Zonguldak Barosu Başkanı Kerem Ertem ülkemizde, "Hukukun Egemenliği" kavramına geçişin bir türlü gerçekleşmemesi sonucu, vatandaşlar nezdinde, adalete olan güven azalmaya; yürütme ve yargı kuvvetleri arasında bir çekişmenin var olduğu inancı kamuoyunda oluşmaya başladığını, hukukun üstünlüğü prensibinin özel ve tüzel kişileri, devlet makamlarını, kurum ve kuruluşları, hukuka bağlı davranmaya;  işlem tesis etmeye ve karar almaya zorunlu kılan bir değer bulunduğunu belirterek başladığı açıklamasında son dönemlerde gündemde yeralan telefon dinlemeleri ile açıklamada bulundu. Hukuki telefon dinlemelerinin kanuna ve usulüne uygun hakim kararı ile yapı labileceğini vurgulayan Ertem, "Son zaman larda, Ergenekon Davaları ile başlayan ve hemen her gün, Ceza Hukukunun ve Ceza Muhakeme Hukukunun, İnsan Hakları Müktesebatının her yönüyle tartışıldığı; bir anlamda, toplum nezdinde hukukun anlatılma sı, yorumlanması sürecini yaşamaktayız. Şüpheli, Sanık, Tanık hakları, İfade alma şartları, tutukluluk, arama, gözaltına alma, soruşturma, kovuşturma kavramları ve uygulanmaları, sürekli tartışma konusu kılınmıştır.  Zonguldak Barosu olarak, Ergenekon Davalarının yargılama süreci ile ilgili olarak, yaptığımız basın açıklamasında, bu hukuki dönemin bir sınav niteliğinde olduğu ve bu sınavdan, başarı ile geçmemiz gerektiğinden söz etmiştik. Bu sürecin tamamıyla hukukun kılavuzluğunda takip edilmesini, siyasi, felsefi ve soyut değerlendirmelerin, davanın tarafları açısından ve Türk Hukukunun işlerliğinin zenginleşmesi açısından yetersiz kalacağını ifade etmiştik. Ne yazık ki; bugün için hala, hukukumuzun eksikliklerini, kanuni düzenlemelerdeki sakatlıkları konuşmaktan çok; hakim ve mahkeme kategorizasyonuna varan bazı söylemlerle karşılaşıyoruz. Özellikle, "telefon dinlenmeleri" vakıaları ve bunlar üzerinden yürütülen hukuki/siyasi tartışmalar, bakış ve değerlendirmeler, birbirine girmiştir. Ortada oluşan sisler bulvarında, karşıtlara yapılan hukuksuz müdahaleler ret edilmemekte, hukuksuz müdahalelere, kanuna aykırı işlemlere, kim muhatap olursa olsun karşı konulamamakta; "benim sanığım, senin sanığın" yaklaşımı kuvvetler ayrımının çatışması olarak yorumlanabilmektedir. Hukukun tasvir edilmesinde, bir elinde kılıç, diğer elinde terazi, gözleri bağlı heykel motifi, hukukun tarafsızlığını ortaya koymaktadır. Hukuk, tarafsız, eşit, etkin ve kes(k)in olmalıdır; işlemelidir. Kanuna uygun davranmak ve kanuna uygun tutum içinde olmak her zaman hukuka uygun olunduğu anlamına gelmez. Hukuk, yazılı olan veya olmayan kurallar bütünü, kanun dışındaki hukuki metinlerin, milli veya uluslararası hak ve özgürlükler bütünüdür; aynı zamanda içtihattır. Bazı hakim ve savcıların, hakim kararı olmaksızın, idari tasarruflarla, Adalet Bakanlığı müfettişlerinin dinleme yaptırdıkları hususu, dinlemelerin hukuki dayanağı olan Ceza Muhakeme Kanununun 135.maddesine açıkça aykırıdır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının haberleşme özgürlükleri, Anayasanın güvencesi altında 22.maddede düzenlenmiştir. Bu hükme göre, "Haberleşmenin gizliliği esastır".
