TGC 3. Babıali Şenliği’nde medyanın engellilere bakışı ele alındı

Medyanın Engellilere Bakışı konulu panelde uzman haberci eksikliği vurgulandı.Engelli konusunda uzmanlaşan gazeteciler olması gerektiğini belirten konuşmacılar, medyanın engelliler konusunda görme özürlü davrandığına dikkat çektiler. Medyanın ve siyasetçinin engellileri kullanarak rant elde ettiğini öne sürdüler.

TGCBİZİMGAZETE-Medyanın engelliler konusunda yaptığı hatalı haberlerin yarattığı sorunlar ve hak ihlalleri TGC 3. Babıali Şenliği'nin son gününün gündem maddesi oldu.

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkan Vekili Turgay Olcayto’nun moderatörlüğünü yaptığı “Medya Gözüyle Engelliler” paneli Sultanahmet Parkı’ndaki Amfi Tiyatro’da düzenlendi.

Çok sayıda izleyicinin katıldığı panele, Sakatlar Federasyonu Başkanı Cemal Mardan, Görünmeyen Gazete Yazıişleri Müdürü F. Mehmet Moray, Omurilik Felçliler Derneği Başkanı Ramazan Baş, Posta Gazetesi yazarı Yavuz Kocaömer engellilerin yaşadıkları sorunlar anlatıldı.

“DEVLETİN ÜZERİNDEN SORUMLULUK ATMA LÜKSÜ YOK”

Görünmeyen Gazete Yazıişleri Müdürü F. Mehmet Moray, TGC tarafından düzenlene panelde, devlet bütün sorumluluklarını üzerinden atmak gibi bir lükse sahip olmadığını söyledi. Moray, sivil toplum örgütleri ve diğer örgütler, yerel yönetimler engellilere duyarsız kalmamaları gerektiğini ve yardımlarında medyayı kullanılıp ajitasyon yapmamaları gerektiğini belirtti. Moray şunları söyledi:

“Sivil toplum örgütleri ve diğer örgütler, yerel yönetimler bir şeyler yapacak. Devletin de bazı sorumlulukları olacak. Nasıl bir sorumluluk bu? Yerel yönetimler diyecek ki benim vatandaşıma sivil toplum örgütleri aracılığıyla ortopedik engellilerin yürüyebileceği akülü araç, tekerlekli sandalye, görme engellilerin yürüyebileceği beyaz baston veriyorum. Onların kullanabileceği ulaşım araçlarını düzenlemekle mükelleftir. Şimdi bu yok. bakıyorsunuz yerel yönetimler yanlarına aldığı 1-2 STK ile ortak etkinlik yapıyorlar. Efendim biz tekerlekli sandalye dağıtıyoruz. Yerel yönetimciler bunları siyasi malzeme olarak kullanıyor. Engelli üzerinden kimse siyasi rant elde etmeye kalkışmasın. Dolayısıyla biz tekerlekli sandalye veriyoruz, beyaz baston veriyoruz diye medyayı kullanıp ajitasyon yapmasınlar” dedi.

“BU SORUN EĞİTİMLE ÇÖZÜLÜR”

Ayrımcılık aile içerisinde oluştuğunu hatırlatan Moray konuşmasına şöyle devam etti:

“Kültür ailede başlar. Ayrımcılık aile içerisinde oluşur. Engelliye aile farklı davranır. Aslında ortada bir himayecilik bir korumacılık vardır. ‘Sen şunu yapamazsın, sen bunu yapamazsın sobayı yakamazsın.’ Bu himayecilik neden kaynaklanır. Aile engelli çocuğunu düşündüğü için değil. Engelli çocuğunun başına bir iş geldiğinde ne cevap veririm diye düşünür aile. Dolayısıyla biz demokrasiyi insan haklarında teşkil etmek istiyorsak bireyi birey olarak kabul etmek zorundayız. Engeli kendisi değil bizim dışımızdaki unsurların yaratığını kabul etmek zorundayız. Onun de kendi çapında başarılarının olabileceğini olanak sağladığımızda yapabileceğini kabul etmek durumundayız. Şöyle düşünün bundan 10 yıl önce Ankara İstanbul arasını 8 saatte alıyorduk. Ama bugün 6 saate kadar düştü. Demek ki engel bir şekilde ortadan kaldırılabiliyor. Eğer bize protez niteliğindeki araçları kullanmamız sağlanabilirse, o zaman biz de önümüzdeki engelleri biz kendimiz aşmış olabiliriz. O zaman benim de sağlam insanlardan bir farkım kalmaz. Olaya medyanın da toplumun da bu şekilde bakması gerekiyor. Bu da ancak eğitimle çözülebilir.”

