ANADOL: Yani Ereğli’de ilk deniz savaşı olmuş Ereğli halkı mücadele etmiş aynı zamanda yani Alemdar peşindeki Fransızlarla Ereğli Limanına gelip karaya vurmaya çalışırken kurtulmaya çalışırken Ereğli halkı da resmi memurlarıyla sandalcılarıyla halkıyla ne yapmış Fransızlarla savaşmışlar sandallarla. Ereğli’nin hakkı değil miydi bir İstiklal Madalyası Gazi Unvanı şu gemiye sadece gemiye değil ilçeye de verilmesi lazım.

 

Kdz. Ereğli Kaymakamı İsmail Çorumluoğlu’nun da izlediği etkinlikten sonra gazetemiz muhabirine görüşlerini ifade eden Anadol “Kaymakam söyleşinin ardından ‘Ereğli ismine mi istiyorsunuz’ deyince, ‘Hayır, Ereğli halkı adına belediyeye ve de bu kahramanlığı yaşatan Alemdar Gemisi’ne İstiklal Madalyası istiyoruz’ diye yanıt verdim” dedi.

Alemdar Müze Gemisi’ndeki toplantıda kitabıyla ilgili yaptığı söyleşide tarihten kesitler sunan Kemal Anadol’un bu önemli ve unutulmaması gereken konuşmasının tamamını yayımlıyoruz.

Anadol “Kurtuluş Savaşının gerçekten pek az kente bilinen tarihimizde biraz üstü kapalı geçilen tek deniz savaşının olduğu bu müze gemide gerçekten benim için heyecan verici bir şey.

39 yıl sonra, 78 yaşıma basacağım, erken bir yaş günü hediyesi olarak kabul ediyorum. Teşrifinizi, müziği her şeyi.  Alemdar Yaptırma Yaşatma Derneğine, Sanat Kurumuna bütün arkadaşlarıma yürekten teşekkür ediyorum.” Sözleriyle başladığı sözlerine şöyle devam etti:


“ONUNCU KİTABIM”

Arkadaşlar burada siyasi kimliğim ile bulunmuyorum. Yazar kimliğim ile buradayım, o nedenle kitabım hakkında biraz açıklama yapmak istiyorum. Niye yazdım önce bu kitabı? Bu onuncu kitabım. Ama aşağı yukarı 20 seneden beri siyasal roman, belgesel roman, tarihsel roman türlerin karışımı bir stil üzerinde çalışıyorum. Yakın geçmişi esas alarak bu romanları yazıyorum. Kırımızı kedi yayınlarında çıkan bu Haziran ayında çıkan kitabım bir ay içinde ikinci baskıyı aldı. Bu gördüğü ilgiyi gösteriyor. Neden yazdım önce onu söyleyeyim. Arkadaşlar, Kurtuluş Savaşımızla ilgili ve bizim bölgemizle Batı Karadeniz ile ilgili efsane haline gelmiş olaylar var. Gerçek olaylar vardır. Yaşanmış olaylar vardır. Bunları bazen İnkılap Tarihi derslerinde bazen tarih kitaplarında bazen sözlü tarih çalışmalarında yayınlandığı dergilerde gazetelerde okuruz.


“ÇOCUK ÜŞÜMEZ Mİ?  KADIN ÖRTÜYÜ ALIP SİLAHLARIN ÜSTÜNE YERLEŞTİRİYOR”

Mesela benim çok değerli Edebiyat Öğretmenim Ankara Atatürk Lisesi’nde Fevzi Abdullah Tansel’i İstiklal Harbi’nde Kahraman Kadınlarımız diye bir kitabı vardır. Ve birkaç tanesini sizde bilirsiniz. İnebolu’da silahları yüklemiş kadın kafile Kastamonu’ya doğru gidiyor. Kastamonu’dan Ankara’ya oradan da cepheye sevk edilecek, bu silah cephane savaş malzemesi. İşte kar yağıyor, kadın küçük çocuğun üstündeki battaniye yorgan neyse örtüyü alıp silahların üstüne yerleştiriyor. O sırada oralarda dolaşan bir Gazi Meclisimizin bir milletvekili kadına soruyor, çocuk üşümez mi kar yağıyor? Eeee millet malıdır evvela önü örtmek gerekir diyor. Bilirsiniz. Yine bir Şerife Bacı olayı vardır. Çok doğrudur yüzde yüz gerçektir. Şerife Bacı kocası ya cephede ya şehit olmuştur. Yine kağnısı yüklemiş silah cephane savaş malzemesi Kastamonu’ya geliyor bir müthiş kış 1920 kışı ve Kışla’nın kapısına kadar kağnıyı getiriyor, silahları teslim edecek edemiyor çünkü kapıda donuyor soğuktan. Şehit oluyor. Şerifi Bacı meşhur.

