SÜRGÜNLER DEVAM EDİYOR: Bugün eğitim sisteminde yaşanan sorunların yeni ortaya çıkmadığı, yıllardır sürdürülen politikaların bir birikimi olarak bugünlere gelindiği bilinmektedir. AKP Hükümeti, iktidar olduğu son yedi yıl içinde bu olumsuz birikimi daha da arttırmak yönünde yasal ve fiili anlamda sayısız adım atmıştır. Eğitimin ve eğitim emekçisinin bir türlü çözüme kavuşturulmayan sorunları, özellikle AKP iktidarı ile birlikte, kamusal eğitimin zayıflatılması, eğitimin paralı hale getirilmesi, merkez ve taşra teşkilatında yaşanan yoğun siyasi kadrolaşma, özellikle Eğitim Sen üyelerine yönelik soruşturma, sürgün, cezalandırma vb gibi şekillerde kendisini göstermiştir.

2008-2009 yılı Eğitim Öğretiminin  sona ermesiyle ilgili yazılı bir açıklama yapan Eğitim-Sen Kdz. Ereğli  Temsilcisi A. Kerim Özdemir "Türkiye'de eğitim sistemi, yıllardır sürdürülen bilinçli politikalar sonucu tam bir sorun yumağı haline gelmiş, okul öncesi eğitimden üniversiteye kadar eğitimin tüm düzeyleri, en temel işlevlerini yerine getiremez hale getirilmiştir. Türkiye'de yıllardır kalıcı bir eğitim politikası oluşturulamamış olması, eğitim sisteminin sürekli yeni sorunlar üretmesini beraberinde getirmiştir" dedi.
Kerim Özdemir'in değerlendirme açıklaması şöyle:
Türkiye'de eğitimin sorunları o kadar artmıştır ki, yaşanan sorunlar artık geçici iyileştirmelerle çözmeye çalışmak artık neredeyse imkânsız hale gelmiştir. Yıllardan bu yana çözülmeyen ve çözülmediği oranda da gelecek yıllara çoğalarak sarkan sorunlar, eğitim sistemini dört bir koldan kuşatmıştır. Özellikle AKP hükümeti döneminde eğitimde yaşanan yoğun ticarileştirme ve özelleştirme uygulamaları, eğitim sistemini içinden çıkılmaz bir girdaba doğru hızla sürüklemektedir. 

Okullarda şiddet olayları artarak sürmektedir
Toplumsal-ekonomik olumsuzlukların ve gelir adaletsizliğinin bu denli derinleştiği ülkemizde, okullarda yaşanan şiddet, eğitim alanının en önemli sorunları arasında yer almaktadır. Eğitim sisteminin tüm bileşenleri okullarda yaşanan şiddet olaylarından etkilenmektedir. Bu çemberi zorlayan, olumsuzluğu en aza indirmeye çalışan az sayıda eğitim yöneticisi ve öğretmen ile birlikte eğitimde yaşanan şiddet ortamını eğitim biliminin sınırları içinde çözmek gerekmektedir. Eğitim Sen olarak, bilim insanları ile birlikte yaptığımız tüm çalışmalarda ortaya çıkan sonuç, şiddetin ortaya çıkardığı sonuçları ancak şiddeti doğuran nedenleri ortadan kaldırmakla çözüleceği ortaya çıkmıştır. 

