Zonguldak’ta binlerce işçi 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı’nda  Madenci Anıtı’nın önünü doldurdu. Kutlama Komitesi adına konuşan GMİS Genel Başkanı Eyüp Alabaş, "Biz, moral ve motivasyonumuzu artırırken, karşımızdakiler kendilerine çeki-düzen vermek zorunda kalıyorlar" dedi.

TAŞERONLARDA İŞÇİLER ÖLÜYOR: "Lafa gelince 'Bir tek kişinin canı yanmasın, barış olsun' diyorlar. Ama öte yandan taşeron şirketlerde insanların, göz göre göre ölmesine sessiz kalıyorlar. TTK Genel Müdürlüğü, çalışanların emekli olduğunu ve 2 bin 500 işçiye ihtiyaç bulunduğunu söylüyor. Ama Hükümet, siyasi iktidar, işçi almıyor. Çünkü hala taşeron düzeninden medet umuyorlar"

 

1 Mayıs İşçi Bayramı Zonguldak'ta düzenlenen etkinlik ile kutlandı. İstasyon Caddesinde toplanan yaklaşık 7 bin kişi yürüyüş halinde kutlamaların yapılacağı madenci anıtı önüne geldi. Maden işçileri, taşeron çalışanları, siyasi partiler, meslek odaları, sivil toplum örgütleri ve vatandaşların coşkusu kutlama alanına kadar büyük coşku içerisinde sürdü.  Saygı duruşunun ardından Kutlama Komitesi adına konuşan Genel Maden İşçileri Sendikası Genel Başkanı Eyüp Alabaş, "İşçilerin, emekçilerin Uluslararası Birlik Mücadele ve Dayanışma günü olan 1 Mayıs İşçi Bayramınız kutlu olsun" dedi.

"123 YILDIR MEYDANLARDAN MESAJ VERİYORUZ"

Türkiye ve dünyaya birlik, beraberlik ve dayanışma mesajları verdiklerini belirten Alabaş, "Bir kez daha örnek bir tabloyu sergiliyoruz. Bize, Emeğin Başkenti Zonguldak’a yakışan bu kültürü yaratan ve bugünlere taşıyan atalarımıza şükranlarımızı sunuyoruz" sözleri ile konuştu. Türkiye'nin ve dünyanın dört bir yanında meydanlarda 1 Mayıs coşkusunu kutladıklarını, işçilerin, emekçilerin tam 123 yıldır meydanlardan da mesajlar verdiğini belirten Alabaş konuşmasında şu sözlere yer verdi:

"KARŞIMIZDAKİLER ÇEKİ DÜZEN VERİYOR"

Biz, moral ve motivasyonumuzu artırırken, karşımızdakiler Kendilerine çeki-düzen vermek zorunda kalıyorlar. Bugün, dünyayı kuşatan ve 200 yıl öncesinin Vahşi Kapitalist düzenini yeniden kurmak isteyen, uluslararası sermayeye ve onların yerli işbirlikçilerine karşı; Zonguldak’tan, Türkiye’den ve dünyanın dört bir yanından hep birlikte haykırıyoruz; Sendikalarımızı, meslek odalarımızı, tüm örgütlerimizi her şart altında yaşatacak, onları daha da büyüteceğiz. Birlikte mücadelemizle sosyal devleti koruyacak ve geliştireceğiz. Başta kıdem tazminatımız olmak üzere, atalarımızın bedel ödeyerek kazandıklarını bizden geri alamayacaklar. Biz, o kazanımları daha da geliştirerek bizden sonraki işçi, emekçi kardeşlerimize emanet edeceğiz.

"AKP HÜKÜMETİNİ UYARIYORUZ"

Uluslararası sermayenin ve işbirlikçilerinin çıkarlarını koruyan bu politikaları uygulamak isteyen AKP Hükümetini Madenci Anıtı’ndan uyarıyoruz; Size oy veren bu halkı köleleştirmek isteyen, geleceğini güvencesiz hale getiren, demokrasinin olmazsa olmazlarından olan sendikaları ve örgütlenmeleri ortadan kaldırmayı hedefleyen ve sadakaya muhtaç bir toplum yaratan bu düzenlemelerle; ülkede sosyal barış olmaz, üretim artmaz, verimlilik artmaz, kalite bozulur ve sağlıklı nesiller yetişmez. Böyle bir toplum dünya ile rekabet edemez ve emperyalistlerin oyuncağı olur. Bu politikaları derhal terk ediniz. Emperyalistler barış getiremez, demokrasi getiremez. Irak’ta, Libya’da, Mısır’da, Tunus’ta barış dediler, demokrasi dediler,

"İNSANLARI BİRBİRLERİNE KIRDIRDILAR"

