Zonguldak'ta meydana gelen grizu patlamasının ardından ulaşılamayan iki madenciyi arama ve kurtarma çalışmaları nedeniyle yaklaşık 10 gündür Zonguldak'ta bulunan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

FEDAKARLIK: İşçilerimiz, fedakarlık etse biraz daha düşük maaşa çalışsa, işverenlerimiz ise işçilerimizi daha iyi eğitse ve gelirlerini artıracak hem teknolojik hem de beşeri programlar geliştirse, işçi sendikası işçileri eğitse ve sadece ücret sendikacılığı yapmasa daha iyi olmaz mı?

SENDİKALARA: İşçi sendikaları, 'niçin işveren bizi istemiyor ve bizi talep etmiyor?' diye kendilerine sormuyor. Bizim işçi sendikalarımız, sadece kendilerinin, üyelerinin haklarını koruma çabası içerisinde. Sendikalı işçilerimiz güvence altındalar. Sendikalarımız, aynı zamanda 3.5 milyon işsizin de haklarını koruyabilecek tavır içerisinde olmaları lazımdır. Onlara nasıl iş bulabiliriz diye düşünmeliler.

İŞ BIRAKMA EYLEMİ: Bu tür eylemler günah keçisi bulmak, ona yüklemek kaygısı taşınmıyorsa sadece tüm toplumda, iş güvenliği konusuna dikkat çekmek, vatandaşın bilinçlenmesini sağlamak, işvereni ikaz etmek, işçiye, 'bak yapacağın ihmal senin hayatınla neticeleniyor' diye göstermek amacıylaysa, bu yapılmalıdır.

ÇATES: Muhtemelen Çates tek ve ayrı olarak satılacak. Zonguldaklıların alması, halkı mutlu edecekse, hazırlıklar Çates'in ayrı satılması yönünde olduğunu yineleyebilirim. Ama ben bundan, 'çok memnun olmayın' diyorum. Ben bir işletme hocasıyım. Zonguldaklılar da alsa o işletme önce yaşamak zorunda.

Grizu sonrasındaki arama ve kurtarma çalışmalarını bölgede takip eden Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, Zonguldak'ta yayım yapan bir televizyonda 'Analiz' isimli programa katıldı. Gazeteci Harun Ersoy'un sorularını cevaplayan Bakan Dinçer, özel sektörde işverenin sendika istememesi gibi bir sorunun bulunduğunu söyledi. Sorunun işverenden çok sendikalardan kaynaklandığını belirten Dinçer, "Ortada bir sorun varsa, o sorunun tarafları vardır. Bu sorun sadece işverenin işletmesinde sendika istememesi ile izah edilecek bir sorun değil. Özel işveren işletmesinde, sendika istemiyor. Bu gerçek. Bu sorunu sadece işverenin sendika istemesi ile ilişkilendirmek yanlış ve eksik bir teşhisdir. İşçi sendikaları, 'niçin işveren bizi istemiyor ve bizi talep etmiyor?' diye kendilerine sormuyor. Ben kendime soruyorum. Bütünüyle işçi sendikaların, hak ve özgürlüklerini genişleten, dünyanın en geniş hak ve özgürlüklerine sahip sendikalar olmalarını istiyorum. Madencilik sektörü ile ilgili sendikalar da var mı bilmiyorum. Ama Türkiye'de bazı sektörlerde, işçi sendikaları işverenlerin gönderdiği işçileri kaydetmiyorlar.

OLİGARŞİK YAPI OLUŞTU
Çünkü orada oligarşik bir yapı oluştu. Oligarşik idare, kendisine altarnatif doğuracak yeni bir gücü istemiyor. Böyle bakıldığında statükodan bahsettiğimizde çok basit bir şeyden bahsetmediğimizi görebilirsiniz. Su başında duran, çok güçlü bir yapıdan bahsediyoruz. Siz tüm Türkiye'de özel sektörde de sendikaların örgütlenmelerini ve oradan kendilerine üye kaydetmelerini bekliyorsanız, o zaman sendikacılık anlayışınızı değiştireceksiniz. Oligarşik yapıyı kıracak tedbir alacaksınız. Ben şimdi sendikaları özgürleştireceğim. Bunların hepsini kırmak için çaba sarf ediyorum. Kim itiraz ediyor dersiniz buna? Ben bir şey söylemiyorum"