“ÇOLUK ÇOCUKLARINI BIRAKIP”

Şimdi buna benzer göz yaşartıcı olaylar vardır, anılar vardır savaşımızla ilgili. Bunları heyecanla dinleriz anlatırız, fakat kimsenin aklına şu soruyu sormak gelmiyor Türkiye’de. Bunlar her yerde anlatılıyor da peki İnebolu’ya bu silahları kim getirdi? Nereden getirdi? Nasıl getirdi? O yok. Çok enteresan. Yani İstanbul’da mütarekeden sonra Osmanlı Donanmasına el konmuş, Osmanlı Bahriyesinin kadrosunda 2 bin bahriye zabitiyesi var yüksek ve küçük toplamı 2 bin. Bu iki bin zabitten 233 tanesi en yüksek rütbelisi binbaşı alt rütbedeki üsteğmenler yüzbaşılar çoluk çocuklarını İstanbul’da bırakıp sonu belli olmayan bu kutsal maceraya Kuvayı Milliye saflarına gözü kapalı katılıyorlar. Sonuç ne olacak belli değil. Ve yükledikleri silahları İnebolu’ya özellikle ve diğer limanlara getiriyorlar.


“AŞK EVLİLİĞİ DEĞİL, MANTIK EVLİLİĞİ”

Bunları bilmeyiz pek. Öğretilmemiştir de fazla. Tabi bu silahlar nasıl geldi? Ne oldu? 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi açılıyor, 3 gün sonra 26 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal Paşa Lenin’e mektup yazarak resmi yazı yazarak ondan silah cephane ve para yardımında bulunuyor. Neden, çünkü iki tarafında çıkarı var, Kızıl Ordu’ya karşı Beyaz Ordu kurulmuş, devrim yapmış, eğer Anadolu’da İngilizler egemenlik sağlarlarsa Sovyet Devleti yıkılacak. Rusya var daha Sovyetler Birliği yok. Sovyetler Birliği 1922’de oluyor. Bizim savaşı kazanmamız için Bolşevik rejimden silah cephane almamız lazım. O nedenle Ankara-Moskova ilişkileri de iniş çıkışlar göstererek öyle kolay kolay olmamış bu da yani az önce anlattıklarımdan şu mana çıkmasın Rusya silah vermeye hazır biz de almaya hazırız ama gerçek öyle değil bir Fransız Uluslararası Diplomat şöyle anlatıyor; Ankara-Moskova ilişkileri aşk değil mantık evliliğidir. Öyle tabir ediyor. Bunları uzun uzun anlatmaya gerek yok. Ama önemli olan şu oradan silahlar gelmiştir ve Mustafa Kemal Paşa zaferden sonra hemen 1-2 sene sonra daha soyadı Atatürk olmadan soyadı kanunu falan çıkmadan diyor ki; gözüm Sakarya’da, Dumlupınar’daydı, kulağım İnebolu’daydı. Karadeniz’deydi diyor Mustafa Kemal Paşa, çünkü o silahlar gelmeseydi ne Sakarya’yı kazanabilir, ne Büyük Taarruzu gerçekleştirebilir. Ama o silahları getirenler hep es geçilmiştir. Birinci sebebi bu. Bu kitabı yazma nedenim.