Ülkeleri darmadağın ettiler. İnsanları birbirlerine kırdırdılar. Ülkeleri, milletleri böldüler. Kan ve gözyaşı getirdiler. Ülkelerin zenginliklerine el koyup, yerli işbirlikçileri ile o ülkeleri talan ediyorlar. Halk aç, yoksul, göçüyor ve ölüyor. Şimdi, Suriye’de demokrasi ve barış diyorlar. Bizi de bu bataklığa çekmek istiyorlar. Irak’ta bizi kullanamadılar, ama şimdi Suriye ve İran için yazdıkları senaryolara bizi de alet etmek istiyorlar. Tabii ki, bizim için de bir planları var ve adım adım uyguluyorlar. Onlar için barış ve demokrasi bir maskedir. Onlar sadece neyi kazanacaklarının hesabını yaparlar. Bugünkü tüm hesapları, enerji kaynakları ve madenler üzerinedir, Ortadoğu’yu ve bizim merkezinde bulunduğumuz bu coğrafyayı, dikensiz gül bahçesine çevirmek istiyorlar.  Birinci Dünya Savaşı’nın galipleri nasıl bu coğrafyada yeni bir harita çizdiyse, şimdi dünyanın yeni egemenleri, aynı şeyi yapmak istiyor. Bu coğrafyayı, kendileri için kolay yönetilir hale getirmek isteyenler, bağımsızlık istemezler.  Ulusal çıkarları savunanları istemezler, örgütlü-eğitimli-bilinçli toplum istemezler. Onlar sadece kendileri için istikrar isterler.

"ATATÜRK ÖNCÜLÜĞÜNDE BU OYUNLARI BOZDUK"

Bu topraklarda yaşayan bizler, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde bu oyunları bozduk. Şimdi Birinci Dünya Savaşı’nda yarım kalan işlerini tamamlamak istiyorlar. Bunun için de her türlü imkanı ve her yolu deniyorlar. Yıllardır, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü unutturmak, onun anti-emperyalist ve bağımsızlıkçı kimliğini gölgelemek istediler. Onun hedef gösterdiği çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmamızı engellemek için hep sorun çıkarttılar. İsyan çıkartamazlarsa kriz çıkarttılar. Diğer yandan, demokrasi isteyen, insan haklarına öncelik veren, eşitlik isteyen, barış ve kardeşlik isteyen, çağdaş medeniyete ulaşmak ülküsüyle çalışan ama emperyalist politikalara çanak tutmayan, bağımsızlık isteyen aydınlarımız, gazetecilerimiz, bilim adamlarımız ve askerlerimiz kim vurduya gittiler.

"BASKI ALTINA ALINMAK İSTENİYOR"

Şimdi emperyalist politikalara karşı çıkan yazarlar, gazeteciler, siyasetçiler, bilim insanları, öğrenciler, askerler ve milletvekillerini cezaevlerine doldurdular. Dışarıdakiler ise baskı altına alınmak isteniyor. Ve tam da bu aşamada müthiş bir medya bombardımanıyla “Barış” gösterileri yapılıyor. Herkes kendine göre bir “barış” tanımlaması yapıyor. Halkımız gelişmeleri büyük bir dikkat ve sabırla izliyor. Biz, Lazı, Kürdü, Çerkezi, Türküyle; işçiler, emekçiler ve demokrasi güçleri olarak, bu sürecin kaosu, kargaşayı, çatışmayı ve savaşı tetikleyen; toplumu tahrik eden bir süreç olmasına asla izin vermeyeceğiz. Kimse bizi bu oyunun içine çekemeyecek.

"EMPERYALİSTLERİ UNUTMADIK"

Biz, Zonguldaklılar olarak, bölge insanı olarak, 1848’de, Osmanlı İmparatorluğu’nun  o zor yıllarında buradaki zenginliğimizi, taşkömürümüzü alıp götüren; bizi açlık, yoksulluk ve sefalet içinde ölümüne sömüren emperyalistleri unutmadık. Onlar da Kurtuluş Savaşı sonrasında buralardan nasıl uzaklaştırıldıklarını unutmadılar. Biz insan haklarına dayanan; dil, din, mezhep, etnik kimlik gibi her türden farklılığı bir zenginlik olarak gören, çağdaş medeniyet hedefine ulaşma mücadelesi veren bir milletiz. Biz, bağımsızlık tutkusu olan, bölgesine ve dünyaya örnek olmuş bir milletiz. Biz kimsenin oyuncağı olmayız. Biz emperyalizmin enerji ve maden savaşlarına alet olmayacak, Suriye bataklığına saplanmayacak ve onların kendi çıkarları için, bu bölgeyi ve ülkemizi yeniden yapılandırmalarına asla izin vermeyeceğiz.

