İbik, uzay çağında 30 maden işçisinin dumandan zehirlenerek öldüğünü belirtirken, Kandilli'de bulunan Alacaağzı kuyusunda da 5 taşeron firmanın faaliyette olduğunu Kdz.Ereğli Devlet Hastanesi aciline ise hergün ortalama 2-3 iş kazasının geldiğine dikkati çekti.

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Zonguldak Şube Sekreteri Zeki İbik, 30 maden işçisinin hayatını kaybettiği korkunç olay ile ilgili olarak yaptığı yazılı açıklamasında hem son süreci değerlendirdi hem de Kandilli Alacaağzı kuyusunda yaşanan iş kazalarına vurgu yaptı. Karadon TTK maden ocağında oluşan grizu patlamasıyla, hep birlikte bir kez daha yandıklarını, uzay çağında, dumandan boğularak 30 maden işçisinin hayatını kaybettiğini, 30 madenciye dair ise çok sözlerin söyleneceğini söyleyerek açıklamasına başlayan İbik, devlet güven-cesinde olan bir kamu kurumunun görev ve sorumluluklarını taşeron firmalara teslim eden devlet anlayışının, 1980'li yıllardan bugünlere kadar "özelleştirme" refleksini olabildiğince geliştirerek ve bu günlere getirdiğini kaydetti. Nihai olarak en can alıcı özelleştirmelerin bugünkü iktidar döneminde uygulandığını belirten İbik yaptığı açıklamasında şu görüşlere yer verdi: Artık ulusal kurumlarımızın nasıl hoyratça talan edildiğini yeniden yeniden anlatmak da anlamsızlaşmakta. Yanı başımızdaki kömür işletmelerinin 1980'li yıllardan sonra nasıl pervasızca talan edildiği ise bizlerin gözleri önünde olmadı mı?
ERDEMİR YANIBAŞIMIZDA
Ürettiği kömürü büyük oranda ülkenin en kapsamlı demir çelik tesisi olan Erdemir'e veren TTK'nın, talan programları sonucu üretim kapasitesi düşürülmüş, teknolojik yeniliklerden uzak tutulmuş, işçi sayısı yıllar içerisinde eritilmiştir. Ve bugün yanı başımızdaki Erdemir, taş kömürü ihtiyacını Güney Afrika ve Rusya'dan karşılar olmuştur. Maden bölgelerinden Erdemir kompleksi içerisine kadar uzayan demiryolu, tamda bu günlerde trajik görüntülerle sökülmeye başlanmıştır. Cumhuriyet ile yaşıt demiryolu ağı aparatları, kamyonlarla hurdacılara götürülmeye başlanmıştır.
ÖZEL SEKTÖRE DEVİR
TTK madenleri birkaç yıldır hızla özel firmalara devredilmeye başlanmıştır. Madencilik ile ilgileri sadece şirket adlarındaki "madencilik" sözcüğü ile sınırlı olan firmalar birçok maden galerisini devralmışlardır. Temel kaygısı sadece kar olan bu firmalar; işçi güvenliğine ve eğitimine, teknolojik yatırıma gereken önemi vermemişlerdir. Çünkü işçi güvenliği ve eğitimi karlılık adına önemsizleşmiştir. Bu çok temel unsurlar maliyet hesabında gereksizleştirilmiştir. Bir madenin denetlenmesi, güvenli olup olmadığının tespiti, azami önlemlerin alınıp alınmadığı, o madenin işletmesini yapan özel firmalarca yapılamaz. Bunun bilimsel ve ahlaki çerçevede hiçbir açıklaması olamaz. Yeterli şekilde güvenliği sağlanmamış, eğitimsiz ve ucuz işgücü adına madenlere doluşturulmuş onca genç yaşamlarını pamuk ipliklerine bağlayarak kuyulara inmeye devam etmektedirler.
HERGÜN İŞ KAZASI
Sadece Kandilli'de, Alacaağzı kuyusunda, 5 tane taşeron firma faaliyet göstermektedir. Ve hergün yerin yedi kat dibine inen bir kazma işçisinin maaşı 540 ile 750 lira arasında değişmektedir. Hergün ortalama 2-3 iş kazası Kdz. Ereğli hastane aciline getirilmektedir.  Şimdi bu nasıl bir istihdam biçimidir, nasıl bir iş ahlakıdır, nasıl bir adalet anlayışıdır? Hepimizin vicdanlarına sorması gereken temel soru bu olmalıdır. Bu işçilerin yetersiz ve iç sızlatan maaşları düzensiz şekilde ödenmektedir. İçeride sürekli alacakları bırakılmaktadır. Şimdi bu firmanın güvenlikten sorumlu çalışanı, önlemlerin yeterli olmaması durumunda; bunu patronuna nasıl söyleyebilecektir, "bu maden bu koşullarda çalıştırılamaz" diye nasıl açıklayabilecektir? Yaşananlar akıl dışıdır, acımasızlıktır. En temel insan haklarına aykırı bir durumdur. İktidarların görevi; insanları alternatifsiz, sağlıksız, güvencesiz ve vahşi çalışma koşullarına karşı savunmak, insani çalışma koşullarını ve ücretlerini yaratacak koşulları sağlamak olmalıdır. İlgili bakanlar ilk açıklamalarında hemen taşeronlaştırmayı savunmak zorunda kalmışlardır. Bu son grizu patlaması bize göstermektedir ki; kepazeliği aşan özelleştirme furyasından derhal vazgeçilmelidir. Kamusal alanda vahşi kapitalizm yasalarının egemen olmasına izin verilmemelidir. Türkiye, Uluslararası Çalışma Örgütü'nün (ILO) 176 numaralı "Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi"ni derhal imzalamalıdır. Orta Afrika ülkelerinin bile imza koyduğu ve hayata geçirdiği sözleşme, maden işletmesi sahiplerine ve hükümetlere kazaları önleme konusunda önemli sorumluluklar getirmektedir.
İZİN VERMEYECEĞİZ
Emeğin tek örgütü olan sendikalar, önlerine bu fütursuz özelleştirme saldırılarını koymalıdırlar. Bu vahşi çalışma ve yaşama koşullarına karşı ortak akıl, ortak vicdan ile tepki vermelidirler. İnsanca yaşama ve çalışma koşulları ancak ortak akıl ve ortak mücadele ile aşılacaktır. İşçilerin sendikasızlaştırılmasına karşı ortak hareket edilmelidir. Tarih böylesi mücadelelerle doludur. Ya tarihin sadece seyreden insanları olacağız; ya da tarihin onurlu insanları olacağız… Zonguldaklı için ölümü "kader" olarak gören çağdışı anlayışı şiddetle kınıyoruz. Ölümler kader değildir; ihmaldir, sorumsuzluktur, kamusal alanın talan edilmesinin bilinen bir sonucudur. "Zonguldaklının, madenlere bu kaderi bilerek girdiğini" söylemek en hafif tabiriyle körlüktür, Zonguldaklı olma halini ayaklar altına almaktır. Buna izin vermeyeceğiz.