Eğitim İş Yönetim Kurulu, yeni eğitim sistemi ile Cumhuriyet'in en köklü kurumlarında biri olan Milli Eğitim Bakanlığı'nın Cumhuriyeti ve Atatürk'ü tasfiye aracı haline getirdiğini, Atatürk ve laikliğin örgün eğitimden atıldığını söyledi.

 

 

İlköğretimde 30 saat olan haftalık ders sayısının 5. ve 6. sınıflarda 36, 7 ve 8. sınıflarda 37 saate çıkarıldığı, buna göre  7, 8. sınıf öğrencileri haftanın üç gününde 7, iki gününde ise 8 saat ders göreceğine dikkat çeken Eğitim İş Yönetim Kurulu, 5. ve 6. sınıflar ise haftanın dört gününde 7, bir gününde ise 8 saat ders işleyecektir. İkili eğitim yapan okullar bu ders yükünü kaldıramayacak, sabahçı çocuklar çok erken saatlerde derse başlayacak, öğlenci çocuklar ise çok geç saatlerde çıkacaktır dedi.

 

 

Yeni eğitim ve öğretim yılının var olan sorunların yanı sıra yeni sorunlarla da girildiğini açıklayan Eğitim-İş Sendikası Zonguldak İş Yönetim Kurulu, yeni 4+4+4 sisteminin uygulamaya konulması ile birlikte içinden çıkılamaz bir hale geldiğini duyurdu. Yeni sistemin bilim insanlarının ve eğitim örgütlerinin uyarılarının dikkate alınmadan, yeterli hazırlıklar alt yapı çalışmaları tamamlanmadan uygulamaya geçildiğini belirten Eğitim İş Sendikası Yönetim Kurulu yaptığı yazılı açıklamasında, ileri sürülen bütün itirazların AKP hükümetince yok sayılması ve tamamen ideolojik hedefler doğrultusunda hareket edilmesi, yeni eğitim sisteminin uygulaması aşamasında birçok sorunu da beraberinde getirdiğini söyledi.

 

AKP'NİN KURUCULARI EMPOZE EDİLDİ

4+4+4 eğitim sistemi ile 8 yıllık temel eğitim 4 yıla indirilmiş, kız çocuklarının, yoksul çocukların, köy çocuklarının ve engelli çocukların üst öğrenime devam etme olanakları ortadan kaldırılmıştır. Uygulama, çocuk işçiliğini, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ve ayrımcılığı, sınıfsal ayrışmayı, köy-kent kutuplaşmasını teşvik etmekte, çocukların toplumsallaşarak gelişiminin önünü kapatmaktadır. 2012-2013 Eğitim-Öğretim Yılı'nda 4+4+4 eğitim uygulamasının en çok eleştiri alan yönü, çocukların okula başlama yaşının 72 aydan 60 aya indirilmesidir. Bu eğitim sistemiyle: Cumhuriyet'in en köklü kurumlardan biri olan Milli Eğitim Bakanlığı, Cumhuriyetin ve Atatürk'ü tasfiye aracı haline getirilmiştir. Atatürk ve laiklik örgün eğitimden atıldı. Milli Eğitim amaçlarından ve ders kitaplarından Atatürk ilke ve inkılapları çıkartılmıştır. Bunun yerini AKP kurucuları empoze edilmektedir. Eğitim öğretimin ilk günlerinde, öğrenci masalarına ve ders kitapları poşetlerinin içine, bazı ders kitapları ve MEB dergilerinin içlerine AKP kurucularının resimleri öğretmen hasmı olan Ömer Dinçer'in resimleri  doldurulmuştur. Dünyanın saygıyla benimsediği ve taktir ettiği büyük devrimciyi yok etmekle uğraşılıyor. Büyük devrimcinin en büyük suçu  milletimize özgürlük, bağımsızlık, kimlik, kişilik,onur, gurur, şeref ve yurt kazandırmasıdır. Bu özgürlükler Türk Toplumuna fazla gelmiştir. Nankörlüğün  kare ası buna derler misali, Atatürk'e laik bir toplum olmadığımız  bu yapılanları gördükçe  bir kez  daha ortaya çıkmıştır.

