Zonguldak   Kültür Sanat Sen Adına Tülay Abacı gönderdiği “kamuoyuna” başlıklı açıklamasında, “halk yüzde onu bulmayan aşırı dinci gerici kesim haricinde İstanbul Sözleşmesinden çekilinmesini istemiyor.” Dedi.

Abacı, görüşlerine  “Kadın mücadelesini de kadının kazanılmış haklarını da yok etmenize izin vermiyoruz.

İstanbul Sözleşmesi imzacı devletlere kadınlara ilişkin her türlü ayrımcılığı engelleme konusunda sorumluluk yüklemektedir. İktidar temsilcileri, ara ara basında yer alan istismar ve çocuk cinayetleri sonrası halkın yükselen tansiyonunu düşürmek amacıyla sanki çözümmüş gibi idam cezasını bile dillendirseler de, şu aralar İstanbul Sözleşmesi için “halk isterse kaldırılır” söylemleri ile durumun aksini kanıtlıyorlar. Ki bağımsız şirketlerin yaptıkları araştırma sonuçları ise halkın yüzde ellisinin İstanbul Sözleşmesini bilmediğini yüzde 40lık bir kesimin kaldırılması karşısında olduğunu sadece yüzde 10unun kaldırılması gerektiği yönde görüş belirttiğini gösteriyor.” Sözleriyle başlayıp, şöyle devam etti:

“Yani halk yüzde onu bulmayan aşırı dinci gerici kesim haricinde İstanbul Sözleşmesinden çekilinmesini istemiyor.

İktidar yıllardır sözleşmeden çıkmanın zemini hazırlarken, yine gerici cephenin kalemşörlerinden Abdurrahman Dilipak 27 Temmuz 2020 tarihli Akit gazetesindeki yazısı ile kantarın topuzunu iyiden iyiye kaçırarak İstanbul Sözleşmesini savunanlara “fahişe” diyecek kadar sınırı aşmıştır.

İstanbul sözleşmesinin kaldırılması kimin işine yarar? Sorusu Dilipak in ithamları ile kullandığı yakıştırmalara karşılık gelmektedir. İstanbul sözleşmesinin kaldırılmasını sevinçle karşılayan kitle içindeki sapıkların ve zorbaların eylemleri, yazarın söylemleriyle maalesef meşrulaştırılmaktadır.

İstanbul sözleşmesinden çıkmayı hedefine koyan siyaseti savunmak,  fiziksel ve psikolojik şiddeti, tacizi, tecavüzü, zorla ve çocuk yaşta evlendirmeyi, kadın sünnetini, kısırlaştırmayı, kürtaja zorlama ya da tam tersi kadının bedeni üzerindeki kararını yok sayan, kadını eve hapseden ve aileden bağımsız bir birey olmasını engellemek isteyen zihniyeti hâkim kılma çabasına hizmet etmektir.

Zora geldiğinde her şeyi dış güçlerle atan siyasal iktidar İstanbul Sözleşmesi konusunda da “dışarının dayatması” yorumunu yapmaktadır. Peki, sözüm ona dışarının dayatması olan bu sözleşmenin adı neden İstanbul Sözleşmesidir?

İstanbul sözleşmesi bu topraklarda yine bu toprakların kadınlarının mücadelesi sonucu edinilmiş bir kazanımdır. Kadınlar uzun mücadeleler sonucunda elde ettiği kazanımlarından da öyle kolaylıkla vazgeçmeyeceklerdir.

İstanbul sözleşmesinden çekilmek, kadın cinayetlerinin, kadın ve çocuk istismarlarının, şiddetin tacizin tecavüzün çocuk yaşta evlendirmelerin artması anlamına gelecek. Bu geri adımın atılması sonrasında, gelecekte kadına yönelik işlenen suçlarda, mevcut yaslarında uygulanmaması suretiyle hak gasplarının daha da artacağını görmek için âlim olmak gerekmez. Bunun bir adım sonrası boşanma hakkının engellenmesi, çocuğu tecavüzcüsüyle evlendirilmesinin meşrulaşması, nafaka hakkının kaldırılması şeklinde devam eder. Ve bu ülkenin kadınlarının bunu istemediği de açıktır

Siyasal iktidarın asıl yapmak istediği şeyin muhalif kadın mücadelesini yok etmek olduğunu görüyoruz. Belli radikal İslamcı çevrelerde yer alan kadınlar haricinde, ister başı açık olsun ister türbanlı bu uygulamayı desteklemeyeceğini biliyoruz.

Biz Kültür Sanat-Senli kadınlar olarak İstanbul sözleşmesinden çekilmek bir yana tam anlamıyla uygulanmasını istiyoruz. İstanbul sözleşmesinden çekilmek kadınların çocukların canına kastetmektir, yaşama nefes alma haklarını ellerinden almaktır ve kesinlikle kabul edilemez.

Hayatlarımızdan ve haklarımızdan vazgeçmeyeceğiz!”