Kısa adı Eğitim İş olan Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası Kdz. Ereğli Temsilciliği 2011-2012 eğitim-öğretim yılının ilk yarısının tamamlandığını belirterek, eğitim çalışanlarının, öğrencilerin, velilerin büyük umutlarla başladıkları eğitim-öğretim yılının henüz tamamlanmadan AKP iktidarından dolayı kabusa dönüştüğünü ifade etti.
Eğitim sisteminin belli bir ideolojiye hizmet eder hale getirildiğini belirten Kdz. Ereğli Eğitim İş Temsilciliği açıklamasında şu görüşlere yer verdi:
Bugün ülkemizde eğitime ve eğitimden sorumlu kurum ve kuruluşlara yönelik ciddi bir hükümet müdahalesi vardır. Ancak bu müdahaleler, somut gerekçelere değil, çoğunlukla propagandaya dayanmaktadır. Oysa okullar, öğrencilere eğitimin yanı sıra toplumsal değerlerin kazandırıldığı yerlerdir. Ancak bugün daha çok dinsel bir propaganda ve mezhebe dayalı ayrıştırma amaçlı yönlendirmeler, eğitimi amacından saptırmaktadır. Eğitim, ideolojik bir araç konumuna indirgenerek, daha okul sıralarında bireyin kontrol edilmesi ve siyasal iktidarla uyumlaştırılmasına hizmet eder hale getirilmek istenmektedir.
Eğitim uygulamalarında pedagojik ve bilimsel ölçütler dikkate alınmadan, eğitim siyasi hesaplaşmanın arenasına dönüştürülmüştür. Yönetmelik ve genelgelerle üniversiteye girişte kullanılan katsayı uygulamasına son verilmesi, Kur'an kurslarına katılımda yaş sınırının kaldırılması, Arapçanın 4. sınıfa kadar inerek seçmeli ders haline getirilmesi ve ergenin din eğitimi, Haydi çocuklar, umreye gibi projelerle eğitimde dinselleştirme ön plana çıkarılmıştır. Yine siyasi iktidar geçmişle hesaplaşma adına zorunlu eğitimi 1+4+4+4 şeklinde kesintili hale getirerek, İmam-Hatip liselerinin ortaokul kısmını yeniden açmak istemektedir. Bu karar, 1950'lerde benimsenen 8 yıllık temel eğitimi 60 yıl sonra tekrar 4 yıla indirmektedir. İlk 4 yıldan sonra başlanacak mesleki eğitim, çocuğun geleceğinin erken yaşta sınırlanması anlamına gelmektedir. Burada ayrıca, ileriki süreçte kız ve erkek öğrencilerin ayrı sınıflarda okutulması talebine zemin hazırlanmaktadır.
AKP'nin bilim yuvalarına saldırıları üniversitelerle sınırlı kalmamıştır. TÜBİTAK'ın tüm yapısını daha önce değiştiren siyasi iktidar dünyada sayılı bilim merkezlerinden biri olan Türkiye Bilimler Akademisi'nin (TÜBA) özerkliğini yayınlanan KHK ile ortadan kaldırmıştır. Hükümetin müdahalesi üzerine dünyaca ünlü 45 bilim insanı TÜBA'dan istifa etmek zorunda kalmışlardır.

Müfredat Programlarımızın Bir Parçası Olan Ulusal Bayramların Kutlanması Yasaklanmıştır.
Müfredat programlarımızın genel amaçları içerisinde yer alan ve ulusal birliğimizin simgesi olan ulusal bayramlarımız, ya yasaklanmış ya da içeriği boşaltılıp başka günlerle perdelenmiştir. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı,  Kutlu Doğum Haftasıyla perdelenmiş, Van depremi bahane edilerek en büyük ulusal bayramımız olan Cumhuriyet Bayramı kutlamaları iptal edilmiştir. Yine Atatürk'ün benim doğum günümdür dediği 19 Mayıs kutlamaları bakanlık genelgesiyle yasaklanmıştır.

Özür Grubu Atamalarında
Adaletli Davranılmamıştır.
Milli Eğitim Bakanlığı, 652 sayılı KHK ile özür grubuna bağlı yer değişikliklerini yılda bir kez olmak üzere sadece Ağustos ayına almış, ardından itirazlar sonucunda bu yıla özgü olarak Ocak ayında özür grubu atamalarını yapmıştır. Ancak bu konuda da bakanlık ayrımcılık yapmış, özür grubu atamalarında yalnızca eş durumu mağdurlarını dikkate alarak, sağlık ve öğrenim özrünü yok saymıştır. Özür grupları arasında yapılan bu ayrımcılık akla, vicdana ve hukuka aykırıdır.

