınıfa kulluk eden bireyler yetiştirmekti. Bilimsellikten, akıl ve mantıktan uzak yöntemlerle gerçekleştirilen bu eğitimden insanlık Rönesans, Reform ve Fransız İhtilalı ile elde edilen kazanımlar sonucunda kurtulabilmişti. Ülkemiz ise; ortaçağ zihniyetinin ürünü olan medrese eğitiminden, cumhuriyetimizin ilanıyla bizzat Atatürk'ün katkılarıyla, eğitim alanında yapılan devrimlerle kurtulabilmiştir.
Günümüzde topluma egemen olan unsurların, eğitimi kendi çıkarları ve zihniyetleri doğrultusunda kullanmalarını engellemek amacıyla, eğitimin evrensel değerleri ve eğitim hakları yasal güvence altına alınmıştır. Bu bağlamda anayasamızın 2, 10, 14, 24, 42, 58 ve 174. maddeleri hem eğitimin niteliğine vurgu yapmakta hem de eğitim hakkını devlet güvencesi altına almaktadır. Yine 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'nda  "Eğitim kurumları dil, ırk, cinsiyet ve din ayırımı gözetilmeksizin herkese açıktır. Eğitimde hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz" maddesi yer almaktadır.
Başbakanın eğitim sistemimizin hedefine yönelik olarak sarf ettiği bu sözler hem anayasamıza hem de 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'na aykırıdır. Bu noktada başbakanın bir an önce Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin başbakanı olduğunu hatırlaması gerekmektedir. Başbakan sarf ettiği bu sözlerle suç işlemektedir. Zira ülkemizde hala "Kişiler arasında dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım yapmak" suçtur.

BAŞBAKAN HALKI BÖLÜYOR
Başbakan bu sözleriyle halkımızı bölerek; inananlar, ateistler, aleviler, Sünniler diyerek çok açık bir biçimde dini ayrımcılık yapmaktadır. Anayasa'nın 24 üncü maddesine göre Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.  Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.
Ayrıca Büyük Ortadoğu Projesi'nin eşbaşkanı olmakla övünen sayın başbakanın, ''Dindar bir nesil yetiştirmek istiyoruz'' sözünde de samimi olduğuna inanmıyoruz. Irak'ta 1,5 milyon Müslüman'ı katledenler için Kahraman Amerikan askerlerinin evlerine sağ salim dönmeleri için dua ediyorum diyen, Müslüman bir ülke olan Libya'nın üzerine bomba yağdıranlarla birlikte hareket eden, Suriye'nin işgalinde emperyalizmin taşeronluğunu yapanların en son söyleyeceği şey dindarlık olmalıdır.
Cumhuriyet eğitim sisteminin en temel hedeflerinden birisi kendine bilimi kılavuz edinmiş, soran, sorgulayan, vatan ve ulus bilincini kazanmış çağdaş yurttaşlar yetiştirmekti. Bu amaçla Tevhid-i Tedrisat'tan Köy Enstitüleri'ne kadar eğitim alanında birçok devrim yapılmıştır. Çünkü bir ulusun varlığını sürdürebilmesi, insana kul olmaktan çağdaş yurttaş'' olmaya dönüşmesi ile mümkündür. 1950 yılından itibaren başlayan karşıdevrim süreci ile birlikte bu ''yurttaş'' yetiştirmeyi amaçlayan eğitim sistemimiz,  adım adım gericileştirilmeye başlanmıştır.

ULUSAL BİLİNCİ YOK EDİLMİŞ BİREY
Bugün AKP iktidarı cumhuriyetimizin en köklü kurumu olan Milli Eğitim Bakanlığı'nı Cumhuriyetin tasfiyesinde araç olarak kullanmaktadır. Bu yüzden 652 sayılı KHK ile MEB'in görevleri arasından ''vatanını ve ulusunu seven nesiller yetiştirme'' görevi çıkarılmış, yerine küreselci bir anlayış yerleştirilmiştir. Müfredat programlarımızın önemli bölümünü oluşturan ulusal bayramlarımız yasaklanmaktadır. İstiklal Marşımız, Andımız, Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi kaldırılmak istenmektedir. Aslında emperyalizm ile kol kola giren AKP'nin istediği, tarihsel belleği ve ulusal bilinci yok edilmiş birey yetiştirmektir.
Sayın başbakan yeniden bir din tartışması başlatarak buna karşı çıkan kesimleri dindar olmamakla suçlamanın tuzağını kurmaya çalışmaktadır. Unutulmasın ki bu halk, bağımsızlık savaşımızın önderi Mustafa Kemal'e idam cezasının fetvasını veren işbirlikçi Şeyhülislam Dürrizade'yi de iyi bilir, bağımsızlık savaşı için fetva veren yurtsever Ankara müftüsü Rıfat Börekçi'yi de. Yaşananların, ne kadar kaygı verici olursa olsun Atatürk'e yürekten bağlı olan, Laik Türkiye Cumhuriyeti mücadelesine baş koymuş milyonların kararlılığında en küçük sarsılmaya neden olmadığını biliyoruz.
AKP'nin, Atatürk'ün ve Cumhuriyetin kurucu değerlerinin darbelerle ve kanunlarla değil, milyonların sevgisiyle korunduğu gerçeğini tecrübe edeceği yeni bir döneme giriyoruz. Hiç kimsenin kuşkusu olmasın ki; Eğitim-İş olarak, AKP'nin bu gerçeği tecrübe edebilmesi için elimizden geleni yapacağız.