ÜCRET SENDİKACILIĞI
Sendikaların ücret sendikacılığı yaptığını savunan Bakan Dinçer, sendikalara yönelik eleştirilerini şöyle sürdürdü: "Bizim işçi sendikalarımız, sadece kendilerinin, üyelerinin haklarını koruma çabası içerisinde. Sendikalı işçilerimiz güvence altındalar. Biz o güvenceleri onlara çok görmüyoruz. Bu güvenceyi korumak zorunda olduğumuzun da farkındayız. Ama sendikalarımız, sadece kendi üyelerinin haklarını değil, aynı zamanda 3.5 milyon işsizin de haklarını koruyabilecek tavır içerisinde olmaları lazımdır. Onlara nasıl iş bulabiliriz diye düşünmeli ve belki de bana destek vermeleri lazımdır. Çünkü onlara iş bulursak, kendilerine üye olma ihtimalleri de artacak. Bu açıdan bakıldığında alışılmış kalıpların dışına çıkılması gerekiyor." 

İSTİHDAM VE İŞSİZLİĞİ
ÖNLEME ÇALIŞMALARI 
Bakan Dinçer, yıllardır ülkenin gündeminde bulunan ve tartışmalara neden olan İş Güvenliği yasa tasarısını yeniden düzenlediklerini söyledi. Yargı kararını nasıl aşılabileceği yönünde tasarıyı tartıştıklarını belirten Dinçer, "İş Güvenliği kanun tasarısı hazırlıyoruz. Yönetmelik önümüzde, tekrar yenileyeceğiz. Yargı kararını nasıl aşabileceğimizi tartışıyoruz. Taslak halinde olduğu için içerisini anlatmayı erken buluyorum" dedi.
Son dönemlerde tartışılan istihdam politikaları ve işsizliği önleme stratejileri konularında yapılan çalışmalarda sona yaklaştıklarını belirten Dinçer, sözlerine şöyle devam etti: "İstihdam politikaları ve işsizliği önleme stratejileri ile ilgili çalışma yapıyoruz. Son günlerde tartışılan konu bu. Bu çalışmada sona doğru geldik. Haziran ayı içerisinde kamuoyu ile de paylaşacağız. İşsizlik bizim için önemli bir sorun. Bu sadece Zonguldak'ın meselesi değil. Tüm Türkiye'nin çok ciddi bir sorunu"

TIKANMIŞ VAZİYETTEYİZ
İşsizlik sorunun da statükocular ve meseleye tek perspektiften bakan insanlar nedeniyle çözümlenemediğini vurgulayan Dinçer, sözlerini şöyle sürdürdü:  "İşsizlik sorununu nasıl aşacağımıza dair de çalışmalarımız var. Orada da tıkanmış vaziyetteyiz. Statükoyu korumaya çalışmak, mevcut düşünce kanatlarımızın dışına çıkarak, meseleye bakmamak bizi sıkıntıya sokuyor. Türkiye'de öyle bir durum var ki, siyasetçi olduğumu unutuyor, bilim adamı olarak şaşkınlık içerisinde kalıyorum. Bana, 'işsizlik sorununu çöz' diyorlar. Peki, işsizlik sorununu çözebilmek için çok kötü olan Türkiye'deki çalışma hayatını esnetmemiz lazım. Giriş çıkışları, işçilik maliyetlerini, esnek çalışmayla ilgili düzenlemeleri, iki sefer gündeme getirdim. Özel istihdam bürolarına geçici iş ilişkisi düzenleme yetkisi verelim istedim.  Ama ikna edemedik, ne muhalefeti, ne de işçi sendikalarını. Benzeri ülkelerde yapılan araştırmalarda, bu tip yetkinin verilmesi, piyasayı daha esnek hale getiriyor, işsizliği önlemede yüzde 1.5 oranında önemli bir etkiye neden oluyor. Bu oranın ülkedeki istihdama yansıması aşağı yukarı 600 bin insanın iş bulması oluyor.  Türkiye'de üstelik buna benzer bir
sistem kayıt dışı olarak çalışıyor. Özellikle tarım işçiliğinde bu sistem var. Meyve, pamuk toplarken çavuşluk sistemi var.  Meyve toplayacaksanız, bir çavuşa gidiyorsunuz. Onun etrafında meyveyi yetiştiren 30 kişi oluyor. Siz bu 30 kişi ile görüşmüyorsunuz, çavuşla görüşüyorsunuz. Onunla pazarlık ediyorsunuz. Meyveleri toplayıp, geliyor. Ona parasını ödüyorsunuz. Onu sistemleştirelim. 'Hem bu işçilerin sosyal güvencesi olsun, hem de işçilerin hepsini kayıt altına alalım. Ayrıca resmi, sistematik bir çalışma üretelim' diye düşündük." 

