Cumhuriyet ve Demokrasi Konulu konferansta salonu tamamen dolduran kalabalığa seslenen Ankara Barosu Başkanı Avukat Metin Feyzioğlu, ülke ve dünya gündemine ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Siyasallaşan bir adaletin adalet olamayacağını Türkiye'de siyasetin yargı ile yönlendirildiğini belirten Feyzioğlu, son dönemde baroların ve bazı sivil toplum örgütlerinin susmadığına dikkat çekti. Mustafa Kemal Atatürk'e diktatör diyenlere de çok sert tepki gösteren Feyzioğlu, insan hakları konusunda başarının yakalanamadığını söyledi.

 

Atatürkçü Düşünce Derneği Karadeniz Ereğli Şubesi tarafından düzenlenen "Cumhuriyet ve Demokrasi" konulu konferansa Ankara Barosu Başkanı Avukat Metin Feyzioğlu konuşmacı olarak katıldı.  Ereğli Mühendisler Derneği'nde gerçekleştirilen konferansa Ereğli Belediye Başkanı Halil Posbıyık, Bülent EcevitÜniversitesi Ereğli Eğitim Fakültesi Dekanı Prof.Dr.Ali Azar, CHP Ereğli İlçe Başkanı Hayrettin Kartal, Atatürkçü Düşünce Derneği Ereğli Şube Başkanı Yaşar Torlakoğlu, Ereğli Hukukçular Derneği Başkanı Tayyar Kartal çeşitli sivil toplum örgütü temsilcileri, meslek odası yöneticileri ve kalabalık davetli topluluğu katıldı.

"KENETLENMEYİ SAĞLIYOR"

Saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın okunmasının ardından açılış konuşmasını Atatürkçü Düşünce Derneği Ereğli Şube Başkanı Yaşar Torlakçı yaptı. Torlakçı, Yalı Caddesi'nde bulunan Atatürk resimlerine karşı yapılan saldırıyı kınayarak, "Bu tür eylemler Atatürk ve cumhuriyet sevgisini taşıyan Türk ulusunun daha fazla kenetlenmesini Atasına ve onun mirası olan Cumhuriyete sarılmasını sağlıyor" dedi.

MARİFET KOLTUKDA DEĞİL

Feyzioğlu'da ülke ve dünya gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu ülkenin geldiği ve gittiği noktaya ilişkin açıklamalarda bulundu. Marifet koltukları büyütmek değil o koltuklardan kalkıp kendimizi büyütmektir. Son zamanlardaki bütün çizgiyi ülkenin Suriye politikası veya politikasızlığı, PKK terörü, Anayasa değişikliği, Başkanlık sistemi bütün bunları yaşadıklarımızı sıraladığımızda başlangıçta bir nokta olduğunu görüyorsunuz. Bir noktadan başlıyon bütün bunlar ulus devletin itibarsızlaştırılması küçümsenmesi devri geçti denilmesi. Bu işin özü esası çok uluslu sermayenin girdiği ülkelerin az gelişmiş ülkelerin yeraltı yerüstü ve insan kaynaklarını çekirge sürüsü gibi sömürmesidir. Çok uluslu sermaye bir az gelişmiş ülkeye girdiğinde o ülkenin insanı emeğinin karşılığını alsın diye beklemez. O ülkenin insanı sosyal güvenliğe sahip olsun diye uğraşmaz. Aksine en ucuza en kalifiye işçiyi en güvencesiz bir şekilde en örgütsüz bir şekilde nasıl çalıştırırım işte bunun hesabını yapar çok uluslu sermaye. Çünkü çok uluslu sermayenin ulusu yoktur, sizden değildir. Çok uluslu sermaye elbette gelmeli, yatırım yapmalı, fabrikalar açmalıdır ama çok uluslu sermaye bunu ulus olma niteliğini yitirmiş bir toplumda yaparsa o toplumu sömürebilir ve vahşi şekilde kar eder. Eğer ulus devlet yaşarsa ulus devlet dim dik durursa yabancı yatırım gelir ama bizim şartlarımızla gelir işin esası da budur. Ulus devletin yok edilmesi. Pos model dünyada ulus devlete yer yok denmiştir bu işin başında. Mevcut ulus parçalanarak mikro devletler yaratılmak istenmektedir.

