CHP Zonguldak Milletvekili, Parti Meclisi Üyesi ve TBMM Adalet Komisyonu Üyesi Ali İhsan Köktürk, Ceza İnfaz Yasası'nın değiştirilmesine ilişkin teklifin Adalet Komisyonu'nda görüşülmesi sırasında Adalet Bakanı Sadullah Ergin'e hitaben yaptığı konuşmada, Uzun tutukluluklar açık bir insan hakkı ihlalidir. Adalet Komisyonu üyeleri olarak yapmamız gereken, adalet bakanlığının yapması gereken, açık insan hakkı ihlali oluşturan uzun tutukluluk sürelerinin önüne geçecek düzenlemeyi birlikte oluşturarak ve içeride bin günü aşan bir süre yatan milletvekillerimizin de parlamentoda çalışmalara katılmalarına olanak sağlayacak bir düzenlemeyi acilen ve ivedilikle Adalet Komisyonu'nun gündemine getirmek olmalıdır dedi. Milletvekili Ali İhsan Köktürk,
konuşmasında, şunları söyledi;

TUTUKLULAR CENAZELERİNE KATILABİLMELİ
Gerçekten önemli, ancak sorunu temelden çözmeyen iki yasa önerisini, yasa teklifini Adalet Komisyonu'nda görüşüyoruz. Hepimizin kabul edebileceği üzere, tutukluların ölüm veya sair nedenlerle cezaevlerinden izinli olarak çıkabilmeleri ve yakınlarının cenazelerine katılabilmeleri, hasta yakınlarıyla görüşebilmeleri insani bir davranıştır. Bu konuda herhangi bir çekincemiz yoktur. Cumhuriyet Halk Partisi olarak da bunun makul bir davranış olduğunu kabul ediyoruz. Ancak, bizim buradaki itirazımız ve çekincemiz aslında Adalet Bakanlığı'nın ve iktidar partisinin sorunu kökten çözmeye yönelik olmayan, sadece durumu meşrulaştırmaya yönelik geride güt
tüğü amaçlardır.

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ'NE BASMA KALIP CEVAP VERİLİYOR
Sayın Başkan, 2009 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde bir pilot dava görülüyor. Bu davayı hukukçularımız, Sayın Adalet Bakanı, Sayın Adalet Komisyonu Başkanı olarak, Adalet Komisyonu'ndaki üyeler olarak hepimiz biliyoruz. Bu davada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 'Türkiye'deki tutukluluk kararları basmakalıp gerekçelerle verilmektedir, bu durum Türkiye'de sistematik bir soruna dönüşmüştür' kararına varıyor. Yani Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 2009 yılında bakmış olduğu bir pilot davada sorunun Türkiye'de sistematik hâline geldiğini ve tutukluluk kararlarının basmakalıp gerekçelerle verildiğini çok açık bir şekilde deklare ediyor ve hüküm altına alıyor. 2009 yılından bu yana da, yani geçtiğimiz, geride bıraktığımız yılın on ikinci ayına kadar da,yaklaşık 436 kez, Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde bu tutukluluk kararları nedeniyle mahkûm oluyor. Bakın, bu mahkûmiyet kararlarının gerekçesi hep aynı. Mahkûmiyet kararlarının gerekçesinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 'Yargılamada makul süre aşılmıştır, uzun tutukluluk süreleri ceza yerine geçmektedir. Bu durum açıkça bir insan hakları ihlali oluşturmaktadır'
diyor.

UZUN TUTUKLULUKLAR CEZA YERİNE GEÇİYOR
Yani Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 436 kez vermiş olduğu kararda açıkça yargılamada makul sürenin aşıldığını, uzun tutukluluk sürelerinin âdeta ceza yerine geçtiğini ve bunun temel bir insan hakkı ihlali yarattığını açıkça söylüyor. Şimdi, biz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin vermiş olduğu bu müteaddit kararlara rağmen, yani dört yüzleri, beş yüzleri bulan bu kararlarına rağmen ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin bu uzun tutukluluk sürelerinin açık bir insan hakkı ihlali yarattığı görüşüne rağmen, bu konuda herhangi bir çalışma yapmıyoruz. Maalesef Adalet Bakanlığı sorunun özünü çözmeyi bir kenara bırakıp sorunun etrafından dolaşmayı ve kamuoyunu tatmin edecek, mevcut durumu meşrulaştıracak bir anlayışla hareket etmeyi tercih ediyor.Bu sadece Adalet Bakanlığı'nda yok, aynı zamanda iktidar partisine hâkim olan anlayışta var. Bu sorun gündeme getirildiğinde hep geçmişe atıfta bulunarak, geçmişten örnekler verilerek bugünkü sorumluluğun dışına çıkılmaya çalışılıyor Adalet Bakanlığı tarafından. Oysaki Adalet Bakanlığı'nın temel görevi, temsil ettiği makamın temel sorumluluğu bu ülkede şu anda görevde yaptığı süre içerisinde adaletin tecellisi için gereken düzenlemeleri yaşama geçirmek olmalıdır. Ancak Adalet Bakanlığı tamamen bu anlayıştan sıyrılarak, iktidar partisine de hâkim olan genel bir anlayışla âdeta bir rövanş alma anlayışıyla hareket ediyor.

