Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ne göre; gazeteci, mağdurun, güçsüzün, yoksulun, ötekileştirilenin ve ‘sesini duyuramayanların’ sesi olmakla yükümlüdür. Bu amaçla her türlü sansür ve oto sansürle mücadele eder

*

İyi Parti tarafından TBMM’de yapılan haftalık olağan grup toplantısına davet edilen Türkiye Gazeteciler Cemiyeti adına Genel Sekreter Sibel Güneş konuştu. Gazetecilerin temel sorunlarına ilişkin görüşlerini açıkladı: Güneş konuşmasında şunları söyledi:

“Gazetecilik zor zamanlardan geçiyor sözünün gölgesinde bir aradayız. Bugün 6 Nisan. Öldürülen Gazeteciler Günü. Gazetecilik mesleğinin verdiği ilk kayıp olan Hasan Fehmi Efendi’nin 6 Nisan 1909’da Galata Köprüsü’nde öldürülmesinden bu yana tam 113 yıl geçti. Bu süreç içinde 67 gazeteci kurşunlara, bombalara hedef olarak yaşamını yitirdi. Bazen tetikçiler yakalansa da tetiği çektiren karanlık eller ortaya çıkarılamadı, dosyaları faili meçhul olarak kaldı. Abdi İpekçi’den Uğur Mumcu’ya, Hrant Dink’ten, Güngör Arslan’a kadar gazeteci davaları sahipsiz kaldı. Ailelerin acıları hafifletilemedi. Türkiye Gazeteciler cemiyeti, öldürülen gazetecileri, ilk basın şehidi Hasan Fehmi Efendi’nin İstanbul’daki 2. Mahmut türbesi içindeki mezarı başında ardından Cemiyetin Basın Müzesi’nde törenle andı. Kocaeli’de yaptığı haberler nedeniyle öldürülen Güngör Arslan’ın fotoğrafı da 67. gazeteci olarak Basın Müzemizdeki  Öldürülen  Gazeteciler Galerisi’ne asıldı.

Basının sorunları konulu yapacağımız bir konuşmaya böyle başlamak acı  olsa da maalesef durum bu.

GAZETECİLERİN CAN GÜVENLİĞİ BULUNMUYOR

Yerelde ve yaygın medyada gazetecilerin, muhabirlerin, foto muhabirlerinin, kameramanların, editörlerin, yöneticilerin gazete sahiplerinin can güvenliği bulunmuyor. Bu iktidar döneminde yüzlerce yayın organı kapatıldı, 12 bini aşkın gazeteci işsiz kaldı, basın sektöründeki işsizlik yüzde 30’u aştı.

Gazetecilerin işsiz kalması sadece bizim için değil tüm yurttaşlar için de çok önemli. Gazeteciler  yaşadıkları ülkenin hafızasıdır. Yayın organları kapatılıp binlerce gazeteci işsiz bırakılarak ülkenin hafızası silinmek istenmektedir. Gazeteciler Basın İş Yasası ile çalıştırılmamaktadır. Güvencesiz kalmaktadırlar.

İçinde bulunduğumuz durumu iktidar sözcüleri ‘basın özgürlüğü açısından kıskanılacak bir durum’ diye tarif etse de maalesef kıskanılacak bir durumda değiliz.

İktidarın basın sektörünün yüzde 90’ına egemen olduğu günümüzde hala gazetecilik damarına sahip yürekli meslektaşlarımız görevlerini yapma uğraşındalar, bunu yaparken de bedeller ödüyorlar.

Yayın yasakları, sansür ve oto sansürün hızla sürdüğü bir ortamda halkın haber alma, bilgilenme hakkını sağlamaya çalışan yoksulluk sınırında maaş alan meslektaşlarımız özveriyle görev yapıyor.

CEZAEVİNDE 28 GAZETECİ VAR

İktidarlar göreve geldikten sonra ortalama 3-4 yıl gazetecilerle normal ilişkiler kurmaya çalışmakta, daha sonra da otoriterleşmeye başlayarak hukuktan uzak bir yaklaşımla gazetecileri hedef gösterme, suç uydurma, haksız yere yıllarca cezaevinde tutulmasını sağlama gibi bir yaklaşım benimsemektedir.