SÖYLENEN DOĞRUDUR
Karar vericilerin siyasi, sosyal, ekonomi, hukuk ve beşeri gibi açılardan konuya baktıklarını anlatan Dinçer, şunları söyledi: "Eğer tek bir perspektiften bakıyorsanız veya tek faktöre dayalı  analiz ediyorsanız, bu söylenen doğrudur. Ama karar vericiler, tek faktöre dayalı olarak karar vermezler. Olayın bütünlüğüyle karar verirler. Karar vericiler, siyaseten bakarlar, sosyal olarak bakarlar, ekonomik olarak, hukuki ve beşeri olarak bakarlar. Böyle de bakmak zorundadırlar. Dolayısıyla tek baktığınızda bugün doğru söylüyorlar. Hakikaten kömür sektörünü biz hiç düşünmesek, elektrik sektörünü hiç düşünmesek, Zonguldak'ın geleceğini hiç düşünmesek, TTK'yı kapattığımızda masraf, çalışırken yaptığımız masraftan daha az olacaktır"

İŞÇİYE FEDAKARLIK!..
İktidarın TTK konusuna tek açıdan bakmadığını,  işveren, sendika ve işçilerin de tek perspektiften bakmamalarını isteyen Dinçer, konuşmasını şöyle sürdürdü: "İşçilerimiz, fedakarlık etseler, biraz daha düşük maaşa çalışsalar. İşverenlerimiz ise işçilerimizi daha iyi eğitseler ve gelirlerini artıracak hem teknolojik hem de beşeri programlar geliştirseler. İşçi sendikası işçileri eğitse ve sadece ücret sendikacılığı yapmasa. Buradaki kömürün maliyetlerini de hesap eden bir tarz içerisinde, teknolojinin de geliştirilmesi yönünde destek sağlayan tavır içerisinde olsa. Ve biz bir bütün olarak, burada etkin ve verimli bir yönetim gerçekleştirsek. Maliyetleri düşürmek üzere beraberce fedakarlık etsek, daha iyi olmaz mı? Hepimiz için fedakarlık etmeyi gerektiriyor. Sendika, işçi, işveren fedakarlık edecek. Daha fazla kömür çıkartsak ve çıkartığımız kömürü daha düşük maliyetle üretmeye çalışsak ve kurumu yaşatsak. Niye böyle bir  düşünce üzerinde niye hiç durmuyoruz? Bizim tek bir alternatifimiz yok ki. Bütün alternatifleri yan yana koymalıyız. Bu alternatifler içerisinde Zonguldak halkı olarak, fedakarlık etmemiz gerekiyorsa, edelim. Ortalama maaş olan 3 bin 500 TL, orada maaliyetleri yükseltiyorsa ve teknolojiyi geliştiremiyorsa, işçimiz neden fedakarlık etmiyor? Burada neden hala 10 yıllık teknoloji kullanılıyor? İş güvenliği açısından teknolojiyi geliştirmişiz ama, üretim coğrafya açısından istenilen teknoloji yok. Belki coğrafi koşullara göre, kendi teknolojimizi kendimiz yapabiliriz. İlla Almanya'dan teknoloji ithal etmek zorunda değiliz. Bu coğrafyaya uygun teknoloji geliştirebiliriz. Ar-Ge araştırması yapabiliriz." 