Yargı, bağımsızlığı ve tarafsızlığı korumak zorunda olduğumuz önemli bir yapıdır. Yargının içindeki hakim, savcı ve avukat unsurlarının, sadece yargı hizmeti gördükleri, bu anlamıyla devletin yargı hizmetini görmekten başka bir konumu olamayacağının düşünmek, Yargı Erkinin, değerden düşürülmesi sonucuna varmak demektir. Yargı Erkinin işleyişinde rol alan aktörlerin, özellikle hakim ve savcıların uygulamalarına ışık tutan Bangalor Yargı Etiği Kuralları, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonunun 23 Nisan 2003 tarihinde kabul edilmiş kuralları içerir. Bu ilkeler, Yargı unsurlarının her türlü müdahale, tehdit, baskı, teşvik ve tüm harici etkilerden uzak kalacak nitelikte bağımsız olmasına ve yargılama sonucu varılan karar ve karara ulaşan süreç açısından tarafsız kalmasına değinir.
Telefon dinlemeleri müfettiş incelemelerine dayanıyorsa açıkça hukuksuzluk vardır müfettiş incelemeleri yargısız infaz malzemesi yerine kullanılmamalıdır.  Yargı, Yürütme ve Yasama Erklerinin, aralarında çatışma, çekişme, iktidar mücadelesi; rejim mücadelesi verir pozisyona girmeleri kesinlikle Anayasal değildir. Böylesi bir görüntünün verilmesi dahi, İnsan Haklarının, Özgürlüklerinin ve devletin bütünlüğünün, egemenlik haklarının, tartışmaya açılması; kanunsuz ve hukuksuz olarak müdahaleye uğraması sonucunu doğurur. Yargının tarafsızlığı, bağımsızlığı ve etik değerleri çerçevesinde (uluslar arası ilkeler, sözleşmeler, Anayasa), Yürütmenin işlem ve eylemlerinin hukuka uygun olma zorunluluğu karşısında (Anayasa), Yasamanın, "insana saygı" yaklaşımını esas alan bir YARGI SİSTEMİ kurulmasında acil, kapsamlı ve etkin çalışma birlikteliği sağlaması; toplumun her kesimlerini bu çalışmaya paydaş kılması gerekir. Özellikle Suçla mücadele ve suçun önlenmesinde gerekli işlemlerin ancak hakim ve mahkeme kararı ile yapılabileceği gerçeğinden hareketle; idari makamların yargı organları yerine geçerek bulgu, belge ve bilgi toplaması veya bu izlenimi vermesinin, Adil Yargılanma, Özel Hayatın Gizliliği ve Masumiyet Karinesinin ihlali olduğu unutulmamalıdır.  Yürütme Erkinin, "yasamanın üzerinde egemenlik kurma", "kendi yargısını oluşturma" gayretlerinden söz edilmesinin dahi, yargıya karşı, telafi edilemez bir sosyal güven erozyonu oluşturması tartışmasızdır. Yürütme, bu ve benzeri etki yaratacak, hatta böylesi bir görüntü verecek her türlü eylemden uzak durmalıdır.  Yargı unsurları, kanunlar çerçevesinde yargı faaliyetlerini, kendi sahip oldukları felsefi görüş, dünya görüşü ve yaşayış biçimlerinden sıyrılarak icra etmelidirler.  Hukuka Uygun Devlet" ve "Hukuka Uygun Toplum" yeni idealler olarak tartışılmalı ve Hukukun, her kişiyi, devleti ve hükmi kişileri bağlayıcılığı sadece Kuvvetler Ayrımı çerçevesindeki unsurları değil; herkesi ve sivil toplumu bağlamalıdır. Anayasanın 2.maddesinde belirlenen, "Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir" hükmü sathında, hukukun egemenliğinin tesisi her vatandaşın hassasiyeti olmalıdır. "Muasır Medeniyet", Hukukun Egemen olduğu bir devlet, birey ve toplum birlikteliğinde ulaşılacak ana hedeftir.