Eğitimde gericileştirme uygulamaları devam ediyor
Eğitimi gericileştirme uygulamaları bu eğitim öğretim döneminde hız kesmeden devam etmiştir. Eğitime ve bilime yönelik saldırıların bu yıl daha da şiddetlendiği söylenebilir. TÜBİTAK'a bağlı Bilim ve Teknik dergisinde Charles Darwin'in 200. doğum yıldönümü dolayısıyla yayınlanmak üzere olan kapak dosyasının sansürlenmesi, AKP iktidarı döneminde eğitim alanında güçlenen evrim karşıtı faaliyetleri tamamlar nitelikte bir uygulama olarak dikkat çekmiştir. Aynı zamanda bu uygulama, AKP döneminde hâkim kılınan yasakçı anlayışın izlerini bir kez daha açığa çıkarması bakımından da, AKP'nin eğitim ve bilim alanında 12 Eylül rejiminin takipçisi olduğunu gözler önüne sermiştir.
Son yıllarda "Yaratılışçılık" adı altında okullarda Milli Eğitim Bakanlığı'nın teşvikiyle "zorunlu" konferanslar veren bir ekibin evrim kuramı hakkında yazan, düşünen tüm kesimler üzerinde başlattığı "cadı avı" düşünüldüğünde, bütün bu yaşananların münferit olmadığını görmek kolaylaşmaktadır. Yaşananlar, sistemli bir politikadır. Türkiye'de AKP Hükümeti döneminde Darwin ve Evrim Kuramı'nın gündemleşmesi engellenmektedir. Bu ve benzeri girişimler eğitimde gericileştirme uygulamalarının hangi boyutlara ulaştığının görülmesi açısından önemlidir.

Yönetici atama ve kadrolaşmada rekor kırılmıştır
Milli Eğitim Bakanlığı yıllardır siyasi kadrolaşmanın, özellikle yöneticilerin belirlenmesinde yapılan atamaların içeriği ile gündeme gelmektedir. Eğitim Sen, özellikle AKP hükümeti döneminde Bakanlıkta yaşanan kadrolaşma sorunu üzerine dikkat çekmiştir. Eğitim Sen'in tüm eleştirilerine rağmen Bakanlık tarafından yapılan hemen her atama mutlaka tartışma konusu olmuş ve yargıya taşınmıştır.
Milli Eğitim eski bakanı Hüseyin Çelik döneminde ilgili kanun, tüzük ve yönetmeliklerde açık hüküm bulunmasına rağmen, yasal mevzuatı askıya alarak 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 76.maddesine göre okul yöneticisi atamaları yapılmıştır. Oysa bilinmektedir ki, Milli Eğitim Bakanlığı görevde yükselme, atama ya da yer değiştirme ile ilgili kriterler belirlemek ve en nitelikli personelin seçilmesi konusunda tedbirler almakla görevlidir. Ancak kanun, tüzük ve yönetmeliklerde hangi durumlarda Milli Eğitim Bakanının 76. maddeye dayanarak atama yapacağı belli iken, geçmişte yapılan birçok atamada bu kurallara uyulmamış olması düşündürücüdür.
Eğitim Sen'in Yönetici Değerlendirme Formu olarak bilinen hakkında açtığı ve kazandığı davada Danıştay 2. Dairesi tarafından verilen kararda atamalarda idareye tanınan takdir yetkisinin kullanımı mutlak ve sınırsız olmadığı, kamu yararı ve kamu hizmetlerinin gerekleriyle sınırlı olduğu ve bu açıdan yargı denetimine tabi bulunduğu hatırlatılmaktadır. Yargının, idarenin yönetici atamalarındaki yetkisinin sınırlı olduğu, kamu yararı ve kamu hizmetlerinin gerekleriyle ilişkilendirilmesi gerektiğini belirtmiş olmasına rağmen, Milli Eğitim Bakanı'nın Devlet Memurları Kanununun 76. maddesinin kendisine tanıdığı atama yetkisini sınırsız gibi kullanmak istemesi hem hukuka hem de bugüne kadar benimsenen uygulamalara aykırıdır.
Milli Eğitim Bakanlığı benimsemiş olduğu yönetim anlayışıyla, Bakanlık pratiğiyle hep tartışma konusu olmuştur. Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı kadrolaşma girişimlerinin geçtiğimiz dönemde Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde yaşandığı düşünüldüğünde bu durum şaşırtıcı değildir.