TTK'DA  AR-GE
TTK'da Arge araştırmaları ve yeni teknolojik yatırımlar için gelirin maliyetlerden müspet oranda fazla olması gerekiğini kaydeden Dinçer, sözlerini şöyle sürdürdü: "Burada sattığımız kömürden elde ettiğimiz gelirle, maliyetlerimiz arasında müspet bir fark olmalı, o farkı da Arge araştırmalarına, yeni teknolojik yatırımları yapacak bir güce ulaşmalıyız. Bu alternatifi hiç görmüyoruz. Sanki mecburen maliyetler yüksek olacak, mecburen verimlilik düşük olacak, mecburen devlet destekleyecek, bu şartlar içerisinde de ne kapatacağız, ne de böyle devam edecek' diye bakıyoruz. Bu iki alternatife de mahkum değiliz.Burada kim ne kadar fedakarlık yapacağını belirleyerek, bu sorunu çözebiliriz. Mesleki idare olarak, işçilerin, sendika ve işverenin yaptığı fedakarlığı göstererek, kamu idaresinin de vermesini istediği desteği söyleyebilirsiniz. Böyle öneriler getirebilirsiniz"

MADENCİLERİN İŞ BIRAKMA EYLEMİ 
Bakan Dinçer, madencilerin 1 saatlik iş bırakma eyleminin günah keçisi bulmak yerine işvereni işçiyi uyarmak amacı taşıdığı sürece karşı olmadığını ifade etti. Amacın siyasete dönüşmesinin yanlış olacağını ifade eden Dinçer, şunları söyledi: "Madencilerin iş bırakma eylemine ben çok da itiraz etmedim. Hukuki olmayabilir. Bu boyutu ile bakarak değerlendirmiyorum. Bu tür eylemler, günah keçisi bulmak, ona yüklemek kaygısı taşınmıyorsa sadece tüm toplumda, iş güvenliği konusuna dikkat çekmek, bu konuda vatandaşın bilinçlenmesini sağlamak, işvereni ikaz etmek, işçiye, 'bak yapacağın ihmal senin hayatınla neticeleniyor' diye göstermek amacıylaysa, bu yapılmalıdır. Genelde bir konuya dikkat çekecekse, toplumsal şuuru oluşturmak için bir adım olacaksa, yapılabilir. Ama başka bir maksatla yapılıyorsa, birini suçlamak niyetiyle, yahut da olaya hemen ön yargı ile teşhis koyup, onun üzerinden siyaset yapmak niyeti ile yapıyorlarsa bu yanlış olur."

TTK'NIN ZARARI  
TTK'nın bölgedeki insanlar için nasıl bir hayati fonksiyona sahip olduğunu bildiğini belirten Dinçer, kurumun gelir ve gider arasındaki dengesizliğine küreselleşen dünya koşullarının izin vermediğini söyledi. Kurumun veriminin artırılmasının mecburi olduğunu anlatan Dinçer, şöyle konuştu: "TTK, kamu desteğiyle ayakta duruyor. Bizim hükümetimiz, TTK'nın Zonguldak için anlamını biliyor. Buradaki insanlar için nasıl hayati bir fonksiyonu olduğunun farkındayız. Bakanlar Kurulu'nda da konuştuk. TTK, bugünkü rakamlarla 360 milyon TL'lik bir destekle ayakta duruyor. Özel sektörün işçilere, TTK'daki gibi yüksek maaş veremediğini söylüyoruz. İşveren ürettiği ürünü, piyasa fiyatlarından satmak zorundadır. O piyasa
fiyatından daha yükseğe mal ederse, ayakta kalamaz. Halbuki şimdi TTK, piyasa fiyatlarının çok üzerinde maliyetle kömür üretiyor. Bir günde işçilerimiz 75 TL yevmiye alıyor. Yani TTK'ya bir günlük maaliyetleri 165 TL. Ama ürettikleri kömür 100 TL. TTK'daki işçilerimiz bugün, ortalama 3 bin 300 TL civarında maaş, ikramiye ve diğer yardım parası alıyor. Böyle bakıldığında özel sektörün başka bir destek alma şansı olmayacağı nedeniyle ayakta kalma şansı yok. Öyleyse Türkiye'de ürettiğiniz bir ürünü, kendi ülkenizde, başka ülkenin ürettiği üründen daha uygun fiyatlara satamıyorsanız, 'o sektör yaşamıyor' demektir. Daha da iddialı bir şey, ürettiğiniz ürünü, uluslararası piyasada rekabetçi fiyattan sunamıyorsanız, o sektörde yaşayamazsınız. Çünkü, Türkiye ekonomik olarak, küreselleşti"

