Atatürkçü Düşünce Derneği  Kdz. Ereğli Şube Başkanı Semih Özkök 12 Eylül’deki halk oylamasında neden “hayır” diyeceklerinin gerekçelerini açıkladı.

 

 

YARGI BAGIMSIZ OLMALI…  Yönetenlerle, yönetilenler, adil ve eşit bir yaşam için kabul ettikleri anayasaya uymak zorundadırlar. Bu kurallara uymayanları yargılayacak olan yasalar, anayasa esas alınarak hazırlanır. Yasaları uygulayanlar, mahkemeler kanalı ile yargıçlardır. Yönetenleri de yönetilenleri de onlar yargılar. Yargı, demokrasinin en önemli dayanağıdır. Yargı, yönetenlerden bağımsız değilse, onları denetleyemez ve yargılayamaz. Yurttaşların hakkının korunması ise olanaksız hale gelir.

 

VİCDANLAR ETKİ ALTINA ALINAMAZ…. Anayasa değişikliğine en çok hukukçular ve hukuk örgütleri itiraz ediyorlar.  Çünkü Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Anayasa Mahkemesi’nin yapısı değişiyor. Onlar bu değişikliğe niçin itiraz ediyorlar? Değişiklikle maaşları mı azalacaktır? Maddi kayıpları mı olacaktır? Onlar, vicdanları, iktidar eliyle etki altında bırakılmasın istiyorlar. Halkın, adalete, bağımsız ve yansız yargıç ve savcılar eliyle ulaşmasını istiyorlar. Çünkü değişiklik, bu iki kurula, iktidarda olanların atayacağı kişileri hâkim kılıyor.

 

HUKUK SİYASET EMRİNE GİREMEZ….  Hepimiz, haklarımız ve özgürlüklerimiz için mahkeme kapısına gidebiliriz. İdareyle sorun yaşayabiliriz. Arsamız haksız kamulaştırılabilir. İşlemediğimiz bir suçla itham edilebiliriz. Bizim sorunumuzu çözecek hâkimin terazisinin bir kefesinde hukuk, bir kefesinde vicdanı olsun istemez miyiz? Adalet bu değil midir? Adaleti dağıtan adil olmak zorundadır. İktidarda olanın ya da güçlü olanın yanında olan bir hukuk, halka hizmet edebilir mi? Siyasetin emrindeki hukuk adil olamaz.

 

 

YARGIYI EMİRLERİNE ALMAK İSTİYORLAR….. Bugün hepimizin en temel sorunu, işsizlik, yoksulluk ve terördür. İşsizliğimizin ve yoksulluğumuzun temel nedeni de dışa bağımlılık, özelleştirmeler ve yolsuzluklardır. Oysa Anayasa değişikliği siyasi partilerde lider sultasını kaldırmıyor Milli İradeyi Meclis’ e tam yansıtacak barajı düşürmüyor. Dokunulmazlıkları kaldırmayarak, yolsuzluk yapanları korumaya devam ediyor. İktidarda bulunanlar, bu sorunlar  yerine neden yargıçların, savcıların peşindeler? Yoksa kendilerini yargılayacak olanları, kendi emirlerine mi almak istiyorlar? Görünen köy kılavuz istemiyor. İktidar, kendini güvenceye almak, keyfi yönetimini, yargı denetiminden uzak sürdürmek istiyor. Böylece yeni Ergenekon’ lar, yeni Cihaner davaları, yeni Habur’lar yaratmak istiyor.

 

AKP 'nin önerisi ile TBMM’nde kabul edilen ve daha sonra  bazı maddeleri Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilse dahi kamuoyunu rahatlatmayan Anayasa için 12 Eylül 2010 tarihinde halk oylamasına gidilecek. Atatürkçü Düşünce Derneği Karadeniz Ereğli Şube Yönetim Kurulu adına yazılı bir açıklama yapan Şube Başkanı Semih Özkök, yaklaşık iki ay sonra yapılacak olan halk oylamasında “Biz bu hukuksuzluğa “Hayır” oylarımızla karşı duracağız” dedi.