İKİNCİ KUTUP DA ÇIKMAK ÜZERE

Kanla İstiklal Savaşı ile çizdiğimiz sınırların hesap ve kitap ile yeniden belirlenmesidir. Bu hesap ve kitabın özeti petrol bölgelerinin kimin elinde kalacağı ve güvenliğinin nasıl sağlanacağından ibarettir. Dünyada dikkat edilirse artık Başbakanın da söylemleri ile anlaşıldığı üzere bir ikinci kutup da çıkmak üzeredir. Ancak bu kutuplardan biri Türkiye'nin Cumhuriyet yolculuğunda yüzünü döndüğü batıdadır diğeri ise dünyadaki bütün totoliter güçleri diktatörlüklere barındıran taraftadır. Siyasi iktidar bugüne kadar yaptıklarını bir kez daha doğrular şekilde yüzünün diktatörlerden yana döndüğünü ve Şangay beşlisine üye olmak istediğimizi dile getirmiştir. Bu Avrupa İnsan Hakları ve demokrasi değerler sisteminden kesin olarak vazgeçme iradesidir. Avrupa Birliği değil konu Avrupa İnsan Hakları ve Demokrasi değerleri sistemi. Çünkü Çin'de yüksek bir katma değer üretilmektedir ama Çin'de insan hakları var mıdır? Çin'de işçilerin, emekçilerin herhangi bir sosyal güvenliği var mıdır, asgari ücret var mıdır? Yüzümüze Çin'e dönerken hedeflenen oradaki sanayimidir dövizmidir paramıdır sermayemidir yoksa insanımızın insan gibi yaşamasımıdır? Çin'de çin insanı milyarlarca kişi insan gibi mi yaşamaktadır yoksa çok uluslu sermayenin markalarını basarak ürettikleri ürünleri köle fiyatına imal mı etmektedir? İşte yüzümüz oraya doğru dönmüştür.

SADDAM'IN GÖNDERİLMESİ

Konu Ortadoğunun yapılandırılmasında petrol güvenliğidir. Irak'ın kuzeyinde çok zengin dünyanın en kaliteli petrolü en ucuz maliyetle çıkar. Hal böyle olunca bupetrolün Irak'ın elinden alınması lazımdır nitekim de alınmıştır. Saddam bu sebeple gönderilmiştir. Saddam'ın gönderilmesi ile birlikte Irak'ın Kuzey'inde zaten o süreçte oluşturulan yeni yapı fiilen bağımsız bir devlete dönüşmüştür. Şimdi bu devletin çıkarttığı ve aslına bakarsanız gerçek mülkiyeti o devleti kuran emperyal güçlere ait olan petrolün Akdeniz'e göndermeniz gerekir. Akdeniz'e kıyısı olan bir ülkeye ihtiyaç var ne yapacaksınız o kadar karışık değil olay gayet basit anlaşılabilir ne yapacaksınız bildiğin Esad'ı Eset yapacaksın yola oradan çıkacaksın. Esad Arapça, Arslan demek. Önce Arslan'ı anlamsızlaştıracaksın.

ASLAN DEDİĞİNİZ BİRİNİ DEVİRMEK

Türkiye'nin güney doğusunda ciddi bir arap etnik kökeni vardır o nüfus için Esad adı Aslan ile bütünleşmiştir Aslan dediğiniz birini devirmek veya itibarsızlaştırmak zordur. Bizim de küçük Esat var büyük Esat var Ankara'da. Esat bizden gibi görülüyor. Sen onu yabancılaştır Eset'le ardından devamı gelir. İlk yapılan Eset oldu.  Bir özgür suriye ordusu yaratıldı amaç Irak'da çıkan petrolün güvenli bir şekilde Akdeniz'e akıtmak. Hatay'a şuan gerek yok limanlardan biri olacak. Suriye yönetiminin devrilmesi ve bir daha petrol bölgesinin güvenliği tehdit altına girmesin diye Suriye'nin bölünmesi gerekiyor tıbki Irak yönetiminin değiştirilmesi ve bölünmesi gibi. Sadece değiştirilmek yetmiyor.Özgür Suriye diye olşuturulan yapının bel kemiği PKK fakat süreç içerisined El Kaide yeralmaya başladı.

RAHATSIZLIK DUYMAMALI

Ereğli'de bir kişi ben kürdüm, ben aleviyim,arabım dediğinde hiç bir şekilde rahatsız olmamalı, işinden atılma tehlikesi ile karşılaşmamalı kötü muamele görme tehlikesi dahi olmamalı. Ereğli'de de Ankara'da, Muğla'da da olmamalı. Şırnak'ta ben Türk'üm dediğimde en ufak bir rahatsızlık duymamalıyım. Bir kişi haksızlığa uğradığında hangi kökenden geldiğini merak etmeyeceksin ve hangi kökenden gelirse gelsin o haksızlığa uğrayanın yanında yer alacaksın. İşte söylemesi kolay yapması zor. Bunu yapmayan gerçek bölücüdür.