“HOPA’DAN KARASU’YA KADAR”

Tabi bu 228 zabit 5 tonluk takalardan başlayarak 28 tekne oluşturuyor. Çektirmeler de var içinde. El konulan vapurlarda var küçük tonajlı da olsa. Tabi Alemdar onların sancak gemisi gibi en büyüğü. Onu getirmesi götürmesi Ereğlilere anlatmaya lüzum yok kitapta da uzun uzun yazdım. Şu hemen Bahriye Dairesi kuruluyor Ankara’da. O düzenliyor. Hopa’dan ta Karasu’ya kadar Kefken’e kadar gözetleme istasyonları kuruyor, Nakliyeyi Bahriye Kumandanlıkları kuruyor, bir tanesi Ereğli’de. Ereğli en az İnebolu kadar önemli. Sonra yük fazla olunca giren çıkan gemiler bir de Ereğli Limanında leşler var gemileri batırmış Nakliye Bahriye Kumandaları Ereğli’den Amasra’ya, orası da çok önemli. Yani Karadeniz’de İğneada’dan Sinop’a kadar korunaklı iki liman var o zaman biri Ereğli öbürü de Amasra’nın. Ama Ereğli daha yakın bazı önemli yerlere o bakımdan uzun süre Ereğli’de olmuş. Peki, Ankara’daki tayfalar gemiciler kimler? Askerler kimler gemilerde ki bahriye askerleri? Hemen bir kararname çıkmış, Karadeniz’de ki İlyas’lar, Ömer’ler, Hasan’lar hepsi askerliklerini bu takalarda yapmışlar ve enteresan tarafı şu bu 28 takanın arkadaşlar sevgili hemşerilerim 28 takanın taşıma gücü toplam 7 bin 800 ton. 28 tane tekne güçleri 7 bin 800 ton. Bu 7 bin 800 tonluk taşıma gücü olan 28 tekne 300 bin ton silah ve cephaneyi Anadolu’da savaşmakta olan Kuvayı Milliye ordusuna yetiştirmiş.  Onun için Mustafa Kemal Paşa kulağım Karadeniz’deydi diyor. Birincisi bu.


“ANKARA EŞKIYA DİYORLAR”

Şimdi ikinci sebebi yani bunun önemini idrak ettikten sonra bunu yazmak gereği duydum. Şimdi orta okulda başlayarak ilkokulda da yurttaşlık bilgisi dersleri vardı zamanında üniversitelerde de her üniversitede Atatürk İlke ve İnkılapları dersleri var başında doçent profesörler var Enstitü Profesörleri buralarda da bu resmi tarihimizde de bu olay silahların cephanelerin Kuvayı Milliye’nin deniz savaşlarının önemi pek vurgulanmıyor. Soruyorum üniversiteyi bitiren gençlere bilmiyorlar. Mesela şu içinde bulunduğumuz müze geminin aslı Alemdar olayı çok önemli tarihi bir olayı gerçekleştiriyor. Diplomasi de dolaylı tanıma diye bir tabir vardır. Bir devlet mesela Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini Türkiye’den başka tanıyan yok. Ama Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin bir diplomatını İtalya atıyorum veya bir başka ülke Cumhurbaşkanı veya Başbakanı kabul edip onunla resmi görüşme yaparsa bu dolaylı tanıma anlamına gelir. Buna benzer tam bir dolaylı tanıma olmuştur.


“DENİZ ÖRGÜTLENMESİ İHMAL EDİLMİŞ”

 Alemdar’ın Kurtuluş Savaşının tek deniz savaşı gerçekleştikten sonra Fransa ile Ankara hükümeti arasında Zonguldak Müdarasının imzasıyla bir anlaşma imzalamıştır. Bu anlaşma Fransa’nın Türkiye Cumhuriyeti yok daha Ankara eşkıyaları diyorlar ama Ankara’yı resmen dolaylı da olsa Fransa tanımış oluyor. Ve Fransa’nın bu dolaylı tanımasından sonra Fransa ile ilk itirafname imzalıyor Ankara Hükümeti, Fransızlar Çukurova’dan, Antep’ten, Urfa’dan zaten onlar savaşarak Fransızları kovalamışlar ama silahların bir kısmını da bırakarak Fransızlar bizle dost olarak ülkeyi terk ediyorlar. Şimdi 20 Ekim 1920 Ankara İtirafnamesi peki akla şu geliyor hemen neden peki bu Kurtuluş Savaşının bu deniz mücadelesi deniz savaşları deniz örgütlenmesi ihmal edilmiş şimdiye kadar? Ben iki sebebe bağladım siz de başka türlü düşünüp tartışabiliriz. Düşünebilirsiniz. Birincisi soğuk savaş iki blok arasındaki mücadele sırasında sanki antikomünizm dolayısıyla bu Sovyet Rusya’dan silah geldi cephane geldiği vakit yanlış anlaşılır müttefiklerimiz zaten NATO’ya girdiğimiz için müttefiklerimiz Kurtuluş Savaşında Anadolu’yu Yunanlılara işgal ettiren devletler es geçilmiş. Bir de ikincisi bence önemli olan maalesef devletimize ordumuza egemen olan yazılı filan değil bu denize sırtı dönük karacı kültürü yani neden Kurtuluş Savaşının en önemli olaylarından biri Alemdar olayı ve sonuçları üniversitelerin İnkılap Tarihi Enstitülerinde okutulmaz, söylenmez, anlatılmaz bilemiyorum.

