YAŞANTIMIZIN renkleridir onlar. Geleceğin de umutları. Geleceğin umutları diye tanımlamakta bir gerçeklik payı var mı sorusuna ise yanıt bulmakta zorlanıyorum. Çocuklardan söz ediyorum. Modern çağın dişlilerinde ezip ufaladığımız, sıradanlaştırdığımız, doğadan uzak yetiştirdiğimiz, eğitim adına kendi hırslarımıza kurban ettiğimiz çocuklarımızdan... Bazılarına sokak aralarında, kalabalık caddelerde; yaşıtları okuldayken sağda solda başıboş dolaşırken, bakışlarını üzerinize dikmiş kağıt mendil satmak isterken, trafik sıkışıklığında aracınızın camını silmeye kalkışırken, elindeki yapıştırıcı tüpünü koklayarak yarı kendinden geçmiş çöktüğü bir duvarın dibinde rastlarsınız... Oto tamirhanelerinde, atölyelerde, küçücük cüsselerinden umulmayacak ölçüde büyük işler becerirken görür, biraz da şaşkınlıkla izlersiniz.. Onlar kızlı erkekli bizim çocuklarımız. Tinerci, gaspçı diye horladığımız, töre adına öldürdüğümüz, kan davası için eline silah verdiğimiz, savaşlarda kalkan diye kullandığımız, bilim yerine din sarmalında ışıksız bıraktığımız çocuklar. Bitmez tükenmez savaşlarda en çok onlar ölüyor. Afrika?da açlık ve yoksulluktan ölen çocukların ekranlara yansıyan görüntülerine, Filistin?de, Lübnan?da, Irak?-ta, Afganistan?da, Darfur?da, benzer savaş cehennemlerinde, gözlerinde korku ve dehşet taşıyan çocukların acılı yüzlerine yüreğiniz burkulmadan bakabiliyor musunuz? Kameraların saptadığı böylesi görüntüler kolayca silinebiliyor mu belleğinizden? Aslında vahşi kapitalizmin küreselleşme masalı ile gezegenimize saldığı büyük kötülüklerden biridir çocuk istismarı. Doğanın kirletilmesi gibi, geri bıraktırılmış ülkelerin kültürlerinin yok edilmesi gibi. Varsıl ülkeleri daha zengin kılacak işgal yöntemleri için uluslararası hukuka yalan kılıfı giydirmek gibi... Uluslararası verilere göre az gelişmiş ülkelerde 5-14 yaş arası yaklaşık 250 milyon çocuktan 120 milyonu tam gün çalışıyor. Yani eğitim hakkından yoksun bırakılarak. Oyun çağını yaşama şansı olmaksızın... Günümüz modern toplumlarında da çocukların uyuşturucu çetelerinin elinde kurye olarak kullanılması, bir ahlak çöküntüsü olarak yaygınlaşan çocuk pornosunun ulaştığı tehlikeli boyut, aile içi şiddet, uluslararası hukukun temel sorunları haline gelmiş durumda. Ülkemizde de medyanın çocuk haklarına gereken saygılı ve korumacı yaklaşımı gösterdiğini söylemek zor. Televizyon dizilerinde mafya tiplemelerinin çocuklara ve gençlere özenilesi yiğitler olarak sunulduğuna, bilgisayar oyunlarında savaş, öldürmek yok etmek kavramlarının çocuk bilinçaltına kolaylıkla boca edildiğine giderek daha sık tanıklık ediyoruz: Bireysel silahlanmanın önünün alınamadığı bu topraklarda serseri kurşunlarla ölen çocuklarımız; vatanseverlik ve milliyetçilik adına linç kültürüne kurban giden insanlarımız var. Siyasete sıvanmış kocaman adamların devlet adına, ülke adına, bayrak adına öldürmek, yani basbayağı birinin canını almak kavramını meşru kılmaya çalıştıklarını da hayretle izliyoruz. Çocuklarımızın ve dünya çocuklarının acınası durumları ile ilgili yazılacak çok şey var elbet. Yazdıklarımla yalnızca, canımızın parçası, değerli varlıklarımız üzerine bir düşünme fırsatı yaratmak istedim. Eduardo Galeano?dan küçük bir anlatıyı da paylaşarak... ?Kol Gücü Muhammed Eşref okula gitmiyor. O, güneşin doğuşundan ay görününceye kadar çalışıyor; Pakistan?ın Umar Kot köyünden dünya stadyumlarına doğru yuvarlanan futbol toplarını kesiyor, kırpıyor, deliyor, biçiyor, dikiyor. Muhammed on bir yaşında, beş yıldır bu işi yapıyor. Eğer okumayı bilseydi, İngilizce okuyabilseydi, elinden çıkan her işe kendisinin yapıştırdığı şu uyarıyı okuyabilecekti: Bu top çocuklar tarafından üretilmemiştir.? Zamanın Ağızları: Eduardo Galeano: Çeviren: Bülent Kale-Çitlembik Yayınları 354 Syf.