 

Özkök “Kişi hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınması, adaletin sağlanması ve demokrasinin korunması için” vurgusunu yaparak  “Anayasa Mahkemesi, hepimiz adına hukuka uygun bir karar verebilirdi. Ne yazık ki bu olmadı. Biz, yapılan değişiklikleri hukuka aykırı buluyoruz. Bu kararı, eleştirmeye devam edeceğiz” dedi.

 

NİÇİN HAYIR?

 

ADD Şube Başkanı Semih Özkök yazılı açıklamasında şöyle dedi:

 

12 Eylül 2010 günü referandum için sandık başına gideceğiz. Oyumuz  “Hayır” olacak. Niçin “Hayır” diyeceğiz? Çünkü bu değişiklikler, bizim sorunlarımızı çözmüyor. Aksine hak ve özgürlükler, iktidarda bulunanların keyiflerine bırakılıyor. Demokrasinin harcı olan adalet, vesayet altına alınıyor. Kuvvetler ayrılığı ilkesi yok ediliyor. Yani Yasama, yürütme ve yargı tekleşiyor. Çoğulculuk değil, çoğunlukçuluk yönetime hâkim oluyor.  Demokrasi yerine, mutlakıyete gidiyoruz. Değişiklik metinleri içine yerleştirilmiş birkaç olumlu düzenleme, kâğıt üzerinde kalmaya mahkûm ediliyor. Bu değişiklikler, halkın değil, iktidarda olanların çıkarınadır.

 

Anayasalar, bir ülkede yaşayan tüm yurttaşların ortak yaşama koşullarını düzenleyen metinlerdir. Bu nedenle, demokratik bir anayasa, toplumun tüm kesimlerinin görüş ve önerileri dikkate alınarak hazırlanmak zorundadır. İktidar, kendisi için ve kendi çıkarları için değişiklik önermiş ve yine kendi kendine, meclisteki çoğunluğuna dayanarak bu değişiklikleri Meclisten geçirmiştir. Bizim istemlerimize yanıt vermeyen bu değişikliklere nasıl “evet” diyebiliriz? Tabi ki hayır.

 

Yönetenlerle, yönetilenler, adil ve eşit bir yaşam için kabul ettikleri anayasaya uymak zorundadırlar. Bu kurallara uymayanları yargılayacak olan yasalar, anayasa esas alınarak hazırlanır. Yasaları uygulayanlar, mahkemeler kanalı ile yargıçlardır. Yönetenleri de yönetilenleri de onlar yargılar. Yargı, demokrasinin en önemli dayanağıdır. Yargı, yönetenlerden bağımsız değilse, onları denetleyemez ve yargılayamaz. Yurttaşların hakkının korunması ise olanaksız hale gelir.

 

TERAZİSİNİN İKİ KEFESİ

Bugün, Anayasa değişikliğine en çok hukukçular ve hukuk örgütleri itiraz ediyorlar.  Çünkü Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Anayasa Mahkemesi’nin yapısı değişiyor. Onlar bu değişikliğe niçin itiraz ediyorlar? Değişiklikle maaşları mı azalacaktır? Maddi kayıpları mı olacaktır? Onlar, vicdanları, iktidar eliyle etki altında bırakılmasın istiyorlar. Halkın, adalete, bağımsız ve yansız yargıç ve savcılar eliyle ulaşmasını istiyorlar. Çünkü değişiklik, bu iki kurula, iktidarda olanların atayacağı kişileri hâkim kılıyor. Bugün hukukçular, HSYK’nda Adalet Bakanı’nın başkanlık etmesini bağımsızlığı zedeleyici bir durum olarak görürken gelen değişiklikle bakan da yerini korumaya devam ediyor. Yetkileri daha da artıyor. Şair idarenin emrindeki mahkemeleri şu beyitle tanımlar:

 

“Kadı ola davacı, Muhzır dahi Şahit, Ol mahkemenin hükmüne derler mi adalet?”

 

Hepimiz, haklarımız ve özgürlüklerimiz için mahkeme kapısına gidebiliriz. İdareyle sorun yaşayabiliriz. Arsamız haksız kamulaştırılabilir. İşlemediğimiz bir suçla itham edilebiliriz. Bizim sorunumuzu çözecek hâkimin terazisinin bir kefesinde hukuk, bir kefesinde vicdanı olsun istemez miyiz? Adalet bu değil midir? Adaleti dağıtan adil olmak zorundadır. İktidarda olanın ya da güçlü olanın yanında olan bir hukuk, halka hizmet edebilir mi? Siyasetin emrindeki hukuk adil olamaz.

