TMMOB Maden Mühendisleri Odası Zonguldak Şubesi, Zonguldak Kültür ve Eğitim Vakfı, Zonguldak Maden Mühendisleri Derneği yaptıkları ortak açıklamada şehit madencileri andı.

3 Mart 1992 tarihinde Kozlu'da meydana gelen facianın 20. Yılında ortak yazılı bir açıklama yapan TMMOB Maden Mühendisleri Odası Zonguldak Şubesi, Zonguldak Kültür ve Eğitim Vakfı, Zonguldak Maden Mühendisleri Derneği 'Türkiye açısından bakıldığında maden ocaklarında yaşanan faciaların en büyüğü olan bu olayda 263 maden emekçisi hayatını kaybetmiştir. Bu anma günü vesilesiyle geçmişten günümüze maden ocaklarında yaşanan cinayet gibi iş kazalarında hayatını kaybeden tüm maden emekçilerini saygıyla anıyor geride bıraktıkları aile fertlerine başsağlığı, şu anda çalışan maden emekçilerine kazasız, belasız sağlıklı ve her türlü güvencenin alındığı bir iş yaşamı diliyoruz' dedi.
Ortak açıklama şöyle:

DENETİM EKSİK
Anayasamız; sosyal devlet ilkesi temelinden yola çıkarak, kişinin ve toplumun sosyal hakları ile temiz bir çevrede yaşama hakkını güvence altına almış, devletin temel amacının ve görevinin ise insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli koşulları hazırlamaya çalışmak olduğunu vurgulamıştır. Dolayısıyla herkesin güvenceli bir ortamda çalışma hakkı vardır. Bu hak kanun, tüzük ve yönetmeliklerle düzenlenerek ilgili kurum ve kuruluşların denetimine bırakılmaktadır. Denetim devlete ait bir görevdir/yükümlülüktür ve bu açıdan bakıldığında denetim çok önemli bir faktör olarak karşımıza çıkmakta ve tam anlamıyla yerine getirilmediği zaman da cinayet gibi iş kazaları yaşanmaktadır. Bugüne kadar yaşadığımız iş kazaları incelendiğinde ise denetimin gereği gibi yapılmadığı ortaya çıkmaktadır. Denetim eksikliğinin temel nedeni ise Çalışma Bakanlığı'nın yeterli denetim kadroları oluşturamamasından ve işçi sağlığı ve iş güvenliği yasası olmamasından kaynaklanmaktadır.

DİĞER İŞ KOLLARINDAN FARKLI
Madencilik; özellikle yeraltı maden işletmeciliği, doğası gereği birçok tehlikeyi ve bunlardan kaynaklanabilecek riskleri içeren dünyanın en zor iş kollarından birisi olup, herhangi bir noktada oluşabilecek bir olumsuzluğun zincirleme olarak bütün ortamı ve çalışanları etkisi altına alabildiği bir yapıya sahiptir. Bu sektörde; özellikle patlamalar, yangınlar ve büyük göçüklerle şiddeti fazla olacak ve bir anda birden fazla çalışanın ölümüyle sonuçlanabilecek iş kazaları riski bulunmaktadır. Dolayısıyla madencilik sektörü kendine has iletişim dili, hiyerarşisi ve çalışma şekli olan, çalışanlarının bunu bir yaşam biçimi haline getirdikleri bir meslek olup diğer iş kollarından farklıdır.
Genellikle emek yoğun çalışılan ülkemiz madenciliğinde bu farklılığın özellikle dikkate alınması gerekmektedir. Konuyla ilgili olarak çıkarılacak kanun, tüzük ve yönetmeliklerde bu farklılığı ortaya koyacak yöntemlerin geliştirilmesi, denetimlerin de bu farklılık temelinde yapılması zorunluluğu vardır. Dolayısıyla madenciliği özellikle de yeraltı madenciliğini diğer iş kollarından ayırmadan hazırlanacak karmaşık mevzuatın maden işletmelerine yansıması olumsuz olmakta, iş kazalarına bir anlamda davetiye çıkarılmaktadır.

KAMU MADENCİLİĞİNDEN VAZGEÇİLDİ
Madencilik sektöründe son yıllarda artarak devam eden ve faciaya dönüşen kazalar, bilimsel ve teknik alt yapı eksikliği kadar uygulanan yanlış politikaların bir sonucu olarak karşımızdadır. Uygulanan bu politikalarla genelde madencilik ve özelde de kömür madenciliği sektöründe kamu kurumları süreç içinde asli işlerinden çekilmiş, özelleştirme, taşeronlaştırma, kiraya verme, hizmet alımı gibi yöntemlerle kamu madenciliğinden vazgeçildiği bir noktaya gelinmiştir. İnsanı merkezine almayan maksimum üretim ve kâra odaklanmış, bilimsel ve teknolojik altyapıdan uzak, eğitimli işgücünün ve sendikalaşmanın olmadığı, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin yeterince alınmadığı bir kömür madenciliği yaratılmıştır.

ÖRGÜTSÜZLÜK KAZALAR GETİRİYOR
Aralık 2011'de gerçekleştirilen işçi sağlığı iş güvenliği kongresinde dile getirilen ve aşağıda sunulan tespitler konuyu tüm çıplaklığıyla ortaya koymaktadır.
Bir patron taşeron sistemini tanımlarken şöyle demiştir; işin sevk ve idaresinde kolaylık, maliyette ucuzluk… Kolaylık örgütsüzlüğü, örgütsüzlük denetimsizliği ve güvencesizliği, denetimsizlik de kazaları beraberinde getiriyor. Dolayısıyla güvencesizlik ile terbiye ediliyor insanlar. Taşeron sistemi despotik emek rejimlerinin bir parçası olarak duruyor karşımızda ve işverenin yasal sorumlulukları daha belirsiz hale geliyor. Bu durum gittikçe de kötüleşiyor. Aslında demokrasi anlayışımızla ilintili bir konu iş güvenliği olgusu, yani ne kadar demokrasi o kadar işçi sağlığı ve iş güvenliği. Bu sorun toplumun tüm duyarlı kesimlerinin sorunudur. Ancak ortak mücadele sonucunda başarıya ulaşılır. Bir sermaye stratejisi olarak özellikle son 30 yılda hız kazanan güvencesizleştirme temel çalışma biçimi haline gelmiş ve sermayenin emek üzerindeki baskısını daha da artırmıştır. Güvencesiz çalıştırmanın temel çalışma yöntemi olması, kısmi güvenceli çalışmaya bile tahammül edilememesi nedeniyle tüm güvencesiz çalıştırma yöntemlerinin yasaklanması ortak talep olmalıdır. Yani ortak-birleşik mücadele seçenekleri örülmelidir…
3 Mart 1992'de Kozlu'da ve diğer iş kazalarında yaşamını yitiren tüm emekçileri bir kez daha saygıyla anıyor kazasız bir iş yaşamı diliyoruz.