HABER BİLEREK ARAŞTIRILARAK YAPILMALI

Omurilik Felçliler Derneği Başkanı Ramazan Baş’da haberi bilerek araştırarak yapmak çok önemli olduğunu vurguladı. Baş, etik olmayan, bilim dışı haberlerle birilerinin hayatını sürükleyebilirsiniz uyarısında bulunarak şöyle devam etti:

“Bu konuda uzmanlaşmış haber yapmaya çok ihtiyacımız var. Konu çok uzun önemli ama küçük bir anımla anlatmak istiyorum. Bayramda TRT’den aradılar. Trafik kazalarıyla ilgili vatandaşı uyarıcı bir konuşma yapmamı söylediler. Konuşmam bittikten 5 dakika sonra Hatay’dan Silahlı Kuvvetleri’nde görevli bir albay arkadaşım beni aradı. Marmara Bölgesi’nde jandarma albayıyken kazaları önlemek amacıyla bir çalışma yapmış. Konuşmamı dinlediğini bir de bana merhaba demek için aradığını söyledi. O anda konuşmam binlerce trafik kazalarını önlemeye yetti. Onun için medya iyi ki var, keşke biraz da doğru olabilse. Kısaca şunu söylemek istiyorum. Ben bir medya mensubuyum. Türkiye’de engelleri en ağır şekilde yaşamış bir insanım. Ayrıca sivil toplum kuruluşu üyesiyim. Sorun hepimizin sorunu. Bu sorunları hepimiz. Yıllardır hiçbir yardım almadan toplum bilincini oluşturmak için medyada görev yaptım. Profesyonelce bu işi yapan insanlar işlerini daha sorumlu, daha ciddi anlamda yapmalı. Mutlaka özel bilgilerle donatılmış halde yapmalı ki sorunlar çok daha rahat çözümlenebilsin. Medyanın gücü gerçekten bu ülkede çok fazla. Umarım sorunlar bundan sonra daha ciddiye alınır.”

MEDYA ÖZÜRLÜLER BAKIMINDAN GÖRME ÖZÜRLÜ

Sakatlar Federasyonu Başkanı Cemal Mardan medyanın özürlüler bakımından görme özürlü olduğunu söyleyerek düşüncelerini şöyle aktardı:

“Medya şimdiye kadar özürlüleri hiç görmedi. Bana göre içinde yaşadığım toplumun sorunların ana temelinde medya var. Medya toplumları yönlendiren önemli bir güçtür. Algılamaları değiştirir. İyi bir okulda okuyamadıysam, iyi bir yerde genel müdür olamadıysam, evde sorun yaşadıysam, inanın ki bunda medyanın suçu yüzde 50’den fazladır. Çünkü medya toplumları yönlendiren önemli bir güçtür. Algılamaları değiştirir. Medya özürlülerle ilgili özürlüleri tanımadan bir algı oluşturur. Bu yüzden özürlü nedir kimdir onun tarifini yapmak istiyorum. Bana göre özürlüyle özürsüz arasındaki tek fark yaşam biçimleridir. Hayatını farklı yaşayan insanlardır özürlüler. Özürlü ne demektir? Herhangi bir işi yapamamak demektir. Örneğin benim yaptığım her işi Yavuz Abi yapamaz. Medya aciz insan profili oluşturdu. Medya yürüme engelli bir insanın sandalye ihtiyacını giderebileceğini anlatmadı. Medya ne anlattı. Hep aciz, hep güçsüz, böyle bir profil çizdi. Özürlülerin verdiği mücadeleyi diğer insanlar veremiyor. Özürlüyle diğer insanlar arasında hiçbir fark yoktur. Hatta özürlü mücadele bakımından daha da üstündür. Medya özürlüleri tanımadığı gibi özürlüler de medyayı tanımıyor. Aralarında bir kopukluk var. Medyaya çok önemli görev düşüyor. Bize de çok önemli görev düşüyor. Medyaya doğru anlatmak. Biz de şu hataları yaptık. Özürlüyü kullandık. Özürlünün kullanmasına müsaade ettik. Medya önce özürlülere bakışını değiştirmeli. Özürlü sadece yardım edilen insan profilinden çıkartılmalı. Özürlüler yardım edilen insan değiller. Özürlüler de normal insanlar gibi her işi yapabilir. O halde medya bizi iyi tanıyacak. Hülya Avşar’ın bir haftalık magazin haberi 8.5 milyon özürlülerin bir yıllık haberinden daha fazla. Demek ki medya ile aramızda bir kopukluk, bir yabancılık var. Bunu halletmeliyiz. Medya olumsuzluklarla ilgileniyor. Olumlu haberlerle ilgilenmiyor. Televizyonu açtık. Örneğin, bin 500 tane özürlü çocuğu ameliyat ettiriyoruz. Yanına bir baktım, bakanlar, devlet bakanları, para topluyorlar. Toplanan paraların hiçbiri özürlülere gitmiyor.”