 

OKUL ÖNCESİ EĞİTİM YOK SAYILDI

Zorunlu ilköğretime başlama yaşının bir yıl erkene alınması ve bunun sonucu olarak okulöncesi eğitimin zorunlu eğitimin dışına çıkarılması çocuğun gelişim ve eğitimine ilişkin bilimsel verilere uygun değildir.  MEB'in 2010-2014 Stratejik Planı'nda hedef, Okul öncesi eğitimde % 33 olan net okullaşma oranını dezavantajlı çocukları gözeterek plan dönemi sonuna kadar % 70'in üstüne çıkarmak şeklinde belirlenmesine rağmen, yapılan yasal değişliklerle okul öncesi eğitim yok sayılmıştır. Açıklanan müfredat programına göre dört yıllık ilk bölüm fiili olarak üç yıla indirilmiş olmaktadır.

KALABALIK SINIFLARDA RİSKE ATILMAKTA

Anaokuluna gitmeden ilköğretime başlayacak olan çocuklar yeterli bilişsel, duygusal, sosyal ve fiziksel gelişimi sağlayamadığından ilköğretimde sunulan becerileri edinemezler. Bu yaş çocuklarının önemli bir bölümünün henüz tuvalet alışkanlığı kazanmamış, kural algısı oluşmamış, kalem tutma becerisi edinmemiş, oyun çağındaki çocuklardan oluştuğunu defalarca belirttik. Ancak, eğitim uzmanlarının, bilim insanlarının ve sendikaların bu yöndeki uyarılarına kulak tıkayan Milli Eğitim Bakanlığı, 66-71 aylık 600 bin çocuğu otomatik olarak ilkokula kaydetmiştir. Böylece çocuklarımız, renkli ve eğlenceli anaokulu yerine yoğun müfredatlı, kalabalık sınıflara mahkûm edilmektedir. Ayrıca Bakanlık, okulların fiziki yapılarında ve müfredat programlarında hiçbir hazırlık yapmadan uygulamayı başlatmıştır. Okulların fiziki koşulları; merdivenleri, tuvaletleri, lavaboları, sıraları ve tahtaları 5 yaş çocuğu için uygun hale getirilmemiştir. 66 aylık çocukların başladığı uyum eğitiminin ilk gününde okullarda yaşananlar bütün bir yılın öğrenciler, veliler ve öğretmenler için sıkıntılı geçeceğini ortaya koymuştur. Öte yandan bu yıl, farklı fiziki ve zihinsel gelişimdeki üç farklı yaş grubu öğrenci aynı sınıflara kaydedilmiştir. İlk ve ortaokullar, farklı yaş gruplarındaki çocukların bir arada bulunmaması gerekçesiyle ayrılırken, 5,6,7 yaşlarındaki çocuklarımızın aynı sınıflarda okutulması ilginçtir.
Okula başlama yaşının bir yıl öne çekilmesi ile 2012-2013 eğitim öğretim yılında 1. sınıfa başlayacak çocukların sayısı da ikiye katlandı. Derslik açığı sorunu giderilememişken, yeni sistemle sınıf mevcutları bazı okullarda 70-80'e çıkmıştır. Bu kadar kalabalık sınıflarda, sağlıklı bir eğitim sürecinin yürütülmesi mümkün değildir.

 

KOCAMAN BİR YALANDIR

Yeni sistemde ilköğretimin ikinci kademesinde okul türlerinin çeşitlenmesi beklenirken, amacın yalnızca İmam-Hatip ortaokullarının açılması olduğu anlaşılmıştır. Yayınlanan genelge ve yönetmeliklerde, imam hatip dışındaki meslek liselerinin orta kısımlarının açılması ile ilgili hiçbir şekilde söz edilmemektedir. Yine yayınlanan ilkokul ve ortaokullar ders çizelgesinden de anlaşılacağı gibi meslek denilince Milli Eğitim Bakanlığı'nın aklına yalnızca imamlık gelmektedir. Eğitim Bilimleri açısından bir öğrencinin kendini objektif olarak tanıması, sahip olduğu potansiyeli açığa çıkararak kendini gerçekleştirmesi ve ussal mesleki kararını temel eğitim içerisinde (5-13 yaşına kadar geçen sürede) vermesi olanaklı değildir. Bilimsel araştırmalar, ergenlerde duygusal dayanaklı karar verme, sürekli değişen kararlar konusunda 17-18 yaşlarında durulmaya başlandığı, davranışlarında gerçekçi, bilimsel olmasının ve kararlılık göstermesinin bu dönemde başladığını saptamaktadır. Bu durum bize mesleki yönlendirmenin orta öğretimin (lise) son yıllarına doğru yapılmasının doğru ve bilimsel olacağını göstermektedir. Avrupa ve gelişmiş ülkelerde mesleki yönlendirmenin ortaöğretimin son yıllarında yapılması bu nedenle bir rastlantı değildir. Ayrıca, kademeler arası geçişte belirsizliklerin olması, birinci kademeden sonra da bir seçme ve yerleştirme sınavının da yapılacağı anlamına gelmektedir. Böylece çocuklarımız sınav kaygısını daha erken yaşlarda yaşayacaklar ve bu sınava hazırlanmak için dershanelerle daha erken tanışacaklardır. Sınavların, çocuklarımızın ruh sağlığı üzerinde yarattığı olumsuz etkiler giderek artacaktır.

