Zonguldak Barosu Başkanı Av. Kerem Ertem, İsrail Ordusu'nun yardım gemisine yaptığı ve İskenderun'da askerlere yönelik yapılan saldırıya tepki gösterdi.
Zonguldak Barosu Başkanı Av. Kerem Ertem, baro yönetimi adına yaptığı açıklamada Hatay'ın İskenderun ilçesinde bulunan, Deniz İkmal Komutanlığı'na roketli saldırı yapıldığını hatırlattı. Saldırıda askerlerin şehit olduğunu ifade eden Ertem, İHH'nin Filistin'e giden yardım gemilerine İsrail tarafından yapılan saldırıya tepki gösterdi. Ertem, "Şehitlerimize rahmet, yakınlarına ve milletimize başsağlığı diliyoruz. Yaralı askerlerimizin de bir an evvel sağlıklarına kavuşmalarını dileriz. Terörle mücadele konusunda, ekonomik, mali, hukuki, psikolojik, sosyal her türlü unsurun, eşgüdümlü olarak gerçekleştirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu amaca yönelik olarak, sadece inzibati tedbirlerin değil; başka alanlarda da iyileştirici, zenginleştirici, etkin çalışmaların gerçekleştirilmesini gerekli buluyoruz" dedi.
Türkiye'den, Gazze'ye yardım götüren, "Mavi Marmara" isimli Türk Bandıralı gemiye, sabaha karşı, uluslararası sularda, İsrail askerleri tarafından düzenlenen saldırının insanlık değerlerine aykırı olduğunu belirten Baro Başkanı Kerem Ertem şöyle dedi: "İnsanlık suçu içeren saldırıyı, şiddetle lanetliyoruz ve kınıyoruz. İsrail'in devlet terörü haline getirdiği ve sıkça başvurduğu, haydutluk sayılacak bu insanlık dışı girişimler, ne acıdır ki, vatandaşlarımızın ölümü ile sonuçlanmıştır. Ölenlere rahmet, yakınlarına ve ulusumuza başsağlığı dileriz. Uluslararası sularda, tamamen silahsız ve hiçbir uluslararası deniz hukuku düzenlemesine aykırılık taşımayan, sadece insani yardım unsurlarını Gazze'ye götüren Mavi Marmara gemisine yapılan saldırının, hiçbir haklılığı yoktur. Bu saldırının, Birleşmiş Milletler Şartının 51.maddesine aykırı olduğu ve açıkça suç teşkil ettiği ortadadır. BM Şartı'nın 51. Maddesi, BM üyelerinin silahlı saldırıya uğraması halinde, Güvenlik Konseyinin Uluslar arası barışın ve güvenliğin korunması için gerekli tedbirleri alması gerektiğini düzenlemektedir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi de gerekli kınamayı ve tedbirleri içeren kararını bir an evvel almalıdır. Birleşmiş Milletler Şartının yanı sıra, 1958 tarihli Cenevre Açık Deniz Hukuku Sözleşmesi hükümlerine göre, uluslararası sularda silahlı girişimler açıkça suçtur. Burada mesele, İsrail Devleti'nin, hukuk tanımaz, insanlık bilmez, uluslar arası sözleşmeleri ve temel insanlık değerlerini hiçe sayan yaklaşımıdır. İsrail Devleti, bu yaklaşımını, bölgede istikrarlı şekilde uygulamaya devam etmektedir. Bu yaklaşıma karşı, uluslararası camia ve örgütlerin, gerekli yaptırımlara acilen başlaması gerekmektedir.
Dünya ve bölge barışı için, bu uluslararası yaklaşım en gerçekçi girişim olacaktır. Diğer taraftan, bilindiği üzere, sıkça karşılaşılan deniz korsanlığı girişimlerine karşı, uluslar arası birlikteliğin getirdiği bir ortak askeri gücün hemen her gün çalışmalarına devam ettiği de bir gerçektir.
Bugün yaşanan olaylar ise, İsrail Devletinin, açıkça, 'Haydutluk veya deniz korsanlığı' yaptığını göstermektedir. İsrail bu vahşi girişimiyle, Denizde Seyir Güvenliğine Karşı Yasadışı Eylemlerin Önlenmesine Dair Sözleşme (SUA), Uluslar arası Denizcilik Örgütü (IMO) Kararları ve Genelgeleri, Bölgesel İşbirliği Anlaşmaları, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararları, Cibuti Kod gibi birçok düzenlemelere açıkça aykırı faaliyette bulunmuştur. İsrail'in bu bölgesel güç merkezi olma, 'kendi dünya algısının' bütün dünyaya dayatan, temel insan hak ve hürriyetlerinin yaşatılmasına engel olan devlet tarzını şiddetle kınarız.
Türk Hükümeti, elindeki her türlü hukuki, mali, ekonomik ve diplomatik hak, yetki ve verileriyle, girişimlerini daha da sıklaştırmalı, öncelikle, suç işleyen İsrail yöneticilerinin, uluslar arası mahkemelerde yargılanmasının yolunu açmalı, boykot ve ambargo girişimlerini gözden geçirmelidir. Temel insan hak ve hürriyetlerinin, demokratik yaşamın ve hoşgörü ve diğerkâmlık duygularının temelini oluşturacağı bir insanlık anlayışının, İsrail devletine empoze edilmesi, İsrail Devletinin uygulamalarının, 'insanlık çizgisine' çekilmesi konusunda, ciddi, etkin ve kabul görecek yaptırım ve yaklaşımların formüle edilmesi gerekmektedir. Uluslararası Hukukun, sadece gelişmekte olan ülkelere uygulanması standardından vazgeçilmesinin zamanı gelmiştir. Bu zaman da bu olayla başlamalıdır."