HERKES MEDYAYA YÜKLENDİ

Milliyet ve Posta Gazetesi yazarı Yavuz Kocaömer ise 20 yıldır bedensel engelli bir ağabeyimle yaşadığını açıkladı. Kocaömer, hayatının 13 yılını engelli insanlar için ne yaparım diye geçirdiğini belirterek görüşlerini şöyle açıkladı:

“Herkes medyaya yüklendi. Medya kim, Türkiye’de yaşayan insanlar topluluğu. Bütün bunların temelinde Türkiye’deki eğitim sisteminin eksikliği var. Bugün Almanya’da 1. sınıflarda bir ders var. Dersin adı ‘sen ben ve diğerleri’. Öğretmenler, bir görme engelli insana nasıl davranılır tekerlekli sandalyede yaşamını sürdüren kişiye nasıl bakılır, niçin bu engeller ortaya çıkar, bunları anlatırlar. Onlar da büyüyüp bizlerin yaşlarına geldikleri zaman sokakta bir engelli gördüklerinde uzaydan geliyor gibi bakmazlar. Bir örnek vereceğim. Türkiye’de bir futbol yorumcusu. Kıymeti kendinden menkul bir adam. Lig TV’deki maraton programında oradan kovulmadan önce gazilerimizi futbol oynarken gösteriyorlar. Adamın yorumu şu: ‘Ya bunlar yarı ölü’. Aklı sıra genç insanlarımızın askerlerimizin terör dolayısıyla zor durumlara düştüğünü ifade edecek. İfade yeteneği olmayan bir adama o mikrofonu verirseniz böyle konuşur. Olumlu her şeyi medyamız engellilerle bağdaştırıyor. Örneğin ‘bu ne maçtır böyle körlerle sağırlar birbirlerini ağırlar.’ Ben birkaç yabancı dilde araştırdım Türkiye’deki kadar engelli insanları olumsuzluklarla özdeşleştiren deyimlere, tabirlere rastlamadım. İş buradan geliyor. Devletten her şeyi bekleyemezsiniz. Hangi devlet olursa olsun, buna en zengini ABD’den Almanya’sından Fransa’sından Suudi Arabistan’ından, hepsi dahil. Sivil toplum örgütleri o ülkede birçok şeye yön verirler. Benzeri kampanyalar Almanya’da da yapılıyor. Fransa’da da yapılıyor. Türkiye’deki yanlışlıklar nerede, Türkiye’de TV’ler sosyal kampanya adı altında o saatleri o vakıflara satıyorlar. Sormak istiyorlar TV’ye sosyal dayanışma kampanyası yapıyoruz diyorlar. Ve o vakıflar o dernekler denetlenmiyor. Bu ülkede düzgün çalışan dernekler ve vakıflar da var. Devletten her şeyi beklemek mümkün değil.”