Kriz eğitim ve bilim emekçilerini derinden etkilemiştir
Maaşlarımızın enflasyon karşısında erimesi, başlıca mal ve hizmetlere peş peşe yapılan zamlar,  toplumun tüm kesimleri gibi, eğitim ve bilim emekçilerinin de krizden ve krizin yarattığı sonuçlardan etkilenmesine neden olmuştur. Bugün borcu olmayan eğitim emekçisi bulmak neredeyse imkânsız hale gelmiştir. Aldıkları maaş ile ay sonunu bile getirmekte zorlanan yüz binlerce eğitim emekçisi ciddi bir borç batağı içine itilmiştir. Kuşkusuz sadece eğitim emekçileri değil, emekliler, gençler, her kategoriden emeği ile geçinenler, kısacası bütün emek kesimleri, yaşanan krizin yükünden nasiplerini fazlasıyla almaktadırlar.

Yaşanan kriz süreci, eğitim sisteminin niteliğini belirleyen sorunların temelindeki eşitsizlik ve adaletsizlik uygulamalarını arttırmıştır. Krizin eğitim ve bilim emekçilerinin günlük yaşantısında yarattığı sorunlar, eğitimin niteliğini de olumsuz etkilemektedir. Kriz sürecinde toplumun hangi kesimlerinin, ne tür zorluklarla karşı karşıya kaldığı ortadayken, AKP hükümeti ve onun destekçisi olan kesimler krizin yükünü bugüne kadar olduğu gibi yine emekçilerin sırtına yıkmak istemektedir. Krizin ortaya çıkmasına bu ülkenin işçilerinin, kamu emekçilerinin, köylülerinin ve diğer emekçi kesimlerinin hiçbir sorumluluğu yoktur. Bu nedenle krizin faturasının yıllardır alım gücünü kaybeden, bin bir zorlukla geçimini sağlayan emekçilere çıkartılması kabul edilemez bir durumdur.

Anti demokratik uygulamalar bu yıl da sürmüştür
Eğitim sisteminin ve eğitim emekçilerinin geçtiğimiz yıllarda yaşadığı sorunlar, içinde bulunduğumuz bu dönemde de devam etmektedir. Gerek eğitimin ve yükseköğretimin, gerekse eğitim ve bilim emekçilerinin sorunlarını çözme noktasında hemen hemen hiçbir somut adım atılmamıştır. Tıpkı önceki yıllarda olduğu gibi eğitimin temel sorunlarının çözülmediği, eğitim niteliğinin daha da gerilediği, eğitim emekçisinin çalışma koşulları ve yaşam düzeyinin yükselmesi noktasında yeterince adım atılmadığı bilinmektedir. Bugüne kadar öğrencilerin sesleri, eğitim ve bilim emekçilerinin talepleri duymazlıktan gelinmiştir. Bu açıdan bakıldığında, eğitim cephesinde olumlu anlamda değişen hiçbir şey yoktur.
Bugün eğitim sisteminde yaşanan sorunların yeni ortaya çıkmadığı, yıllardır sürdürülen politikaların bir birikimi olarak bugünlere gelindiği bilinmektedir. AKP Hükümeti, iktidar olduğu son yedi yıl içinde bu olumsuz birikimi daha da arttırmak yönünde yasal ve fiili anlamda sayısız adım atmıştır. Eğitimin ve eğitim emekçisinin bir türlü çözüme kavuşturulmayan sorunları, özellikle AKP iktidarı ile birlikte, kamusal eğitimin zayıflatılması, eğitimin paralı hale getirilmesi, merkez ve taşra teşkilatında yaşanan yoğun siyasi kadrolaşma, özellikle Eğitim Sen üyelerine yönelik soruşturma, sürgün, cezalandırma vb gibi şekillerde kendisini göstermiştir.
AKP, fiili ve hukuki müdahalelerle eğitim sistemini kendi ideolojisi çerçevesinde yeniden şekillendirme noktasında oldukça yol almış, kendi ideolojisine yakın kimseleri MEB merkez teşkilatından başlayarak en alt seviyelere kadar kendisi için önemli mevkilere getirerek yoğun bir siyasi kadrolaşma faaliyetine girişmiştir. Milli Eğitim Bakanlığı'nın siyasi kadrolaşma çabaları sık sık yargıdan dönmüş, ancak yine de Cumhuriyet tarihinin en yoğun kadrolaşma girişimi geçtiğimiz yedi yıl içinde Milli Eğitim Bakanlığı'nda yaşanmıştır. Siyasi iktidar eğitim gibi temel bir insan hakkını "serbest piyasa"nın insafına bırakmak için peş peşe yasal düzenlemeler yaparak eğitimin tüm kademelerinde ciddi bir ticarileştirme ve özelleştirme hamlesi başlatmıştır. Okullarda toplanan paralardan, öğretmenlerin farklı statülerde ve güvencesiz olarak istihdam edilmesine kadar çok sayıda sorun eğitim sistemini kuşatmış durumdadır.
Son dönemde eğitimin, eğitim ve bilim emekçilerinin sorunlarına, sendikamız ve konfederasyonumuz üzerindeki baskı ve yıldırma politikaları eklenmiştir. Son dönemde üye ve yöneticilerimize yönelik soruşturma, sürgün ve göz altıları, 3-5 Haziran tarihlerinde, toplusözleşme hakkı için gerçekleştirdiğimiz Ankara yürüyüşümüzde polis saldırıları izlemiştir. Son birkaç ayda yaşanan çok sayıda örnek Türkiye'nin iddia edildiği gibi demokratikleşme yolunda ilerleyen bir ülke olmadığının göstergesidir. 