TÜRKİYE KÜRESEL BİR AKTÖR
Bakan Dinçer, konuşmasında Türkiye'nin gerek İMF gerek AB ülkeleri ve gerekse G-20 ülkeleri için önemli konumda olduğunu belirtirken, son 7 yıl içerisinde ülkenin hem ekonomik hem de siyasi aktör haline dönüştüğünü ifade etti. Kriz döneminde başarılı tedbirlerle AB ve G-20 ülkelerini yönlendirebilen ülke konumuna ulaşıldığını anlatan Dinçer, şunları söyledi: "Dikkat ederseniz, son 7 yıl gibi süre içerisinde, hem siyasi anlamda, hemde ekonomik anlamda, küresel bir aktör haline geldi. Biz hem İMF için hem de AB ekonomisi için hem de G20 ülkeleri ekonomileri için önemli bir ülke olarak biliniyoruz. Türk Başbakanı ile ekonomiden sorumlu bakanı, işadamları Yunanistan'a gitti. Türkiye'deki gelişmeler hakkında bilgi verdiler. Krizden çıkabilmelerinin yöntemlerini anlattılar. Dünya ekonomisinde Türkiye çok önemli bir noktada bulunuyor. Çalışma hayatı ile ilgili konularda da, son dönemlerde özellikle kriz döneminde aldığımız tedbirlerle G-20 ve AB ülkeleri ile yaptığımız yönlendirmelerle kapı, faal ülke haline geldik. Böyle bakıldığında artık biz sürekli aktörüz. Siyaseten de böyleyiz. Bunu sizler de görebilecek bir durumdasınız."

ÜRETİM MALİYETLERİ
İşletme öğreticisi ve eğitim uzmanı olduğunu hatırlatan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, piyasa fiyatlarının üstünde üretim maliyetleri olduğunu söyledi. Benzer bir durumun tek örneğinin Zonguldak olduğunu belirten Dinçer, sözlerine şöyle devam etti: "Bunun bir tek istisnası var, o da Zonguldak'ta. Kömür işletmeleri... Alternatif yatırım alanları açmadan, bunu hükümetin kapatması biraz haksızlık olur. TTK yönetiminin, Zonguldak halkının daha anlayışla karşılayarak, sendika ile iş birliği halinde, burada verimliliği artırarak, maliyetleri düşürerek, kömür üretmeleri uzun vadeli sürdürebilirliği sağlayacaktır. Ürettiğiniz miktar, ürettiğiniz maliyetten çok daha önemli olan, piyasa fiyatlarını revize edebilecek bir kapasiteye sahip olabilmektir. TTK bu anlamda da, varlığını korumalıdır. TTK olmazsa şayet, dışarıdan getireceğiniz kömürün fiyatı artacaktır. Çünkü fiyatı dengeleyecek, terazinin öbür kefesi boş kalacaktır."

ÇATES TEK OLARAK SATILABİLİR 
Bakan Dinçer, Çatalağzı Termik Santrali (ÇATES)'ni  bölgedeki işadamlarının ortak bir konsorsiyum kurup alma talebi üzerine, grup satışı yerine tek olarak satılabilmesi için çalışma yürütüldüğünü söyledi. Çates'in tek olarak özelleştirilmesinin bölgeye önemli bir yarar getimeyeceğini vurgulayan Bakan Dinçer, şöyle konuştu: "İster, Zonguldaklı işadamları bir araya gelerek, Çates'i alsın, isterse Türkiye'den yerli sermayesi, isterse yurt dışından yabancı sermaye alsın. O işletmenin sürdürebilir olması konusunda alacakları kararlar ve ortaya koydukları stratejiler, birbirinden farklı olmayacaktır. Ben bunu garanti ediyorum. Sebebi de, işletme sürdürülebilir ve rekabet edilebilir bir işletme ise hem onu alan işverenler, hem de oradaki işçiler, kendi çıkarlarını gerçekleştirir. Hakikaten iyi bir değer vererek, fabrikayı geliştirme şart ve taahhütlerini gerçekleştirerek, herhangi bir özel sektörün alma girişimi, tedirgin etmemelidir. Zonguldaklılar alırsa, 'hammaddeyi Zonguldak'tan alacaklar', varsayımı doğru değil. Sahip çıkacaklarını düşünüyorsanız, aldanıyorsunuz. Çünkü o işveren, oraya yatırım yaptığında rekabet edilebilir olmayı ve kazanç sağlamayı şiar edinecek. Zonguldaklı da olsa öyle olacak. Zonguldaklı alsa, çalıştıramasa, o işletme bütünüyle batsa, Zonguldak'ın hoşuna gider mi? Öyle ise onlar yaşamanın şartları ne ise onu yapacaklar. O açıdan bir farklılık olmayacağını hep birlikte görmeliyiz. Bu konuda kendi kendimizi avutmamalıyız."