ÖĞRETİM BİRLİĞİ PARÇALANMAKTA

Yapılan değişim ilköğretim kurumlarını ilkokul, ortaokul ve imam-hatip ortaokulu olarak tanımlamaktadır. Bu durumda 8 yıllık kesintisiz eğitimle tek bir kurum olarak bütünleştirilen ilköğretim kurumları, ilkokul, ortaokul ve imam-hatip ortaokulu biçiminde dağıtılmıştır. Gereksinim olduğu konusunda somut bir veri olmadığı halde İHO'ların kurulmasına öncelik verilmesi, cumhuriyet eğitiminin temelini oluşturan öğretim birliğini ortadan kaldırmıştır. AKP, yandaş Milli Eğitim Müdürleri aracılığıyla İHO'lara velileri ve öğrencileri özendirmek için promosyon kampanyaları da başlatmıştır.
9 yaşında, iyiyi kötüyü, doğruyu, yanlışı ayırma gücüne sahip olmayan, dolayısıyla tercih seçeneği olamayacak çocuklar, ailesinin etkisinde kalarak, belirli bir mesleği yapmaya yani imam ve hatip olmaya zorlanacaktır. Diğer yandan, İlköğretim Kurumları Yönetmeliği'nde yapılan bir değişiklik ile ilkokulu bitirip imam hatip ortaokuluna giden bir öğrenci, bir yıl boyunca hafızlık kursuna devam etmesi durumunda, bu sürenin zorunlu eğitim kapsamında değerlendirileceği ve bu bir yıllık sürenin öğretim hayatında bir kayıp meydana getirmemesi için o sınıfa ilişkin derslerin tamamlattırılması için okul müdürlerinin gerekli önlemi alacağı hükmü getirilmiştir. Böylece henüz 9-10 yaşındaki çocukların beyinleri tarikat-cemaat yurtlarında yıkanacak, Başbakan'ın da sözünü ettiği dindar(dinci) ve kindar gençlik yetiştirilecektir.

TÜRBAN TÜM OKULLARA GİRECEKTİR

Yeni sistemde 1. ve 5. sınıfa başlayan öğrenciler yeni ders çizelgesine göre eğitim görecek. Seçmeli dersler ortaokul 5-8. sınıflarda alınabilecek ve her sınıfta haftada en fazla 8'er saat ders seçilebilecek. Öğrencilerin, yöneticiler tarafından Din, Ahlak ve Değerler alanındaki toplam 6 saatlik derslere yönlendirileceği muhakkaktır. 2 saat de zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi alacak olan öğrenci, toplamda 8 saat, din alanıyla ilgili ders görmüş olacaktır. Programa din içerikli derslerin girmesi, bu dersin tüm ortaokullar ile ortaöğretim kurumlarında yer alması, beraberinde tüm bu okullarda önceleri bu derslerde olmak üzere öğrencilerin türban ile derslere girmelerini getirecek ve dolayısıyla tüm okullar zaman içerisinde imam-hatipleşme süreciyle karşı karşıya kalacaktır. Bu durumda güncel politik alanda kullanılacak ve yeni mağduriyet oyunlarının yaşanacağı politik bir süreç yaratılarak toplumun belli siyasi kanallara yönlendirilmesi sağlanacaktır.. Bu gelişim zaman içerisinde bizi, başta tüm kamu kurumlarında çalışan personelin türban giymesiyle başlayan, zamanla devletin hızla dinselleşmesi gibi bir sürecin yaşanmasına sürükleyecektir.


