*Babam maden ocağında başçavuş olduğundan Ereğli Kömürleri İşletmesi’nin (EKİ) Kandilli’deki Rat Evleri lojmanlarında oturur ve bu kurumun özel okulunda ücretsiz okurduk. Yaz tatillerinde ise evli evine köylü köyüne. Maden ocağına uzaktan gelenler ‘Almanya’dan gelmişler’ gibi karşılandıkları memleketlerine, bizler de Ormanlı’daki (Başverencuma) baba toprağı Sinitli Köyü’ne (Şimdi mahalle) giderdik.

Köye gidip gelmek öyle kolay değil. Ereğli ve Alaplı bölgesi istikametine çalışan EKİ servisleri ilaç gibiydi. Biz de, madencileri ocağa götürüp getiren EKİ’nin kamyondan bozma paso arabalarıyla  Kızılcapınar’a kadar gider ve  orada kamyondan inip köylerimize yaya olarak gidebilirdik.   

Kandilli’de 92 olarak bilinen mevkiden kalkan paso arabalarına binip yola çıkıldığında geldiğimiz Delihakkı ve Subaşı bölgelerinin o eşsiz görüntülerini dün gibi hatırlarım hep. Her yer ay çiçeği ekiliydi. Yeşil saplarının üzerindeki o sarı sarı kafalarıyla dünyamızı renklendirirlerdi ay çiçekleri. O muhteşem görüntüler asla unutulmaz!  Ve de dere boyları tuğla ocakları ile dolu olurdu o bölgelerde.

Yaz tatilleri; öküz arabası, öküzlerin koşulduğu karasaban ve düven (döğen) peşinde koşma ile ekin biçme zamanlarıydı bizim için. Karakavuz Köyü yönünden akıp gelen derenin bizim köydeki at gölü mevkisinde yıkanmak, taş altlarından elimizle balık tutmak, ailelerin toplanıp koca koca kazanlarda çamaşır kaynatıp kül ile çamaşırlarını taşlara vura vura yıkamasına katılıp bir işe yaramak unutulur mu? O küçüklük anılarımda büyük bir sel yaşamıştık. O felakette bize ait olan Kaşaltı denilen bölgenin toprağıyla ve meyve ağaçlarıyla birlikte sürüklenip gittiğini görmüştüm. Selde kışlık odun toplamak için nasıl da büyük cesaretle suyun içinde mücadele verirdi insanlar.

54 doğumluyum. Yaz tatillerinin 6-7 yaşlarımdaki anılarımda çarşı merkezine giderken bir bina vardı. O binayı dün gibi hatırlıyorum. O bina yağ fabrikasıydı ve sahibi de Üstünler’di.

Evet! Evet yanlış okumadınız bir yağ fabrikası. Ve de Ormanlı’da!

Festival kapsamında  Ereğli ile ilgili düzenlenen bazı söyleşilerde, “Ormanlı’da da yağ fabrikası vardı” dediğimde orada bulunanlar hep şaşırmışlardı. Benim belleğime yaşayarak yerleşen gerçek çok netti. Ormanlı’da yağ fabrikası vardı ve bu fabrikadan kimsenin haberi yoktu.

Üstünler’den Durmuş Üstün’ün oğlu  Şaban Üstün ile bir gün karşılaştığımda bu konu geldi aklıma ve sordum  “Sizin köyde yağ fabrikanız yok muydu?” diye. “Evet, vardı” dedi.

Belleğim beni yanıltmamıştı.

Şaban Üstün, bizim köyün eski muhtarlarından ve Üstün Erçelik’in kurucularından fötrü ile de ünlü Şaban Üstün’ün (Deli Şaban) torunu. Şaban Üstün’ün oğlu da Durmuş Üstün.

Yaklaşık iki yıl önce de Torun Şaban Üstün’e bu kez  “Yağ fabrikasının fotoğrafı var mı?” dedim. Olmadığını söyledi. 

