Hafta sonu herkes yağmurlu bir gün olacak diye beklerken öğlen saatlerinde güneş açtı. Gerçi çok rüzgarlıydı ama bu durum İstanbulluları pek etkilemedi, lale festivali akın akın insan seline uğradı. Bu arada Taksim'de de ayrı bir kalabalık vardı. Tarihi Emek Sineması'nın yerinin değiştirilmemesi için yürüyüş yapılıyordu. Herkes Pazar'ın tadını çıkarırken, kimi eğlenerek kimi inandığı değerleri savunarak tatilini yaparken, bir grup vardı ki iş başındaydı: Polisler.
10 Nisan Polis Bayramıydı. Çeşitli kutlamalar olurken, bazı polisler bu günü protesto etti. Radikal Gazetesinde isimleri belirtilmeyen bazı memurların anlattıkları gerçekten üzerinde düşünülmeye değer. Duruma farklı bir açıdan bakmak gerekiyor. Yaz ayları ile birlikte İstanbul'un kültürel faaliyetleri, konserleri, mitingleri artıyor. Eylül sonuna kadar sürekli fazla mesai yapan polisler ayda 300 saate varan çalışma temposu içine giriyorlar. Maddi hakları bir tarafa, bu kadar yoğun tempo ile sürekli çalışan polislerin bedensel yorgunluğunu atamadan diğer güne başlamaları doğal olarak iş kazasına yol açacaktır. Makine parkurunda çalışmadıklarına göre, toplum için, kamuya hizmet ettikleri için de iş kazaları da toplumsal yaralar açıyor elbette.
Görevi sona erdiğinde evine gidip televizyon başına geçen bir polisin kendisini vahşi bir şekilde göstericilere saldırırken seyretmesi en büyük travmaya yol açıyor. İnsanlığından, polislik görevinden utanıyor. Bu yüzden de polis bayramında facebook hesabını karartarak tepki veriyor. Bu koşullarda yaptığı işin kutlanacak tarafını göremiyor.
Aslında toplumda da polislere karşı bir negatif tutum var. Çocuklar küçükken yaramazlık yaptıklarında polise veririm seni, bak polis amca kızacak gibi sözlerle sindiriliyor. Polislere karşı bir korku ile büyüyoruz. Sonra da ergenlik zamanında kendimizi, kişiliğimizi oluşturmak adına korkularımızla savaşmaya girişiyoruz ve en büyük düşmanımız da çocukluğumuzun korkusu polisler oluyor.
Zaten bir önyargı ile karşı karşıyayken, bir de psikolojik olarak ağır bir görevi, hem de can güvenliği tehlike altında olarak,  yerine getirmeye çalışmak koşullarını daha da zorlu hale getiriyor. Hukuk Fakültelerinde adalet önce karakolda başlar diye okutulur. Ancak karakolda adalet yoksa, o zaman vatandaşa nasıl adil olsunlar?
İyi haftalar,
Umut Vakfı