TÜRKİYE'NİN SON 20 YILI

Türkiye'nin son bir 20 yılında gördüğümü özet olarak anlatayım. 1990'da terörle mücadele kanununu biz teröristlere uygulanıyor biliyoruz. 90'ların sonu 2 binlerin başında terör ile silahlı mücadelede Türk Silahlı Kuvvetleri dünya silahlı kuvvetler tarihine geçecek bir başarıya imza attı. Böyle birşey olamaz gayri nizami düzensiz harpte düzenli ordu ile zafer kazanmış tek ordu tek devlet Türkiye'dir. Büyük eksikliğimiz ve yanlışlığımız şuydu insan haklarında başarılı olamadık. İnsan Haklarında aynı başarıyı aynı çizgiyi yakalasaydık bugün Türkiye'de ne terör ne de demokrasi sorunu vardı Onun yerine kurşun atan da yiyen de bendendir diye devletin içerisinde gizli yapılanmaya izin verdik onları meşru gördük kolladık. İnsanlar Diyarbakır'da Sapanca üçgeninde Ankara Gölbaşında sokak ortasında gündüz gözü ile ensenelirnden vurulmaya başlandı. Bir faili meçhuller dizisi oluştu bunu terör ile mücadele diye takdim ettiler oysa değildi bir rant kavgası idi. Bunlar olurken kendnini aydın olarak gören kitle sessiz kaldı nasıl olursa bize olmuyor diye. Sonra 2005'lere gelirse Türkiye'nin ceza mevzuatı A'dan Z'ye değiştirildi Avrupa Birliğine giriyoruz diye bize takdim edilen bu değişiklik aslında Türkiye'yi yepyeni davalar yoluyla şekillendirecek bir hukuki alt yapı hazırlığıydı. Gizli tanıklık dünyada bu şekli ile tekdir dünyada böyle bir gizli tanıklık uygulaması yoktur devreye girdi. 2007-2008'e geldiğinde zaten patladı. Derin devlet ve darbe ile mücadele ediyoruz diye 18 bin sayfalık iddianemeler 120 milyon sayfa belgelerden oluşan klasörler bin 750 civaırnda sahte dijital veri ile sonradan senaryolaşmış dosyalar, karşımıza çıktı. Amaç ile takdim birbirinden farklı idi. Bu süreçte bir tek son dönemde o da Barolar susmadı ve ADD susmadı bazı ağırlığı eğitim olan sendikalar susmadı ardından da tekrar birlikler STK'lar kurulmaya başlandı ama direniş bu küçük grupla oldu.  Siyasileşen bir adalet adalet değildir. Türkiye'de siyaset yargı eli ile yönlendirilmiştir biçimlendirilmiştir. Şimdi ilkeli siyasetin yargıyı düzeltme zamanıdır. Bunu biz yapacağız. 

ATATÜRK'E DİKTATÖR DİYENLERE SERT TEPKİ

Atatürk'e diktatör diyenlere cevap veriyorum. Hit'ler Almanya'yı kültürel açıdan zirvede buldu demokratik Almanya'yı aldı demokrasinin bütün nimetlerini kullanarak faşist Almanya yaparak dünyayı felakete götürdü. İtalya demokrasi idi faşizm getirildi. Mustafa Kemal Atatürk yüzde 1 bile olmayan bir okuma yazma ile Türkiye'yi buldu. Üniversite mezunlarının tamamı şehit düşmüştü, ülkede sanayi yoktu topraklarımızın belki yüzde 90'ı işlenemiyordu, tarım yoktu. Böyle bir Türkiye'yi aldı demokrasiye taşımak için bütün alt yapıyı oluşturdu. Hainler veya cahiller Mustafa Kemal'i diktatör olmakla suçluyorlar. Hainler, cahiller ve vicdansızlar.

İMZA KAMPANYASI BAŞLATILDI

Konuşmanın ardından Ergenekon Davası Kapsamında 4 yıldır tutuklu bulunan Prof.Dr. Fatih Hilmioğlu'nun tutuksuz yargılanarak donanımlı bir hastanede tedavi edilmesini talep eden imza kampanyası başlatıldı.