Birkaç gün önce Şaban Üstün 1959 yılında çekildiğini belirttiği bir fotoğraf gönderdi bana. Fotoğrafta modern giyimli iki kadın var.  O yıllarda bizim köyde böyle hoş kıyafetli kadınlar. Hep severim Cumhuriyet dönemimizin geleneksel kadın kıyafetlerini. Üç yıl önce 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nın tören geçişine  Kdz. Ereğli Kız Meslek Lisesi öğrencileri bu kıyafetleri ile katılmıştı. O öğrencilerin coşkusunu törenin ana haberinden ayrı olarak değerlendirmiştik. Ne de güzel ve şıktılar. Halk çokça da alkışlamıştı bu öğrencileri. Ancak sonraki senenin törenlerin , o çocuklar yoktular. Kendi diktikleri elbiselerini alıp gitmişler miydi? Nereden nereye? Hey gidi yıllar hey! Şimdi ise dirseklerin gözüküyor diye çalışırken bile kadınlara kollarını örttürenler olduğunu duymuyor muyuz?

Neyse konumuza dönelim.

Şaban’ın gönderdiği o fotoğrafa ekli bir not vardı.

“Sevim Halam ve Çepel Hasan’ın kız kardeşi. Arka taraftaki bina da bizim yağ  fabrikası.”

İşte Ormanlı’da yağ fabrikasının belgesi.

Üstün Ailesinin yaşayan en kıdemlisi 1947 doğumlu İsmail Üstün. İsmail Abi uzun yıllardır Karasu’da yaşıyor. Covid 19 virüs belası nedeniyle kendini tam karantinaya aldığından Ereğli’ye de pek gelmiyor/gelemiyor. Telefon ile iletişim kurdum kendisiyle. Aradığımda öğleden sonra olmasına rağmen sesi boğuktu. Anlaşılan o ki öğle uykusunu bölmüştüm. Hal hatır sormanın ardından o yağ fabrikasını sordum.

Anlattı.

“Alaplı’da Foçalı  Hacı İbrahim vardı. O yıllarda bölgemizde tümüyle ay çiçeği ekimi yapıldığından böyle bir fabrikanın kurulabileceğini dedeme anlatınca dedemin de aklı yatmış. Para dedemden bilgi ve ustalık Foçalı  Hacı İbrahim’den. 1957’de makineler geldi ve fabrikayı kurdular. Biz bu fabrikada ay çiçeklerini kesintisiz 24 saat çalışarak makinelerle sıkıp yağ üretimi yaptık  Ticari yöntemimiz değirmenciler gibi değildi. Biliyorsun değirmenciler getirilen unun bir miktarını alarak ödeşirler. Biz ise yaptığımız iş karşılığında paramızı alırdık. Artan küspe yığını 10 ton civarında olduğunda İstanbul’a telefonla bildirirdik. Oradan gelirler ve  kamyona yükleyip bu küspeyi alıp giderdi ve ne için kullanırlardı işte bunu bilmiyorum.”

İsmail Üstün, ay çiçeği üretiminin ilçedeki yaygınlığını ifade ederken, Gümeli’den bile yağ fabrikasına ürün getirildiğini belirtirken sordum “Peki bu yağ fabrikası niye ve neden kapatıldı?”

İsmail Üstün’ün tahminlerine göre 7 yıl üretimde kalmış bu yağ fabrikası. Kapanmasının tek sebebi ise bölge tarımının ay çiçeği ekiminden vazgeçerek fındığa dönmesi olmuş. Sonrasında fabrikada sökülüp götürülmüş zaten. İsmail Üstün hatırlayamıyor nereye götürüldüğünü.

Ne ilginç değil mi? Günümüzde her yer gök sanki fındık tarlası. Her yıl fındık taban fiyatı üzerinde konuşmalar yapılıyor ve üreticiler iyi bir fiyat alabilmek için çaba gösterirken, daha iyi ürün alabilmek için organik tarıma dönüşün yollarını arıyor. Ancak o fındığın ise yağ fabrikasının kapısına kilit vurdurduğunu ancak 55 yıl sonra öğrenebiliyoruz.

Haber: Eyüp Bektaş