28 gazeteci şu anda cezaevindedir. 12 bin gazeteci yargılanmaktadır. İktidar döneminde en az 808 gazeteci tutuklanmıştır.

Basın ve düşünceyi ifade özgürlüğünü yok sayan, gazeteciliği terör faaliyeti, haberi suç sayan bir anlayışla görev yapan iktidar sadece kendi istediği soruları soran gazetecileri toplantılara almakta, sormayanlara akreditasyon uygulamaktadır.

GAZETECİLERİN BASIN KARTLARI İNCELEMEDE DİYEREK VERİLMİYOR

Binlerce gazetecinin basın kartı, iktidarın istediği gibi gazetecilik yapılmadığı için iptal edilmiştir. İletişim Başkanlığı yüzlerce basın kartını da ‘incelemede’ diyerek elinde tutmaktadır.

Basın Kartı Yönetmeliği’nde yapılan 25. madde değişikliği ile sürekli basın kartı taşıyan meslektaşlarımızın basın kartlarının iptali tek taraflı bir komisyon incelemesi ile mümkündür.

Gazetecilerin yıpranma hakkından yararlanma hakkı, basın kartı sahipliği şartına bağlanmıştır. Basın İş  Kanunu ile çalışmasına rağmen İletişim Başkanlığı’nın basın kartını vermediği gazetecilerin yıpranma hakkından yararlanması engellenmiştir.

İktidar medyasındaki gazetecilerin derneklere ve sendikalara üye olmaları engellenmektedir. Ülke genelinde yüzde 13.66 olan sendikalaşma oranı basın sektöründe yüzde 7 civarındadır.

BİK ve RTÜK iktidarın sansür aygıtı olarak çalışmaktadır. BİK resmi ilan kesintisiyle, RTÜK de verdiği yayın durdurma ve para cezalarıyla bağımsız yayın organlarını ekonomik olarak zora sokacak bir işlev üstlenmişlerdir.

GAZETECİ ÖNCE HALKA VE GERÇEĞE KARŞI SORUMLUDUR

Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ne göre; gazeteci, mağdurun, güçsüzün, yoksulun, ötekileştirilenin ve ‘sesini duyuramayanların’ sesi olmakla yükümlüdür. Bu amaçla her türlü sansür ve oto sansürle mücadele eder. Gazeteci, önce halka ve gerçeğe karşı sorumludur. Bu sorumluluk kamu otoriteleri ve işverenine olan sorumluluklarından önce gelir. Sadece bu ilkeler bile iktidarların neden gazetecileri hedef seçtiğinin önemli bir ölçütüdür.

BAĞIMSIZ YAYIN ORGANLARININ REKLAM ALMASI ENGELLENİYOR

İnternet sitelerine, sosyal medyaya sansür uygulanmakta, her yıl binlerce haber ve paylaşıma erişimin engeli getirilmektedir. İktidar ana akım medyayı ve devletin ajansı olması gereken Anadolu Ajansı’yla, kamu yayıncılığı yapması gereken TRT’yi kendine bağlamıştır. Özellikle iktidar medyası dışında kalan bağımsız yayın organlarının ilan ve reklam almaları engellenmektedir. Ekonomik olarak zora giren bu yayın organlarında gazeteciler yoksulluk sınırında ücret almaktadır.

İMZALATILAN SÖZLEŞMELER GAZETECİLERİN HAKLARINI KORUMUYOR

Gazetecilere medya kuruluşlarında Basın İş Kanunu dışında üç tip sözleşme imzalatılmaktadır.  Telif sözleşmesiyle çalışan bir gazeteci sigortasız çalışmakta ve emekli olamamaktadır. Maaş+telif uygulamasıyla maaş bölünmektedir. Bu da gazetecinin haklarını kısıtlamaktadır. Normal iş yasasıyla çalıştırdıklarında ise basın kartı alamamaktadırlar ve fiili hizmet zammı hakkından mahrum kalmaktadırlar.

Bazı medya kuruluşlarında gazetecinin almış olduğu aylık ücretin bir kısmının fazla mesai olarak ücret bordrolarına yansıtıldığı görülmektedir. Bu durum gazetecinin kıdem ve ihbar tazminatlarının eksik hesaplanmasına yol açmaktadır.