SONUÇ:
Bugüne kadar sendikamız tarafından, değişik konu başlıklarında eğitimin içinde bulunduğu sorunları ele alan raporlar hazırlanmıştır. Hazırlanan raporlarla tespit edilen ve eğitim alanında yaşanan bazı ilginç ve çarpıcı sonuçlar kamuoyu ile periyodik olarak paylaşılmaktadır.
Hazırladığımız raporlar ve yaptığımız araştırmalara dayanarak, eğitimde özellikle AKP döneminde ciddi bir ticarileştirme ve özelleştirme furyasının yaşandığını söyleyebiliriz. AKP döneminde eğitimin finansman kaynaklarına göre dağılımında halkın payı sürekli artmış, eğitimde maliyetin faturası her geçen yıl daha fazla oranda velilerin sırtına yıkılmıştır. Türkiye'de elde ettikleri gelire göre velilerin yaptığı eğitim harcamaları oranı diğer ülkelerden çok yüksek oranda seyretmektedir. Bu tespitimizi OECD rakamları da doğrulamaktadır.
Eğitimin sorunları elbette sadece yukarıda sıralananlarla sınırlı değildir. İşin düşündürücü yanı, siyasi iktidarın yıllardır eğitim sorunları karşısında "üç maymunu" oynaması, Eğitim Sen'in sorunların tespiti ve çözümüne yönelik eleştiri ve önerilerini görmezden gelerek, "kendi bildiğini okumaya" devam etmesidir.
Bir insan hakkı olarak ve kamusal bir hak olarak baktığımızda "eğitim hakkı"nın ülkemizde, devletin sorumluluğunda bir hak olmaktan çok, parası olanlar için bir "fırsat" olduğu açıktır. Herkesin, eğitim hakkından eşit ve parasız şekilde yararlanamadığı dikkate alındığında, ülkemizin eşit, parasız, nitelikli eğitim açısından, diğer ülkelerle kıyaslanamayacak kadar geride olduğu söylenebilir. 
Eğitim sistemi, her kademeden öğretmenler, farklı statülerdeki üniversite çalışanları, memurlar ve yardımcı hizmet personeli ile bir bütündür. Çünkü tüm eğitim ve bilim emekçileri, aralarındaki statü farklılıklarına rağmen, benzer ekonomik ve sosyal sorunları yaşıyor, bir taraftan sorunları ile uğraşırken, diğer taraftan görevlerini yerine getirmeye çalışıyorlar. Eğitim sisteminde yaşanan sorunlar tüm eğitim emekçilerini olumsuz etkilemektedir. Yıllardır grevli toplu sözleşmeli sendika hakkı mücadelemizin ne kadar haklı olduğu bugün daha iyi anlaşılmaktadır. Siyasi iktidarlar, kendilerini zorlayacak bir gücü karşılarında görmeyince sorunların çözümü için adım atmamaktadır.
Eğitim sisteminin içinde bulunduğu sorunların aşılması, Türkiye'de eğitimi hak ettiği noktaya taşımak, ancak gerçekleştirilecek köklü değişikliklerle olanaklı olabilir. Bu nedenle eğitim sisteminde yapısal değişiklikler gereklidir. Okul öncesi eğitimden başlayarak eğitim yatırımlarına, ders kitaplarının hazırlanmasından eğitim yöneticilerinin belirlenmesine; sınıf mevcutlarından eğitimin bilimsel, demokratik, laik yönünün geliştirilmesine; derslik, okul, öğretmen açıklarından eğitimin genel bütçe içindeki payına kadar, eğitimin hemen her kademesinde köklü bir değişime gereksinim vardır.
Eğitimde çeşitli düzeylerde yaşanan sorunların çözülmesi, yaşanan sıkıntıların giderilmesi noktasında somut, planlı ve eğitim sisteminin gerçek ihtiyaçlarına uygun adımlar atılmalıdır.
Bu noktada 3-5 Haziran tarihlerinde bakanlığa yaptığımız toplusözleşme çağrısını buradan tekrarlıyoruz. Eğitimin, eğitim ve bilim emekçilerinin sorunlarının çözümü için gerçekten adım atılmak isteniyorsa Milli Eğitim Bakanlığı eğitim sendikaları ile toplusözleşme masasına oturmalı, bizlerin eleştirileri ve taleplerine kulak vermeli, çözüm önerilerimizi dinlemelidir. Aksi takdirde ne eğitimin ne de eğitim ve bilim emekçilerinin sorunlarına çözüm bulmak mümkün görünmemektedir. 