“EREĞLİ KENDİNİ KURTARAN İLK İLÇE”

Ve üçüncü sebebine geliyorum bu da önemli. Ereğli işgale uğruyor 9 Haziran 1920’de Fransız kuvvetleri çıkıyor ve Ereğli’yi işgale başlıyorlar Ereğli’de direniyor. 9 Haziran 1920. Ve 18-19 Haziran Ramazan Bayramının ilk günü Fransızları Ereğli’deki Karasu tarafından gelen İpsiz Recep çetesi, Devrek’ten gelen Muharrem Çetesi  ve Ereğli’deki kuvvetlerin mücadelesi sonucunda Ereğli ilçe olarak Kurtuluş Savaşında kendini ilk kurtaran ilçe Karadeniz Ereğli’si 18-19 Haziran günü.

Şimdi bir iki örnek vereceğim. Sayın Kaymakamda bunları bilir yorumlar sanıyorum. Arkadaşlar 8 Şubat Antep 25 Aralık 1921’de kendini kurtardı. Birinci TBMM 8 Şubat 1921’de Antep’e Gazi unvanı verdi. Fakat ondan evvel iki kent daha kendini kurtardı 1920’den bahsediyorum. Daha 21’lere gelmedik. Maraş 12 Şubat 1920’de kurtuldu. İşte Sütçü İmamların mücadelesi sonucunda. 12 Şubat 1920’de kurtarıyor kendini ama Antep’e Gazi unvanı verildikten sonra Maraşlılar biz de aynı işi yaptık diye madalya istiyorlar. Unvan istiyorlar. 33 yıl sonra yani olay geçmiş Maraş’ın kendini kurtarmasından 33 yıl sonra 7 Şubat 1973’te Maraş’a Kahraman unvanı veriliyor. 33 yıl sonra. Urfa ise 11 Nisan 1920’de kurtulmuş onlar da 84 yıl sonra Şanlı unvanını almışlar. Kahramanmaraş, Şanlıurfa biri 33 yıl sonra biri 84 yıl sonra.


“SADECE GEMİYE DEĞİL İLÇEYE DE VERİLMESİ LAZIM”

 Şimdi bir haksızlık olmuyor mu? Yani Ereğli’de ilk deniz savaşı olmuş Ereğli halkı mücadele etmiş aynı zamanda yani Alemdar peşindeki Fransızlarla Ereğli Limanına gelip karaya vurmaya çalışırken kurtulmaya çalışırken Ereğli halkı da resmi memurlarıyla sandalcılarıyla halkıyla ne yapmış Fransızlarla savaşmışlar sandallarla. Ereğli’nin hakkı değil miydi bir İstiklal Madalyası Gazi Unvanı şu gemiye sadece gemiye değil ilçeye de verilmesi lazım.


“ASIL SUÇ ÖZELEŞTİRİ BEN DE!”

Tabi burada niye böyle olmuş? Niye Ereğli’nin hakkı yenmiş? Burada çok değerli isimler devlet adamları bunu da es geçtiğini görüyoruz. Mesela Tunalı Hilmi Bey, Ereğli’nin Kaymakamı Bolu, Zonguldak il değilken birinci meclise giden ilk milletvekili. Zonguldak il olduktan sonra Zonguldak milletvekili Tunalı Hilmi Bey. Bülent Ecevit Başbakan olmuş Zonguldak’tan. Köksal Toptan arkadaşımız Meclis Başkanı olmuş. Milletvekilleri var bir sürü. Hiç biri bunları bu konuda çalışmamış ama asıl suç öz eleştiri ben de. Ben onlar gibi değilim ki ben Alemdar Okulu mezunuyum. Zaten siyasiler bana kızgınlıklarından Ereğli milletvekili diyorlardı Zonguldak Milletvekiliyken de. E peki niye bunu yapmadık. Kitabı yazmamın üçüncü sebebi de bu öz eleştiri. Belki borcumuzu öderiz ihmal karşılığında diyelim. Ama şimdi siyasi tartışmaların üstünde Zonguldak’taki bütün partilerin milletvekilleri meclis her ne kadar Başkanlık sistemi geldikten sonra önemini yitirse de o meclisin sirayetleri kapsamındadır bu kanun çıkarmak.


