Erdemir emeklisi ve  DSP eski Kdz. Ereğli ilçe Yönetim Kurulu üyelerinden Merhum Muhsin Ercan’ın ve Gönül Ercan’ın kızı, Ebru Ercan’ın ablası, Doğucan ve Berke’nin anneleri, İda ve Çilek Lina’nın teyzeleri ESRA ERCAN yaşama veda ederek aramızdan ayrıldı.

Esra Ercan’ın cenazesi 9 Şubat Pazar günü Kanlıca İskender Paşa Camisinde kılınan öğle/cenaze namazının ardından Kanlıca mezarlığında toprağa verildi.

GAZETECİ NAZIM ALPMAN'DAN 

TAŞ BEBEĞİMİZ ESRA'NIN VEDASI

Esra Ercan’ı iş dünyası başarılı bir tekstilci olarak tanır. Başında olduğu şirketin yüz çalışanından seksenini kadındır. Dünyanın her yerinde boy gösterir.
Ben onu daha farklı tanırım. Esra 17 Kasım 1970’te Zehra Halamın kızı Gönül Ablamla, Zonguldaklı Muhsin Abimin (Ercan) ilk göz ağrıları olarak tanıyıp, bilirim. İkincisi de iki yıl sonra gelen Ebru’dur.
Esra, oyuncak mağazalarının vitrinlerindeki “taş bebek” formunda dünyaya geldi ve hep öyle kaldı.
O yüzden Esra bizim taş bebeğimizdir.
Farklı alanlarda meşguliyetler nedeniyle düğünlerde, cenazelerde görüşmelerimiz “garanti” oluyordu! Bir de Bağdat Caddesindeki Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında…
Üç yıl önce oğlum Yiğit’in nikahına geldiğinde emekli yüzücü fiziğinin yarısına veda ettiğini görüp “Esra’cığım fıstık gibi olmuşsun kızım, üniversite yıllarına dönmüşsün” diye iltifat etmiştim.
Gerçeği ise kısa süre sonra benim Artı TV’deki Gün Başlıyor programıma konuk olduğunda öğrenecektim. Orta çıktığında üçüncü aşamasında olduğunu öğrendiği bir kanserle boğuşuyordu. Pankreasın tamamı, mide ve ince bağırsakların bir bölümü alınmıştı. Amerika’dan Tibet’e kadar her yerde şifa aramaya girişmişti. Ve o görüşmede bana bir kararını açıklamıştı:
-Ölmeyeceğim Nazım Abi!..
Gerçekten de bir kanser hastası olarak yaşamak için elinden geleni yaptı. Etrafında halkalanan “sevgi çemberini” motive etmek için bir orkestra şefi gibi çalıştı.
Dünyanın bütün hastanelerini tanıdığını söyleyerek bir rehber hazırlayacağını belirterek gırgır geçiyordu. Kemoterapi seansları için yattığı hastaneleri tiyatro kulisine çeviriyordu.
İki ayağı üzerine dikilecek hale gelince de seyahatlere başlıyordu.
Esra’yı sosyal medya hesaplarından bile takip etmek mümkün olamıyordu.
Tempo yükselince hastalık da “ben buradayım” diyor, Esra İstanbul Hastanelerine park ediyordu.
Bebeklikten sonra en fazla beraber olduğumuz dönem ne yazık ki, hastanelerde yaptığımız dedikodulu sohbetlere denk gelmişti.
Ben onun “40’lık Nişanlısı” idim. Aramızdaki yirmi yaş farkı için bebeklikten söz kesmiştik. Ben 40 olunca Esra da 20 yaşına gelecekti. O 2 yaşındayken kucağıma alıp Beykoz’da gezdirirdim. Bukleli saçları masmavi gözleriyle Taş Bebek Esra herkesin ilgi ve sevgisine mazhar oluyordu. En çok da genç kızların!.. Esra’nın adının sorulmasıyla başlayan iletişim arkadaşlığa kadar uzanabiliyordu:
-Yarın kaçta gezdireceksiniz Esra’yı?
Hastane odalarını derin sohbetleri buradan başlıyor, günümüze kadar geliyordu.
Ağır tedavi seansları “Neşeli Günler” senaryosuna dönüşüyordu. Ağrılarını yansıtmamaya çalışıyor, hikayeler istiyordu.
Son seferde ise Esra değişmişti. Daha ilk ziyaretimde “Nazım Abi bu sefer tamam galiba” bile demişti.
Her şeyi herkesten önce o görüyordu!..
Bu sefer de öyle oldu.
Ama neşe vitesini hiç ihmal etmedi. Veda etmeden yedi gün önce hemşiresi de dahil, odasında Yalın’ın “Kasma” şarkısı eşliğinde hep birlikte dans ediyorduk!..
Sonra ağrıları dayanılmaz hale geldiği 6 Şubat 2020 Perşembe akşamı yüksek dozlu ağrı kesiciler alıp derin bir uykuya daldı.
Artık yapılacak bir şey kalmadığını biliyordu. Bilinci kapandığında doktoru da aynı şeyi söyledi. Yoğun Bakım ünitesi yerine kendi “Yoğun Sevgi Odasında” kalarak bütün yakınlarıyla vedalaştı. Esra derin uykusundayken elini tutup konuşanlara nabzını yükselterek “Sizi duyuyorum” dedi.
Gelebilecek birinci göbek yakınlarını böyle bekledi. Ve herkes tamam olunca 8 Şubat 2020 sabahı “hoşça kalın” dedi:
-Taş Bebeğimiz Esra veda etti!

BAŞSAĞLIĞI

Aile dostumuz Ercan Ailesi’nin kızı

ESRA ERCAN’ ı

Kaybetmenin derin acısı ve üzüntüsü içindeyiz. Merhumeye Allah’tan rahmet, kederli ailesi, dost ve yakınlarına başsağlığı ve sabırlar diliyoruz.

Aynur-Celal BOZKUŞ