İNSAN HAKLARI İHLALLERİ ORTADAN KALDIRILMALI
Dolayısıyla biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu yasayı makul sürelerle kabul ediyoruz, ancak bu düzenlemenin aslında var olan temel sorunu çözmek için yeterli olmadığını, amacın aslında insan hakları ihlallerini ortadan kaldırmak olmadığını burada açıkça belirmek istiyoruz. Burada Adalet Bakanlığı'nın ve iktidar partisinin anlayışı var olan insan hakları ihlalini ortadan kaldırmak değildir, tam tersine var olan insan hakları ihlalini ufak tefek rötuşlarla meşrulaştırma çabasıdır. Bunu burada Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak kınadığımızı açıkça ifade ediyorum. Hepimizin Adalet Komisyonu üyeleri olarak yapması gereken, Adalet Bakanlığı'nın yapması gereken açık insan hakkı ihlali oluşturan uzun tutukluluk sürelerinin önüne geçecek düzenlemeyi birlikte oluşturarak ve içeride bin günü aşan bir süre yatan milletvekillerimizin de Parlamentoda çalışmalara katılmalarına olanak sağlayacak bir düzenlemeye acilen ve ivedilikle Adalet Komisyonu'nun gündemine getirmek olmalıdır. Bunun dışında diğer bir teklif hükümlülerin avukatlarıyla görüşme yasağı. Şimdi, Sayın Başkan, Sayın Bakan; hepimizin tabii ki temel anlayışı terörün önlenmesidir. Terör örgütü liderlerinin cezaevinden göndermiş oldukları mesajlarla terör örgütünü kontrol etme ve yönlendirme çabalarının önüne geçilmesidir. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak buna herhangi bir itirazımız ve çekincemiz yok. Ancak burada da sanki Terörün Finansmanının Önlenmesi Yasa Tasarısı'nda olduğu gibi, Devlet Sırrı Yasa Tasarısı'nda olduğu gibi görünen amacın dışında, aslında demokratik olmayan ve başka konulara teşmil edebilme anlayışıyla hazırlanan bir tasarı acaba Adalet Komisyonu gündemine getirilmiş midir
kaygısını yaşıyoruz.

TERÖR ÖRGÜTÜNÜN BAŞIYLA GÖRÜŞMEYE ANLAM VEREMİYORUZ
Zaten geçtiğimiz biliyorsunuz aylarda basına yansıdı, Sayın Başbakan da deklare etti. Terör örgütü lideriyle, malum terör örgütü lideriyle devletin görüştüğünü, malum terör örgütü liderinin vermiş olduğu, örgüte vermiş olduğu mesajlarla terörün önüne geçilmeye çalışıldığını ve bunun da meşru bir davranış olduğunu Sayın Başbakan ifade etti. Yani şimdi devlet bir taraftan terör örgütü lideriyle görüşmeyi kabul edecek, bir taraftan terör örgütlerinin görüşmeleri sonucunda vermiş oldukları mesajlarla terörün önüne geçmeye ve terörün önlenmesine katkı sağlamaya çalışacak yani devlet bir şekilde terör örgütlerini bu mesajlaşmaya açıkça teşvik edecek ama diğer taraftan da bugün getirilen tasarıyla, 'Biz terör örgütüyle mesajlaşılmasının önüne geçmek istiyoruz' gibi bir mantaliteyle Adalet Komisyonu'nun önüne gelecek. Dolayısıyla bu süreç göz önünde tutulduğunda biz acaba arkada hangi amaçlar var? Dediğim gibi az önceki tasarı bahsettiğim Devlet Sırrı Yasa Tasarısı'nda olduğunda gibi, arabuluculukta olduğu gibi, Terörün Finansmanının Önlenmesi Yasa Tasarılarında olduğu gibi acaba hükümetin gerideki asıl amacı nedir? Bu amaçlar hukuk devletinin ilke ve temelleriyle bağdaşmakta mıdır? Bunun ciddi kaygılarını yaşamıyor değiliz. Bu çekincelerimizi de burada ifade etmek istiyorum. Sonuç olarak Cumhuriyet Halk Partisi olarak şunu söylüyoruz: Terörün önlenmesi. Terör örgütü liderinin vermiş olduğu mesajlarla terörü bu ülkede azdırmasını hiçbirimiz tasvip etmiyoruz, ancak devletin, hükümetin siyasal liderinin geçmiş dönemdeki yaptığı açıklamalarla bunlar birlikte değerlendirildiğinde acaba burada daha başka amaçlar mı var, başka hükümlüler için başka hedefler mi güdülüyor kaygısını da burada dile getiriyo
rum. sözleri ile değerlendirmede bulundu.