ÇOK MEMNUN OLMAYIN
ÇATES'in muhtemelen tek olarak özelleştirileceğini belirten Bakan Dinçer, sözlerini şöyle sürdürdü: "Çates'in özelleştirilmesi konusu henüz hangi safhada, bilgim yok. Çates'i ayırarak, müstakilen satma konusunda bir ön hazırlık var. Muhtemelen Çates, tek ve ayrı olarak satılacak. Zonguldaklıların alması, halkı mutlu edecekse, hazırlıklar Çates'in ayrı satılması yönünde olduğunu yineleyebilirim. Ama ben bundan, 'çok memnun olmayın' diyorum. Ben bir işletme hocasıyım. Zonguldaklılar da alsa o işletme önce yaşamak zorunda. Şayet Çates özel sektörün eline geçerse, TTK'dan alacağı kömürlerin maliyeti yüksek olacağı için dışarıdan kömür ihraç edip hammaddelerini daha ucuza temin etme yoluna gider mi? Zaten şu an TTK'nın ürettiği kömürlerin piyasa fiyatlarında üretmediğini bildiğimiz halde onu destekliyoruz. Çates'i ve Eren Holding'in santralini düşünün. İkisinin ihtiyaç duyduğu kömür miktarının ne kadar olduğu konusunda bilginiz var mı? TTK bunların ihtiyacının tamamını üretemiyor. Zonguldak'ın liman kapasitesinin bunların ihtiyacını karşılayacak kadar yurt dışından ihracat yapmaya yeteceğini düşünüyor musunuz? Burada o kadar komplike, birbirinden çok farklı özellikleri yan yana koyup, düşünmemiz gerekiyor ki, Zonguldaklıların endişe edeceği hiç bir durum yok aslında. Bir işletmeci olarak söylüyorum. Bence orası özelleştirilse de TTK'dan kömür almaya devam edecek. Özel sektör tüm gücüyle kömür üretmeye ve oraya kömür vermeye çalışacak. Çünkü o pazar, kendisine yeni tedarikçiler, sağlayacaktır. Şayet Türkiye'de kömür üretilmezse, kömüre burada bir fiyat biçilmezse, bütünen ithalata dayalı bir pazar oluşturduğumuzda, inanın ithal kömür fiyatları, Türkiye'deki ürettiğiniz kömür maliyetlerinin çok daha üstüne çıkar ve daha maaliyetli olur. Yurt dışından gelecek olan kömür fiyatlarının düşük olmasının sebebi, Türkiye'de ürettiğimiz kömürdür. 
Bunu gözardı ederek, bir takım tedirginlikler duyuyorsanız, bu tedirginliğe gerek olmadığını söylüyorum. Firmalar, kendileri kömürü ithal etme çabası içerisine girebilirler ama o ayrı bir organizasyon ve ayrı bir işletmeciliktir. Elektrik üretmeye odaklanmış bir firma, kömür ithalatına ve kömür ithalatı ile ilgili organizasyona veya üretime yönelirse, buradaki işine odaklanıp, rekabet gücünü kaybedebilir."   

ZONGULDAK'A TEŞEKKÜR
Yaklaşık 10 gündür bölgede bulunması nedeniyle Zonguldak'a çok alıştığını ifade eden Bakan Dinçer, hem kamu idarecileri, sivil toplum örgütleri liderlerinin, sendikacıların, halkın sıcak yaklaşımı ve ilgisi nedeniyle Zonguldak'ta çalışmaktan sıkıntı duymadığını, yorgunluk hissetmediğini söyleyerek teşekkür etti.
Kayıp 2 madenciye ulaşılana kadar Zonguldak'ta kalacağını anlatan Dinçer, işçilerin bulunması halinde kentten ayrılacağını söyledi. Dinçer, ayrılığın zor olacağını ve veda vaktinde gözyaşı dökeceğini sözlerine ekledi.