İLERİ DEMOKRASİ: Diktatörlere akıl vermeyi ihmal etmeyip, halklarının taleplerine kulak vermelerini öğütleyen ama kendi halkının tamamen yasal ve meşru eylemlerini copla, biber gazıyla, tazyikli suyla bastırmaya çalışan sözde demokrasi havarileri. Dışarıya akıl vereceksin, içeride kendi halkını polis terörüyle susturacaksın ve buna ileri demokrasi diyeceksin.

İŞÇİLERE GAZ VE TAZYİKLİ SU: Ankara’da yeni kendi ülkelerinin başkentinde sokaklara çıkarak barışçıl taleplerini dile getirmek için yürüyüş gerçekleştirmek isteyenlerin üzerine polisi salarak emekçileri, emek yandaşlarını gaza, suya boğduran AKP iktidarı ve onun başı Recep Tayyip Erdoğan değil mi? O sırada Başbakan’ın yurtdışında olması neyi değiştiriyor? İçişleri bakanını görevlendiren kim? Bakan talimatıyla polisi emekçilerin üzerine süren Ankara Valisi ve Ankara Emniyet Müdürü sorumsuz ve suçsuz öyle mi?

ÇALIŞMA DÜNYASI: Asgari ücret hesaplamasında 16 yaş sınırı, 18’e çıkarılarak 200 binden fazla gencin asgari ücreti 80 TL azaltılıyor. Kısmi süreli çalıştırıldığı için sigorta primi eksik yatanlar, kendi ceplerinden ödeme yaparak 30 güne tamamlamazlarsa hastanelerde muayene olamayacaklar. 18-29 yaş arası erkekler ile yaş üstü kadınları istihdam eden işverenlerin ödemesi gereken sigorta prim tutarı İşsizlik Sigorta Fonu’ndan karşılanacağı için 30 ve daha yukarı yaşlardaki emekçiler işten atılma tehdidi altında olacak.

