Muslu Belediye Başkanı Sabahattin Adıyaman, 2 Temmuz Sivas Katliamının 20. Yılı nedeniyle ilgili açıklama yaptı.
Adıyaman , 2 Temmuz 1993'te, köklerini kendilerini besleyen emperyalizmin 'şeriat' denilen kanlı potasına salmış gericilik Sivas'ta, Madımak Oteli'nde 37 insanımızı diri diri yakmıştı dedi.
Açıklama şu şekilde:
Sivas katliamının zaman aşımının gölgesinde 19. yılını geride bırakıp 20. yılına girdiği, 20. yüzyılda ulusumuzun yüzünü kızartan, çağdaş Türkiye'nin çağdışı kalmış insanlarının yarattığı utanç verici ve yakıcı bir olayın yıldönümündeyiz. 2 Temmuz 1993'te, köklerini kendilerini besleyen emperyalizmin 'şeriat' denilen kanlı potasına salmış gericilik Sivas'ta, Madımak Oteli'nde 37 insanımızı diri diri yakmıştı.
Bir ulusu yıkmak için önce onun değerlerini yıkmak gerektiğini çok iyi bilen ve bu işte ustalaşmış olan emperyalizm, o ulus içinde kullanabileceği, işbirliği yapabileceği unsurları her zaman bulur, bulamazsa yaratır. Emperyalizmi verdikleri ulusal savaşlarla, yaptıkları devrimlerle ülke dışına atmış olan ulusların, savaş ya da devrim sonrası iç sorunlarına yoğunlaşmaları, emperyalizmin ülke içindeki varlığını sürdürme kararlılığının unutulmasına yol açtığı tarihsel bir gerçektir. Bu tarihsel gerçeği kavrayamamış yöneticilerin, emperyalizmin bu yüzünü gözden kaçırmalarının ya da yaratılan emperyalizm karşıtı rejimin emperyalizmden güçlü olduğu yanılgısına düşmelerinin acı sonuçları henüz tarih bile olmamış olaylarca onlarca kez kanıtlanmıştır ve kanıtlanmaktadır.
Ülkemizde, Ulusal Kurtuluş Savaşımızın zaferle, bu zaferin de Cumhuriyet'le taçlandırılmasıyla önünün tıkandığı sanılan bu yol, 1945'ler dünyasının özel koşullarında yeniden açılmış, 1950'lerde alabildiğine güçlendirilmiş, 1980'lerden sonra uygulaya konulmuş, 2 Temmuz 1993'te zehirli meyvesini vermiştir. 1945'lerdeki masum ve belki de zorunlu gerekçelerle açılan bu yolun yolcuları, 1950'lerde 'siz isterseniz hilafeti bile getirirsiniz' söylemi ve 'ezanın Arapçalaştırılması' ve 'Cumhuriyetin koyu düşmanı, kerameti kendinden menkul, emperyalizmin yarattığı bir şıh bozuntusunun itibarlandırılması' eylemleriyle cesaretlendirilmiş, 1970'lerde 'iktidar deneyimleriyle' önleri açılmış 1980 darbesiyle 'resmileştirilmiş', 1993'te, hem de laik Cumhuriyetin kurulduğu Sivas'ta 'Cumhuriyet burada kuruldu, burada yıkılacak!' sloganlarıyla – kendi deyimleriyle – 'kıyam' etmişler, 1990'lar boyunca seri cinayetleriyle neler yapabileceklerini, ne kadar cani olabileceklerini topluma kanıtlamışlar, 'laiklik de neymiş? Halk istemiyorsa kalkacak elbet', 'hem laik hem Müslüman olunmaz, ya laik olacaksın ya Müslüman!', 'laik Cumhuriyetin sonu geldi', söylemleriyle de 2000'lerde 'iktidar' olmuşlardır.
2 Temmuz 1993'te yarattıkları şok ne yazık ki yeterince uyarıcı ve uyandırıcı olamamış, ülkeyi yönetenler ne yazık ki 1930'larda gösterilen sert tepkinin yanına bile yaklaşamayacak gerekli karşı duruşu göster(e)meyerek adeta bu şoku yaratanları ödüllendirmiş, cesaretlendirmişlerdir.
2 Temmuz 1993'te Sivas'ta sadece 37 insanımız yakılmamıştır. Orada, Cumhuriyet'in en önemli kazanımlarından biri olan 'inanç özgürlüğü' de yok edilmiş,  emperyalizme direnmenin bedelinin ne olabileceği topluma gösterilmiştir. Bunun yanında topluma gösterilen bir başka yön de emperyalizmle işbirliğinin ödülünün ne olacağıdır ve asıl korkutucu olan da budur.
Türk ulusu emperyalizme direnmenin bedelinin ne olabileceğini işgal yıllarında ve Kurtuluş savaşı yıllarında birebir yaşamıştır. Bedelinin ölüm, yıkım, kan, can, acı ve gözyaşı olabileceğini bilerek, bağımsızlığına ve özgürlüğüne olan tutkusuyla, her bedeli göze alarak işbirlikçilere rağmen direnmesini olanaklı kılmış, bu direncinin onurlu ve tatlı meyvesini elde etmeyi bilmiştir. Bu savaş boyunca yaşanan her acı bu direnci pekiştirmiş, sağlamlaştırmış, direnci inanca, inancı bilince dönüştürmüştür.
2 Temmuz 1993 de, Cumhuriyeti savunma azim ve kararlılığında olanlarda aynı etkiyi yaratmıştır. 2 Temmuz 1993'ten sonra Cumhuriyeti savunanların, 2 Temmuz'un şeriatçılığın, gericiliğin emperyalizmin bin bir suratından sadece biri olduğunu bilenlerin Cumhuriyete olan bağlılık ve inançları daha da artmıştır. Türk ulusunun, Cumhuriyetimizin kurucusu, büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün bir ulus için en büyük tehlike gördüğü 'aymazlık, tehlikenin farkında olamamak ya da tehlikeyi küçümsemek' hastalığından kurtulacağına, bir daha 2 Temmuzlar yaşanmasına fırsat vermeyeceğine olan inancımızla, 2 Temmuz 1993'te yakılan tüm insanlarımızı saygı, sevgi, özlemle anarak acılarını yüreğimizde tutuyor; intikamımızı ülke ve ulusumuzu Atatürk İlke ve Devrimlerinin ışıklı yolunda çağdaş uygarlığın daha da ilerisine geçirmek için daha çok çalışarak alacağımıza inanıyor, bu inancımızı kamuoyu ile paylaşıyoruz.