Öğretmenlerin bir çoğunluğunun ek iş yaparak geçimini sağladığına dikkati çeken Eğitim-İş Sendikası Kdz.Ereğli Temsilcisi Başaran, öğretmenlerin yaşam olanaklarının düzenlenmesini istedi.

1950'li yıllara kadar devrimci, aydın, halkçı ve üretken gençler yetiştiren okulların AKP iktidarıyla birlikte gelenekçi, yobaz bireyci ve üretemeyen insan yetiştiren merkezlere dönüştürüldüğünü açıklayan Eğitim-İş Sendikası Kdz.Ereğli Temsilciliği öğretmenlerin yaşadığı sıkıntılara dikkati çekti.
"BİZZAT YERALMIŞTIR"
Eğitim-İş Sendikası Kdz.Ereğli Temsilcisi Cengiz Başaran yazılı açıklamasında şu görüşlere yer verdi: Türkiye'nin aydınlama devriminin büyük önderi Mustafa Kemal Atatürk'ün, eğitim alanında gerçekleştirdiği devrimlerden biri de, Millet Mekteplerinin açılışı olmuştur. 1 Kasım 1928 tarihinde kabul edilen yeni Türk alfabesi ile okuma yazma oranını yükseltmek isteyen Cumhuriyet devriminin öncüsü, Millet Mekteplerinde kara tahtanın karşısına geçerek bizzat eğitim etkinlikleri içinde yer almıştı. Bundan dolayı Türk halkı Mustafa kemal Atatürk'e 24 Kasım 1928 tarihinde Başöğretmenlik unvanını vermiştir. 24 Kasım 1981 tarihinden itibaren de 24 Kasım Öğretmenler Günü olarak kutlanmaktadır. Cumhuriyet Devriminin cehalete karşı başlattığı savaş ne yazık ki kaybedilmek üzeredir. 1950'li yıllara kadar devrimci, aydın, halkçı ve üretken gençler yetiştiren okullarımız, AKP iktidarlarıyla birlikte, 2011'lara yaklaşırken gelenekçi, yobaz, bireyci ve üretemeyen/kısır insan yetiştiren merkezlere dönüştürülmüştür. Emperyalistlerin ve onların yerli işbirlikçilerinin öngördüğü teslimiyetçi nesiller yetiştiren "sözde eğitim sistemi" ülkemizin kaçınılmaz yazgısı olmuştur.
ÖĞRETMENLER EK İŞ YAPMAKTA
Bugün, bilimsel bir öğretmen yetiştirme politikamız olmaması sonucu; 370 bin öğretmen adayının tayin beklediği, çok sayıda öğretmenin intihar ettiği, polis ve güvenlik görevlisi olarak çalıştığı, astsubay olmak için sıraya girdiği bir dönemin içerisinde bulunmaktayız. Türkiye genelinde öğretmenlerimizin %15'i ek iş yapmaktadır. Bu oran büyük kentlerimizde artış göstermektedir. Okullarımızın tüm ihtiyaçları velilerin sırtına yüklenmektedir. Ekonomik sıkıntılar içerisinde çaresizleştirilmek istenen öğretmenlerimiz, yine de toplumsal sorumluluğunun gereği içerisinde, tüm zorluklara rağmen görevlerini yerine getirmeye çalışmaktadır.
YÖK topu Milli Eğitim Bakanlığı'na, Milli Eğitim Bakanlığı da YÖK'e atmaktadır. Üniversitelerimiz YÖK'ün baskısı altında en temel sorunlarımıza çözüm üretememekte görüş beyan edememektedirler. Üniversitelerimizin anayasa değişikliği, katsayı ve türban konusunda takındıkları suskun tavır bu durumun en önemli göstergesidir. Öğretmenliği sözleşmeli hale getirerek mevsimlik işçi statüsüne dönüştürmek isteyenlerin bir başka hedefi ise eğitim sistemimizi cemaatlere teslim etmektir. %2'lik zamlarla açlık sınırı altında çalıştırılmak istenen öğretmenlerimiz, süreç içerisinde toplumsal saygınlıklarını da yitirme noktasına gelmişlerdir. Çocuklarımızı kalabalık sınıflara sokarak başlarını öğretmen koymayı marifet sayan, eğitimin birikmiş sorunlarını çözmekten imtina eden bu hükümetin, 24 Kasım'da öğretmenleri övmeye yönelik hamasi nutuklarına eğitim çalışanlarının itibar etmeyeceği çok açıktır.
"EĞİTİM-İŞ OLARAK DİYORUZ Kİ"
TÖS'ün büyük önderi Fakir Baykurt'un tanımladığı gibi eğilmeyen, yalvarmayan, ağlamayan öğretmenin mesleğindeki itibarına kaybetmemesi için başta milli eğitim bakanının sorumluluğunun bilinciyle hareket etmesini beklemekteyiz.  Kaderciliğin çaresizliğine boyun eğmeden, aklın ve bilimin öncülüğünde temel sorunların aşılmasıyla ülkemizin ihtiyaç duyduğu insan tipini üreteceğimize hiç kuşku yoktur. Emperyalizmin dayatmalarıyla şekillenen ve değişik uygulamalarıyla istediği gibi evirebildiği bu 'giydirme' eğitim sistemini terk ederek, öğretmenlerimizin de katılımıyla; çağdaş, laik, halkçı, ulusal, özgür eğitimi, aklın ve bilimin öncülüğünde yeniden kuracağımıza hiç kimsenin kuşkusu olmasın.