Türkiye Komünist Partisi (TKP) Zonguldak il Başkanı Sami Baykut yazılı bir açıklama yaparak siyasal iktidarı topa tuttu.
Baykut’’un bu çok yönlü açıklaması şöyle:
“Ortadoğu halkları ülkelerinin başlarındaki diktatörlere karşı meydanlara inerek demokrasi mücadelesi veriyor. Bu haklı mücadelelere başta Başbakan olmak üzere tüm AKP yönetimi selam gönderiyor ve verdikleri mücadeleyi haklı bulduklarını beyan ediyorlar, yetmiyor; Mübarek’e akıl bile veriyorlar. Hür, adil ve demokratik seçimlerden, milletin iradesinden korkmamak gerektiğini dillendiriyorlar. İyi de 3 Şubat Perşembe günü Ankara’da yeni kendi ülkelerinin başkentinde sokaklara çıkarak barışçıl taleplerini dile getirmek için yürüyüş gerçekleştirmek isteyenlerin üzerine polisi salarak emekçileri, emek yandaşlarını gaza, suya boğduran AKP iktidarı ve onun başı Recep Tayyip Erdoğan değil mi? O sırada Başbakan’ın yurtdışında olması neyi değiştiriyor? İçişleri bakanını görevlendiren kim? Bakan talimatıyla polisi emekçilerin üzerine süren Ankara Valisi ve Ankara Emniyet Müdürü sorumsuz ve suçsuz öyle mi?
Ankara’da yaşananlar iktidar yöneticilerinin ikiyüzlülüğünün açık göstergesidir. AKP’nin ileri demokrasiden anladığı da budur işte. Kendi halkını ezeceksin, soyup sömürmek için yasalar çıkaracaksın, bu yasalara ve uygulamalara karşı çıkarak sesini yükseltmek isteyenleri polis şiddetiyle boğduracaksın ve bunun adı demokrasi olacak. Bu uygulamalar olsa olsa AKP iktidarının özlemini duyduğu ve adım adım gerçekleştirdiği “polis devletinin” ifadesinden başka bir şey değildir. Diktatörlüktür. Bir kez daha hatırlatalım; ikiyüzlülükle demokrasiye tahammülsüzlüğünüzü örtemezsiniz. Tunus’ta ve Mısır’daki sonuçları tüm çıplaklığıyla gözler önünde. Kurulan- kurulmak istenen saltanatların polisiye baskılarla korunamayacağı ise ayan beyan ortadadır. Ülkede binlerce öğretmen, doktor açığı varken gerekli atamaları bilerek yapmayanlar; polisleri askerlikten muaf tutarak nasıl bir ülke özlemi içinde olduklarını artık saklamaya bile gerek görmemektedir. Cumartesi Anneleri’ni Dolmabahçe Sarayı’nda kabul edip dinleme ise göz boyamadan, seçim yatırımından başka bir şey değildir. Sormazlar sanıyorlar, 8 yıldan beri aklınız neredeydi, bu kadar bekledikten sonra yapılan görüşmeden neden somut bir şeyler çıkmadı. Bu konuda net bir politikanız, programınız hala neden yok diye. Hrant Dink cinayeti her şey ortada iken neden aydınlatılmadı, aydınlattırılmıyor ya da?
Referandum sonra AKP’nin başta yargıda kadrolaşma olmak üzere sermaye sınıfını rahatlatacak buna karşın, milyonlarca işçi ve emekçinin haklarının gasp edilmesi, gençliğin geleceğinin karartılmasına yönelik yasa önerileriyle geleceği gün gibi aşikar iken 12 Eylül darbecilerinden hesap sorma safsatasına inanarak iktidar partisinin dümen suyuna girip “evet” ya da “yetmez ama evet” diyenleri kendileriyle baş başa bırakıp 3 Şubat AKP saldırısına yakından bakalım. Özetle “Torba Yasa” tasarısına karşı bir eylem emekçilerin yapmaya çalıştıkları. AKP tasarıları saymakla bitecek gibi de değil üstelik. Önce prim ve vergi affı kapsamında 21 maddeden oluşan yasal düzenleme geldi gündeme sonra, adına “torba” denilen birçok yasa değişikliyi düzenlemesiyle 234 madde 163 sayfadan oluşan (şimdilik) oluşan tasarılar manzumesi. Peki, yapılan yapılmak istenen yeni gerçek muradı ne AKP iktidarının? İlk yaptıkları yargı tasarısı. Meyveleri ortada; en dikkat çekici başlıklardan biri de AKP’nin sadece vesayet ile yetinmeyip olur ya beklenmedik bir şey olur diye bir sigorta olarak tasarıya yerleştirdiği “hakim ve savcılara doğrudan dava açılamayacağı”na ilişkin düzenleme. Niyet açık, AKP iktidarı hakimlere “Sen benim söylediğim gibi yap, sorun olursa senin yerine ben tazmin ederim.” garantisini veriyor. Yani hakim ve savcılar mesleklerine karşı değil iktidara karşı sorumluluk altına sokuluyor. Torba Tasarı ile vergiler/vergi cezaları, gümrük vergileri, idari para cezaları, sosyal güvenlik primleri, TOBB ve bağlı odaların aidatları TEDAŞ’ın elektrik alacakları, organik sanayi bölgeleri elektrik, su doğalgaz ödemeleri “Bazı Alacakları Yeniden Yapılandırılması” yeni “af” kapsamında.  Peki, bu aftan kimler yararlanacak? Çiftçiler mi, küçük esnaf mı, kredi borç batağındaki emekçiler mi; hayır. Kim peki; bir avuç para babası ve yandaşlar. Tasarı ile asgari ücret hesaplamasında 16 yaş sınırı, 18’e çıkarılarak 200 binden fazla gencin asgari ücreti 80 TL azaltılıyor. Kısmi süreli çalıştırıldığı için sigorta primi eksik yatanlar, kendi ceplerinden ödeme yaparak 30 güne tamamlamazlarsa hastanelerde muayene olamayacaklar. 18-29 yaş arası erkekler ile yaş üstü kadınları istihdam eden işverenlerin ödemesi gereken sigorta prim tutarı İşsizlik Sigorta Fonu’ndan karşılanacağı için 30 ve daha yukarı yaşlardaki emekçiler işten atılma tehdidi altında olacak. Kadrolu çalışma yerine sadece ihtiyaç olduğunda işçi çalıştırılarak, kısa süreli işçi çalıştırmanın yolu açılacak. 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’ndaki değişikliklerle, sözleşmeli ve ücretli çalıştırma gibi esnek ve güvencesiz istihdam temel politika haline gelecek. 4/C uygulaması yaygınlaşacak. Sözleşmeli Kendi geleceklerine çalışanların toplu eylem ve greve başvurmaları tamamen yasaklanacak. Deneme süresi 2 aydan 4 aya çıkarılacak ve karşılığında da ücret ödenmeyecek. Dahası var elbet ama bu sayfaya sığmayacağı için bu kadarıyla yetinelim şimdilik.
“Torba” ya da “çuval” veya “harar” adını ne koyarsanız koyun bu tasarının getireceği sonuçlar ortada. Ne getirip ne götüreceğini anlamak için ille de uzman olmaya da gerek yok üstelik. Tabi anlamak isteniyorsa. Yok, üstünü süslü laflarla kapatıp yutturmaya çalışıyorsanız o başka. İşte 3 Şubat’ta Ankara’da toplananlar yukarıda bir kısmını belirttiğimiz sermayeye hizmetten, emekçiye kölelikten başka bir anlam taşımayan tasarının gerçek niyetini görenlerdi. Kendi geleceklerine olduğu gibi, gençlerin, çocukların ve de doğacak olanların gelecekleri için mücadele edenler. Hak arayanlar, kazanılmış haklarına sahip çıkanlar. Bir de diktatörlere akıl vermeyi ihmal etmeyip, halklarının taleplerine kulak vermelerini öğütleyen ama kendi halkının tamamen yasal ve meşru eylemlerini copla, biber gazıyla, tazyikli suyla bastırmaya çalışan sözde demokrasi havarileri. Dışarıya akıl vereceksin, içeride kendi halkını polis terörüyle susturacaksın ve buna ileri demokrasi diyeceksin. AKP’nin düz mantığı işte, insan kendi mahkemesinde hep haklıdır ya… Kendilerince hep onlar haklı, hep onlar doğru yapıyor; milyonlarca halk yığınları, emekçiler; yani ülkenin gerçek sahiplerinin yaptıkları ise hep yanlış. Unutulansa, halka karşı, halka rağmen hiçbir yönetimin bu güne değin ayakta duramamış olması. Unutmayın ki, tarih sizi de er geç yargılayacak, yalanlayacak ve layık olduğunuz yere gönderecektir.