PARLAMENTER DEMOKRASİYE İHTİYAÇ VAR

Halkımızın akla ihtiyacı yok. Bizim demokrasiye ihtiyacımız var. Fikirlerin tartışıldığı, örgütlenmenin teşvik edildiği ve inisiyatifin tabana yayıldığı, barajsız, katılımcı bir demokrasiye ihtiyacımız var. Bizim, sınırlarının evrensel hukuk kurallarıyla çizildiği ve kurumsal işleyişleri sağlamlaştırılmış; yasama, yargı ve yürütmenin gerçekten bağımsız olduğu parlamenter demokrasiye ihtiyacımız var. Demokrasinin dördüncü kuvveti, bağımsız basına ve demokrasinin beşinci kuvveti sayılan, hayatın her alanında örgütlenmiş ve siyaseti denetleyen, onun üzerinde baskı unsuru olan, sivil toplum örgütlerine ve sendikalara ihtiyacımız var. Biz, gerçek barışı demokrasi mücadelemizle kuracağız.

"ÖLÜME SESSİZ KALIYORLAR"

Lafa gelince “Bir tek kişinin canı yanmasın, barış olsun” diyorlar. Ama öte yandan taşeron şirketlerde insanların, göz göre göre ölmesine sessiz kalıyorlar. Almanya’da 45 yıldır taşkömürü üretiminde 1 kişi bile hayatını kaybetmezken, biz de, tüm uyarılara rağmen yaşanan iş cinayetlerinde hayatını kaybeden taşeron işçisi 30 madenci için “Güzel öldüler” deniyor. Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü, çalışanların emekli olduğunu ve 2 bin 500 işçiye ihtiyaç bulunduğunu söylüyor. Ama Hükümet, siyasi iktidar, işçi almıyor. Çünkü hala taşeron düzeninden medet umuyorlar. Evet, biz de “İnsanlar ölmesin, kimsenin burnu kanamasın, sosyal barış bozulmasın” diyoruz.

"DÜZENLEMELERE KARŞI ÇIKIYORUZ"

Bunun için, taşeron düzenine, işçileri köle gibi pazarlamak isteyen istihdam bürolarına ve kamu çalışanlarını iş güvencesiz bırakmak isteyen, yasal düzenlemelere karşı çıkıyoruz. Bu düşüncelerle Türkiye’nin Taşeron Cumhuriyeti’ne dönüştürülmesine, insanların maden ocaklarında, tersanelerde, fabrikalarda, inşaatlarda ve komşu ülkelerdeki kirli savaşlarda hayatlarını kaybetmelerine izin vermeyeceğiz. Demokrasi kendiliğinden gelmedi. Sosyal Devlet, durup dururken ortaya çıkmadı. Biz işçiler, emekçiler örgütlenme ihtiyacını hissettik, örgütlendik ve sendikalarımız oldu. Birlikte mücadele verdik. Bedeller ödedik. Ve biz kazandık. Bizim 250 yılı bulan bir mücadele tarihimiz var. Atalarımız kazanmış diye yan gelip yatarsak, tüm haklarımızı kaybederiz.

"ÖZELLEŞTİRMEK İSTİYORLAR"

Örgütlerimizi güçsüzleştirerek, yeni örgütlerle büyümemizi engelleyerek, yandaş yaratarak, kendileri için en uygun ortamı bulduklarında saldırıya geçiyorlar. Taşeron uygulamasını meşrulaştıran ve daha da yaygınlaştıran bir çalışma başlattılar. İstihdam Büroları açmak; işsizleri toplamak ve köle ticareti gibi işverenlere kiralamak istiyorlar. Eşit işe eşit ücret uygulamasını hukuken ortadan kaldırmak istiyorlar. Meslek odalarını ve meslek birliklerini işlevsiz hale getiriyorlar. Nerede örgütlü bir gücümüz varsa özelleştirme ve taşeronlaşma politikalarını dayatıyorlar. 173 yıllık bir kurum olan PTT’yi, 141 yıllık bir kurum olan Devlet Demiryollarını özelleştirmek istiyorlar. 1940’lardan bu yana devlet eliyle enerji üreten ve Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun ayrılmaz bir parçası olan Çatalağzı Termik Elektrik Santrali’ni özelleştirmek istiyorlar. Kıdem tazminatını ortadan kaldırmak istiyorlar. Kamu çalışanlarını iş güvencesiz bırakacak çalışmalar yapıyorlar. Amaç sendikaları ve toplu sözleşme düzenini ortadan kaldırmak, çalışanları köleleştirmek ve iş gücü maliyetlerini düşürmektir. Çalışanların geleceği, sağlığı, ailesi onların umurunda bile değil. Ama bunları öyle bir anlatıyorlar ki, sanki her şeyi bizim iyiliğimiz için yapıyorlarmış gibi, yandaş medyada bıkmadan, usanmadan aynı yalanları tekrarlıyorlar. Sıfatlarına baktığınızda adam sanacağınız papağanlarını kanal kanal gezdiriyorlar. Biz halkız ve bizim vekil seçtiklerimiz bu ülkeyi yönetiyor, iktidar oluyor, Hükümet kuruyor, Bakan oluyorlar. Biz, işçiler, emekçiler olarak birlik ve beraberliğimizi sağlar, onlar üzerinde baskı unsunu olursak o zaman bütün bu yanlışların önüne geçeriz. Eğer biz işçiler, emekçiler olarak; siyaset, dil, din, ırk, inanç, hemşehri, etnik kimlik gibi çeşitli nedenlerle bölünür-parçalanırsak hepimiz köleleşiriz.