ÖĞRENCİLER KALDIRAMAZ

İlköğretimde 30 saat olan haftalık ders sayısı, 5. ve 6. sınıflarda 36, 7. ve 8. sınıflarda 37 saate çıkarılmıştır. Buna göre  7, 8. sınıf öğrencileri haftanın üç gününde 7, iki gününde ise 8 saat ders görecektir. 5. ve 6. sınıflar ise haftanın dört gününde 7, bir gününde ise 8 saat ders işleyecektir.  İkili eğitim yapan okullar bu ders yükünü kaldıramayacak, sabahçı çocuklar çok erken saatlerde derse başlayacak, öğlenci çocuklar ise çok geç saatlerde çıkacaktır. Her dersin 40 dakika olduğu ve iki ders arasında en az 10 dk. teneffüs süresi olduğu, beslenme teneffüsünün 20 dakikadan az olamayacağı, sabahçı grubun okulu boşaltması, öğlenci grubun girmesi için 20 dk. süre gerektiği de dikkate aldığında birinci dersin, güneş doğmadan 5.40'ta başlaması gerekecek. Öğlenciler ise 19.20'ye, yani güneş battıktan sonraya, kadar ders görmek zorunda kalacaktır. Kışın eve yürüyerek gidip gelen öğrenciler düşünüldüğünde sabahın karanlığında okula gelen ya da akşamın karanlığında çıkacak çocukların durumu göz ardı edilmiştir.

SORUNLARA ÇÖZÜM GETİRELEMEDİ

Bütün bunların yanı sıra eğitimin ve eğitim çalışanlarının var olan sorunları yine devam etmektedir. Özür grubu atamaların yılda bir defaya mahsus yapılması ve sağlık ve özür gurubu atamaların bunların dışında tutulması; eğitim çalışanlarına reva görüler yoksulluk sınırı altındaki ücretler; Eğitim sistemimizin atardamarları olan öğretmenlerimize yönelik küçük düşürücü söz ve davranışlar; ek ders uygulamasında yaşanan haksızlıklar; okullarımızın fiziki olarak yetersiz oluşu ve özellikle bu yeni yasayla eğitim sistemine katılan yaklaşık 350 bin yeni öğrencinin yaratacağı kalabalık sınıflar; ödenek ayrılmayan ve nerdeyse ne haliniz varsa görün denilen okul yöneticileri; yandaş kayırmaları. Ataması yapılmayan binlerce öğretmen adayı sokaklarda gezmekte, ama ücretli öğretmen uygulaması da devam etmektedir.

YOL GEÇEN HANINA DÖNÜŞTÜ

Cumhuriyetten bu tarafa milli eğitime yön veren, milli eğitimle ilgili programların oluşturulması, yayınların, ders kitaplarının incelenip değerlendirilmesi konularında etkin olan Talim Terbiye Kurulu, kadrolaşma hareketiyle milli eğitimi özelleştirme ve dinselleştirme aracı haline getirilmiştir. Bakanlık, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı Yönetmeliği ile Ders Kitapları Yönetmeliği'nde yaptığı değişikliklerle, Atatürk ve laiklik karşıtı olduğunu bir kez daha tescillemiştir. Artık ders kitapları hazırlanırken, Atatürk ilke ve inkılaplarına; laik, sosyal hukuk devletine uygun olma kriteri aranmayacak. Burada temel amaç; Türk ulusuna Atatürk'ü unutturarak, ulusal kimliği yok etmektir. Yaşanan sivil anayasa tartışmalarını da düşünürsek, bu değişikliklerle Türkiye'nin etnik ve dini temelde bölünmesine zemin hazırlanmaktadır. Hiç kuşkusuz yeni yönetmeliklerle yapılan değişiklikler, anayasal bir suçtur.


ÜNİVERSİTELERİN DURUMU

Üniversite özerkliğinin başında Demoklesin kılıcı gibi duran YÖK iktidarın çiftliği durumuna getirilmiştir. Yaptığı uygulamalarla üniversiteleri bilim üreten kurumlar değil, yandaş yetiştiren kurumlar haline getirmiştir. Yandaş olmayanların üniversitelerde bilim üretmeleri nerdeyse imkânsız hale gelmiştir. YÖK, bilim insanlarının sorunlarını çözmediği gibi pek çok bilim insanı YÖK'ten dolayı ciddi sorunlar yaşamaktadır. Rektör atamalarında, TÜBİTAK ve TÜBA gibi kurumlarda da iktidar yandaşı bir yapılanma yaşanmakta, iktidara uyum sağlamayanlar tasfiye edilmektedirler. Kısaca bilimin kolu bacağı YÖK eliyle bizzat siyasal iktidar tarafından budanmaktadır. Eğitim-İş olarak bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da eğitimin ve eğitim çalışanlarının sorunlarının takipçisi olacağımızı, haksızlığa uğrayan tüm eğitim çalışanlarının yanında olacağımızın bir kez daha altını çizmek istiyoruz.