Hukuk sistemimiz, bugün dünya kadar sorunla boğuşmaktadır. Bu sorunları çözmek için yol aramak, onların önünü açmak yerine demir kafesler inşa etmek nedendir.

 

HAK ARAMA YOLLARI TIKANIYOR

Anayasa değişikliği; işsizlik, yoksulluk, sosyal güvenlik, terör gibi başat sorunlarımıza çare üretmiyor. Aksine Kamuda çalışanlara, “Toplu Sözleşme” adı altında “Toplu kontrol“ uygulaması getiriyor. Bilindiği gibi toplu sözleşme hakkı Anayasa’da zaten bulunuyor. Bu kez, bu hak yinelenir gibi gösterilirken esasında tümü ile adı var kendi yok hale geliyor. Çünkü  toplu sözleşme sırasında uyuşmazlık çıkması halinde taraflar, “Kamu Görevlileri Hakem Kurulu”na başvuracaklar. Bu kurulun kararı da kesin ve toplu sözleşme hükmünde dir. Kurul, iktidar tarafından atanıyor. Verilecek kararların yansız olması mümkün mü? Bu kurulun kararlarına karşı dava da açılamıyor. Yargı denetimi ve hak arama yolu kamu çalışanları için hak olmaktan çıkıyor. Daha önemlisi, daha önce Anayasa’da var olan sendikaların, üyeleri adına dava açma hakları da ortadan kaldırılıyor. Bu değişiklik kamu emekçilerinin yararına değildir. Çünkü: “grevsiz toplu sözleşme, yakamayan ateş, ıslatmayan su gibidir.” Şimdi biz, bu değişikliklere evet dersek, emekçinin üretimden gelen gücünü kendi yararına kullanmasına izin vermeyecektir. Bu nedenle de Hayır diyeceğiz.

 

EŞİTLİK ADIYLA EŞİTSİZLİK

Başlığı “eşitlik“ olan Anayasa’nın 10. maddesinde “pozitif ayırımcılık” cilası ile yurttaşları korunacak zavallı kişiler olarak niteliyorlar. Değişiklik tartışmaları sırasında kadınlar için yaptıkları bu hatayı şimdi de engelli yurttaşlar için yapıyorlar. Vesayet iliklerine dek işlemiş. Onlar, gerçek eşitliğin ne anlama geldiğini bilmiyorlar. Engelli yurttaşlar, korunmayı değil, eşit yurttaş olmayı istiyorlar. İstedikleri sadaka değil, iştir. Ancak sadaka kültürünün mimarları sorunu yine sadaka yöntemi ile çözmeye çalışıyor. Sadaka değil eşitlik isteniyor.

 

Bugün hepimizin en temel sorunu, işsizlik, yoksulluk ve terördür. İşsizliğimizin ve yoksulluğumuzun temel nedeni de dışa bağımlılık, özelleştirmeler ve yolsuzluklardır. Oysa Anayasa değişikliği siyasi partilerde lider sultasını kaldırmıyor Milli İradeyi Meclis’ e tam yansıtacak barajı düşürmüyor. Dokunulmazlıkları kaldırmayarak, yolsuzluk yapanları korumaya devam ediyor. İktidarda bulunanlar, bu sorunlar  yerine neden yargıçların, savcıların peşindeler? Yoksa kendilerini yargılayacak olanları, kendi emirlerine mi almak istiyorlar? Görünen köy kılavuz istemiyor. İktidar, kendini güvenceye almak, keyfi yönetimini, yargı denetiminden uzak sürdürmek istiyor. Böylece yeni Ergenekon’ lar, yeni Cihaner davaları, yeni Habur’lar yaratmak istiyor.

 

12 EYLÜLLER’E HAYIR!

Halkız, görüyoruz ve biliyoruz. Tehlikenin farkındayız. Aklımız ve yüreğimiz, adı halk oylaması olan sandık başında bize “HAYIR” demeyi öğütlüyor. Bir darbe tarihi olan 12 Eylül’de bu partizanlığa son vereceğiz. 12 Eylül’de  yeni “12 Eylül’ lere “Hayır!” diyeceğiz..