Anadilimiz şiddet olmuş da haberimiz yok. 3.sayfa haberlerinde haftalık yüzden fazla bireysel silahla işlenen suç haberini arşivliyoruz. Kadına şiddet, aile içi şiddet, yakın akrabalar, arkadaşlar arası şiddet… Bitmek bilmiyor. Kardeşin kardeşe şiddeti, yakınlarımıza uyguladığımız ya da onlardan gördüğümüz şiddet Türkiye'de %57,3. Biz yabancılara değil, yakınımızdakilere şiddet uygulayan bir millet olmuşuz. O zaman kimden korunmak için silahlanıyoruz?
Yürüyüşün olduğu günlerde IANSA'dan (International Action Network on Small Arms) bir rapor geldi. 2004-2008 yılları arası kadına yönelik ölümcül şiddet vakalarını araştırmışlar ve bir rapor hazırlamışlar. Sizce kaç vaka araştırılmıştır dersiniz? Dört yılda 39 vaka. Bunun üzerine araştırma yapmışlar ve vakaların %64'ünün ruhsatlı av tüfeği ile (İngiltere'de bireysel silahlanmaya izin yoktur, sadece av tüfeği edinebilirsiniz) öldürüldüğünü tespit etmişler. Ve kadınlara bir çağrıda bulunuyorlar: Eğer av tüfeği almak için başvuru yapan kişinin şiddet geçmişi varsa, ruhsat verilmesin! Kanada ve Avustralya uygulamasından yola çıkarak daha insanca yaşama koşullarına sahip olabilmek için haklı bir talep.

Gelelim Türkiye'ye. Burada ağlanacak halimize gülesimiz geliyor. Dört yılda 39 vaka üzerinden analizler yapılıp, bireysel silahlanmanın zaten en sınırlı olduğu bir ülkede daha da zorlaştırılması için çağrıda bulunuluyor. Biz ne yapalım? Türkiye'de neredeyse her ay 39 kadın hayatını şiddet yüzünden kaybediyor. Bu durumda ne büyüme oranı, ne sanayileşme hızı, ne de bölgesel güç olmak bizi ilgilendirmiyor! Biz canımızı kurtarmaya bakıyoruz. Şiddet anadilimiz olmuş. Bundan daha iyi bir gösterge olabilir mi?
Şiddetin en uç noktası, silahlı şiddettir. Bizim cinayet oranlarımıza bakınca, yani buzdağının görünen yüzüne, insanın derinlere bakmaya cesareti kalmıyor. İşler o raddeye gelene kadar kim bilir neler yaşanıyor, düşünmeye korkuyoruz. En basitinden çocuklarımız durdan sustan anlamıyor. Ne zaman ki annesi çocuğu hırpalıyor, ağzına iki tokat atıyor, çocuk o zaman durması gerektiğini anlıyor. Çünkü hiç normal sesle bir hareketi neden yapmaması gerektiği, yaptığı zaman sonuçlarının ne olacağı anlatılmamış. Yanlış bir şey yapınca yemiş tokadı. O yüzden ancak tokat yediğinde durması gerektiğini anlayabiliyor ve o yüzden büyüdüğünde de ancak dayak yediğinde durması gerektiğini, yanlış yaptığını anlıyor. Ve işte tam da bu yüzden birini durdurmak istediğinde önce yumruklarını, sonra silahını konuşturuyor.

Şiddet genlerimize işlemiş. Artık neyin şiddet olduğunu bile ayrımsayamıyoruz. Herkes birbiri ile bağırarak konuşuyor. Daha sonra üzerine yürüyor. Zaten bundan sonra duracak yer kalmıyor: fiziksel ve bireysel silahlı şiddet. Ancak bu dili, şiddet dilini hala bilmeyenler var aramızda. Bu dili anlamayan, hiç konuşmamış o yüzden de karşı taraf şiddet dilini konuştuğunda şaşırıp olduğu yerde kalanlar var. Aynı ülkede yaşıyoruz ama anadillerimiz farklı. Birimizin ailesinde konuşma dili, diğerinde şiddet dili hâkim. Gün ola hayat sizi karşı karşıya getirdiğinde, hele ki farklı düşünüyorsanız, vay halinize! Anadilimiz şiddet olmuş bizim de haberimiz yokmuş.

İyi haftalar,
Umut Vakfı