Cumhuriyetin Öğretmeniyle
Alay Edilmektedir.
Öğretmenlerimizin toplumsal statülerinin hızla eridiği bir sürecin arkasından kurulan 61. hükümetin Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer'in ilk açıklaması Öğretmenler üç ay tatil yapıyor. şeklinde olmuştur. AKP hükümetinin, Eşit işe eşit ücret adıyla çıkardığı 666 sayılı KHK ile daha çok üst düzey yöneticilere ek ödeme verilirken, öğretmen ve diğer eğitim-bilim çalışanları yok sayılmış; kamu çalışanları arasında açıkça ayrımcılık yapılmıştır. Öğretmenlerimizin yaşam koşulları, yapılan bu düzenlemelerle, diğer kamu çalışanlarının gerisinde kalmıştır.

Bütçeden Eğitime Ayrılan
Pay Yetersizdir.
Hükümetin, 2012 yılı bütçesinde Milli Eğitim Bakanlığı'na ayırdığı pay, 39 milyar 169 milyon 379 bin TL nitelikli eğitim hedefini gerçekleştirmekten çok uzaktır. Bu pay, Gayrisafi Yurtiçi Hasıla'nın 2,75'ine karşılık gelmektedir. Oysa nitelikli bir eğitim düzeyine yaklaşmak için OECD ülkelerinde olduğu gibi GSYH'nin en az yüzde 5,5'nin kamu eğitim harcamalarına ayrılması gerekmektedir. Hal böyle olunca, Milli Eğitim Bakanlığı okullara yeterli ödenek ayırmadığı için eğitim harcamalarının önemli bir bölümü öğrenci velilerinden talep edilen bağış, kayıt parası gibi isimler altında karşılanmaktadır. Bu durum, bakanlığın eğitime ilişkin ekonomik politikalarının başarısız olduğunu ortaya koymaktadır. 

Eğitim Hızla Özelleştirilmektedir.
AKP iktidarı okulları satarak başlattığı özelleştirme programına zamanla sözleşmeli öğretmen uygulamasıyla devam etmişti. 652 sayılı KHK de ise Milli Eğitim Bakanlığı okulları 49 yıllığına kiraya verebilecektir. Yine öğretmen ücretlerinin performans kriterlerine göre belirleneceği ifade edilerek, sözleşmeli öğretmen uygulaması yeniden başlatılmak istenmektedir. Bakanlığı adeta özel şirkete dönüştürmek isteyen Ömer Dinçer Personel Genel Müdürlüğü'nün adını da ancak özel şirketlerde karşılığı olan İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğü'ne dönüştürmüştür. Yine üst düzey milli eğitim bürokratlarını sözleşmeli hale getirerek ultra yandaş uygulamasını başlatmıştır.

Milli Eğitim Bakanına Karne Yok!
2011-2012 eğitim-öğretim yılının ilk yarısı eğitim bakımından kaybedilmiş bir yıldır. Bakanlık, uygulamalarıyla milli eğitimden bilim ve pedagoji ile ulusal değerleri kapı dışarı etmiş, Milli Eğitim Bakanlığı adeta Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlı bir birim haline getirilmiştir. Öğretmenleri yetersiz görerek hizmet içi eğitime almak isteyen bakanlığın, öncelikle kendi görev ve sorumluluklarını gözden geçirmesi gerekmektedir.
Çocuklarımız öğrenmeye değil, sınıf geçmeye ve evlerine zayıfsız bir karne götürmeye koşullanmış durumdalar. Dolayısıyla öğrencilerin karnelerindeki kırık notlar sadece kendilerine ait değil, eğitim sistemine ve Milli Eğitim Bakanlığı'na verilmiş notlardır. Bu nedenle kırık not bulunan karnelerin tamamı sayın bakan Ömer Dinçer'e aittir, Eğitim-İş olarak geleneksel hale getirdiğimiz Milli Eğitim Bakanı'na karne verme uygulamasını, 2012 yılı 1. döneminde gerçekleştiremiyoruz.