TİS GÖRÜŞMELERİ SÜRÜYOR

Türkiye Taşkömürü Kurumu’nda 25. Dönem, Maden Tetkik Arama’da 15. Dönem Toplu İş Sözleşmesi görüşmelerimiz sürüyor,  En önemli sorunlarımızdan biri, aynı işi yapan arkadaşlarımızın birbirinden çok farklı, üç ayrı ücret almalarıdır. Ve hatta yeni işçi alınması halinde dördüncü bir ücretin dayatılmasıdır. Evet, asli görevi haksızlıkları, eşitsizlikleri ortadan kaldırmak olan devlet, bize farklı ücretleri dayatıyor, bunun için iktidar gücünü kullanıyorlar. Devlet ciddiyetine yakışmayan uygulamalar yaygınlaşıyor. Devletin işini yapan taşeron işçilerinin banka hesaplarına yatırılan kıdem tazminatları, devletin ve kamuoyunun gözü önünde işçilerden geri alınıyor, Hükümet ve Bakanlık seyrediyor. İşçileri köleleştirmek için acımasız bir sistem kuruluyor. Biz, başta maden işçileri olmak üzere Zonguldak ve bölgemizdeki işçi ve emekçi kardeşlerimizle birlikte, her türlü mücadeleyi verecek, gerekirse üretimden gelen gücümüzü kullanacak ve bu farklı ücret uygulamalarına, haksızlıklara, adaletsizliklere son vereceğiz.

"KARDEŞÇE YAŞAMAYI ÖĞRENDİK"

Barışın, kardeşliğin temeli, biz emekçilerin birliğidir, dayanışmasıdır. Biz Zonguldak’ta, Emeğin Başkenti’nde, Türkiye’nin dört bir yanından gelerek oluşturduğumuz bu şehirde; doğaya karşı verdiğimiz savaşta 5 bin şehidimizin kanı ve gözyaşıyla, acıyı paylaşarak, kardeşçe yaşamayı öğrendik. Barış; emperyalistlerin, uluslararası sermayenin ve çok uluslu şirketlerin işi değildir. Onlar savaşta da barışta da kazanmanın hesabını yaparlar. Savaşta bizi birbirimize öldürtür, barışta bizi sömürürler. Biz, İnsan onuruna yaraşır bir yaşam, savaşsız, sömürüsüz bir dünya istiyoruz. Örgütlenme önündeki engellerin kaldırılmasını istiyoruz. Kamu çalışanlarının ek ödemelerinin prime esas kazançlardan sayılarak emekli maaşlarına yansıtılmasını istiyoruz. İşsizimize iş, emeklimize hak ettikleri saygınlığın verilmesini istiyoruz. Çalışanlara iş güvencesi istiyoruz. İş cinayetlerinde ölmek istemiyoruz. Çağdaş bir eğitim, herkese sağlık hizmeti istiyoruz. Bu duygularla tekrar 1 Mayıs İşçi Bayramınızı kutluyor, saygı ve sevgilerimizi sunuyoruz.  Yaşasın 1 Mayıs, Yaşasın sınıf dayanışması"

COŞKULU BAŞLADI SÖNÜK BİTTİ

Konuşma boyunca işçiler hükümete yönelik sloganlar attı taşeronlaşmaya tepki gösterdi. Kutlama komitesi madenci anıtının önünü dolduran kalabalığa karanfil dağıttı. Konuşmanın ardından madenci anıtındaki kalabalığa konser verildi. Öte yandan madenci anıtına grup grup alımlar nedeniyle belirlenen programda gecikme oldu. Alana giriş yapan pekçok vatandaş uzun süren bekleyiş nedeniyle konuşma bölümlerinde alandan ayrıldı.