Ereğli özelinde;
İlköğretim ve Orta Öğretimde okul ihtiyaçları giderilememiştir. Dikmen, Cumhuriyet, Turgut Reis, Erdemir, Nimet İlköğretim Okulları ikili öğretim ve 40 civarında öğrenci mevcutları ile eğitim öğretime devam etmektedir. Ereğli Lisesi ikili öğretim, kalabalık sınıflar ve yetersiz altyapı ile eğitime devam etmektedir. Atatürk Anadolu Lisesi dördüncü yılında kendi binasına taşınamamış, mevcut bina okul ihtiyaçlarına yanıt verememektedir.
Yeni kayıt döneminde okul sınırlarına uyulması " En iyi okul yürüyerek gidilen okuldur" anlayışının uygulamaya geçmesi konusunda velilerimizin katkısını bekliyoruz. Bu anlayışın okullar arasındaki eşitsizliğin giderilmesinde önemli bir rol oynayacağı unutulmamalıdır.
2008-2009 Eğitim-Öğretim Yılı hafta sonu yapılacak 6. sınıf SBS ve ÖSS sınavları ile sona eriyor; tüm öğrencilerimize başarılar dileriz.
Karne değerlendirmelerinde velilerimizin çocuklarına karşı yapıcı olmalarını, özellikle 12 yaşına kadar çocukların neden sonuç ilişkisi kuramadıklarını unutmamaları gerektiğini hatırlatır; öğrencilerimize ve eğitim emekçisi arkadaşlarımıza iyi tatiller dileriz.