Türkiye Komünist Partisi Zonguldak İl Başkanı Sami Baykut, 2010 Nisan ayı itibariyle Türkiye'de işsiz sayısının 6 milyon 740 bine, işsizlik oranının ise yüzde 21,63'e ulaştığını belirterek, "krizin teğet geçmiş hali bu" dedi.

Krizin en önemli başlığının örgütsüzlük olduğunu vurgulayan ve hükümetin politikalarını sert bir dille eleştiren Baykut yaptığı yazılı açıklamasında şu görüşlere yer verdi: Kriz bizi teğet geçtiği için mi 2 milyon 228 bin kişi iş aramaktan umudunu kesmiş durumda. Bu yüzden mi işten çıkartılan 715 bin kişinin nüfusa oranı yüzde 19,9. Bu yüzden mi iş yerini kapatan sayısı 5 bin kişi arttı? Rakamlar havada uçuşuyor. İşsiz sayısı her geçen gün artıyor ama Başbakanlığa bağlı Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Türkiye'nin yüzde 85,4'ünün mutlu olduğunu ilan ve iddia ediyor. Yani, işsiz kalanlar, kredi borçları nedeniyle kaçak ya da ipotek altında -haciz tehdidiyle yaşamak durumunda olanlar, karnını doyurmak için böbreğini satanlar vb. bunların tümü "küçücük bir azınlık"mış. Yüzde 7,7lik "çok mutlu" olanlar ya..? Onlar, AKP'nin her fırsatta "millet iradesi" diye yutturmaya çalıştığı yandaşlar olsa gerek.
KENDİNE YONTMA
Tamam, insanın doğasında biraz abartma ve de kendine yontma özelliği vardır. Vardır da, yapılanlara bakılınca, el insaf-bu kadarıda mı yahu demeden edemiyor insan. Bir taraftan, hakkını arayan işçiye "Ayaklar baş olursa.." diye hakaret edecek, biber gazı-jop-tayzikli su üçgenini reva göreceksin; diğer yandan "Emek sömürüsü yapmayın !" diye işverenleri güya azarlayacaksın. Hadi canım sen de... Evet, Türkiye'de bizzat Başbakanın ifade ettiği gibi (ağzından kaçırdı da diyebilirsiniz) emek sömürüsü vardır ve bu durumun sorumlusu sendikasız, sigortasız, güvencesiz çalışma yaşamını kendine amaç edinen hükümettir. Ve AKP hükümeti işçiye iş sağlamak diye bir görevi olduğunu asla düşünmemektedir. Türkiye işçi sınıfı ağır bir saldırı altındadır. Örgütsüzleştirilmiş ve geçen yüzyılda mücadele ederek kazandığı hakları tek tek kaybetmiştir. Üstelik emeğin köleleştirilmesine özellikle AKP iktidarında hızlanan egemenliğin ve bağımsızlığın emperyalizme teslim edilmesi eşlik etmiştir. Krizin en önemli başlığı örgütsüzlüktür.
HIZLA TASVİYE EDİLİYOR
İşçilerin ancak küçük bir bölmesi sendikalıdır. Bunda sendikacıların elindeki ile yetinmesine neden olan siyasi motivasyonsuzluğu kadar sermayenin kuralsız bir emek rejimini dayatmış olması da rol oynamıştır. Özel sektörde sendikalı işçiler hemen işten atılmakta, sendikalılığın daha yoğun olduğu devlet işletmeleri ise hızla tasviye edilmektedir. İşçi sınıfının  bölünmüşlüğü doğal bir olay değil, sermayenin dayattığı bir süreçtir. Sermaye ve onu temsil eden kadroların tek derdi vardır, sermaye daha çok kar etsin ama emekçi sadece çalışsın; verilene razı olsun ve sesini çıkartmadan şükretsin. AKP bürokratlarından bir inciyle örnekleyelim: Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Başkanı Emin Zararsız, ülkede kayıt dışı çalıştırma oranının yüzde 43 olduğunu açıklamış (15 Nisan 2010 soL ) ve sendikaları göreve çağırmış "Örgütlenin!". Bu çağrı sizleri yanıltmasın. Derdi, işçinin örgütlenmesi, sendikalı, güvenceli çalıştırılması değil. Derdi şu: Yüzde 43 kayıt dışılık yani, 9 milyon 300 bin kişiye karşılık gelen bu oran SGK'nın kaldıramayacağı bir oran. Neden mi; hazretleri buyuruyor: Bunlar kayıt içinde olsaydı ve asgari ücretten (sendikalı ve de asgari ücretli-AKP'nin özlemlerinden birinin açık ifadesi) sigortalı gösterilerek 27 gün (neden 30 gün değilse) üzerinden prim ödenseydi, 2009 yılında 25,9 milyar TL prim elde edecektik. Yani, dert işçinin örgütlü olması değil, para babalarına peşkeş çekilecek kasaya ne kadar katkıda bulunduğu.
İŞÇİLER ÖRGÜTLENİN
Bu açık ama, daha ne desin? AKP iktidardaysa amaç; halka-emekçiye değil, emperyalizme-para babalarına hizmetse. Ey işçiler, örgütlenin ve sermayeyi yenin. Üreten sizsiniz, yöneten de siz olmalısınız mı desin yani? Desin de makamından mı olsun?
Adama, biz seni oraya neden oturttuk diye sormazlar mı? Türkiye genelinde TEKEL, Zonguldak özelinde STAR Madencilik işçileri tüm emek dünyasına örnek olmalı, tüm işçiler mutlaka örgütlenmelidir.
TEKEL işçilerinin sürmekte olan direnişi, tüm ülkede özelleştirmelere ve emeğin köleleştirilmesine karşı top yekün bir mücadeleye dönüştürülmelidir. ÇATES özelleştirilmesine karşı mücadele önümüzde durmaktadır. 1 Mayıs 2010 bu mücadele ve müdahalenin başlangıcı olabilir. Bu yıl 1 Mayıs bugüne kadar yapılan özelleştirmelerin hesabını soran ve buna bağlı hak kayıplarını geri isteyen bir içerikle örgütlenmelidir. Bu, emekten yana tüm siyasi partilerin ve emek-kitle örgütlerinin boynunun borcudur.