“SİYASET ÜSTÜ KONU”

Ben özellikle idarecilerimizden başta Ereğli’mizin yeni kaymakamı olmak üzere Sayın Validen, Baro Başkanımız gibi yasal kuruluşların başkanlarından sivil toplum örgütlerinden Ereğli’nin bu hakkını elde edilmesi için gayret sarf etmelerini rica ediyorum.

Ama asıl birinci koşulu bunun siyaset üstü olarak konu ele alınmalıdır. Siyasi tartışmaların konusu dışında bütün partilerin sivil toplum örgütlerinin çabasıyla bu iş gerçekleşecek.

Şimdiye kadar olmamasının sebebi de tabi belediye reislerini unuttum yani Anadolu’da Kuvayı Milliye örgütlenmesi sırasında Ereğli’nin Kuvayı Milliye Başkanı da belediye başkanı. Onlar da Cumhuriyet ilan edildikten sonra yani ağlamayan çocuğa meme vermezler diyorlar ya 33 sene sonra unvanını alıyor bunu sağlamak gerekir diye düşünüyorum.


“NERİMAN DEMEK, PEHLİVAN DEMEK”

Tabi kitabın içinde yine pek resmi tarihimizde olmayan üstü kapalı geçilen sır değil gerçeklerin yanında Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra ortaya çıkan belgeler var bunlar yeni  tarihçilerimiz gidip bunları incelediler Rusya diyelim Rusya’da bu belgelerden para kazanıyor. Yani bir belge var bir tarihçi o belgeyi aldığı vakit sayfasına 10 Dolar istiyorlar gibi bunun açığa çıkmasına da yardımcı oluyor. Ayrıca bu Rusya ile ilişkilerimizin dışında Azerbaycan Sosyalist Cumhuriyeti ile o çok daha kapalı. Örneğin Neriman Nerimanov var Azerbaycan Sosyalist Cumhuriyetinin ilk başkanı ben de niye bu adamın adı Neriman falan diyordum merak ettim biz yanlış yapıyormuşuz. Neriman Farsça Pehlivan demekmiş. Biz niye hep kadınlarımıza Neriman ismi koymuşuz. O da ilginç bir şey.


“NERİMANOV, PAŞAM DİYOR KARDEŞTEN  BORÇ İSTENMEZ, BİZE KARDEŞ KÖMEĞİ DERLER”

Neriman Nerimanov’a Mustafa Kemal Paşa mektup yazıyor bir buçuk milyon altın istiyor. Ama Azerbaycan kabilesinde Ermeniler falan da var. Onlara rağmen geçiriyor ve Mustafa Kemal Paşa’ya cevap yazıyor. Paşam diyor kardeş kardeşten borç istemez bize kardeş kömeği derler birbirimizin elini tutacağız ve hiç bırakmayacağız diyor. Ve ordumuzun akaryakıtı büyük ölçüde Bakü’den gelmiş oluyor. Onunla ilgili belgeler de var. Yani günümüzde güncelliğini kaybetmeyen ama resmi tarih kitaplarında pek rastlamadığımız özel olarak yazılan tarihlerde de pek olmayan yanlı tarihleri kasıt etmiyorum tabi 25 tane de belge var kitapta.

Ben şahsen az önce söylediğim gibi bir borcumu yerine getirmek istedim Ereğli’nin bu unvana kavuşması için Alemdar’ın bir an önce ve şehrin İstiklal Madalyasıyla ödüllendirilmesini can gönülden istiyorum sizler gibi.

Buraya geldiğiniz ve beni dinlediğiniz için hepinize yürekten teşekkür ediyorum.   

Haber: Eyüp Bektaş