Kandilli Dayanışma Evi Yönetim Kurulu, 12 Eylül tarihinde yapılacak referanduma hayır oyu kullanacaklarını açıklarken, iktidara da sert eleştirilerde bulundu.

HAYIR GEREKÇESİ: Başbakanın Hema'nın açılışını yapmaya gelmesine rağmen yanı başındaki TTK'ya ait Armutçuk Müessesine uğramaması, kurumun gözden çıkarıldığının göstergesidir. Yine ülkemizdeki ölümlü maden kazalarının ardından Akp Hükümeti ise her zaman işverenden yana tavır koymuş, yayılmasına ön ayak olduğu özel sektörü ve taşeronu iş kazaları sonunda 'AK'lamıştır. Akp'nin iş ve işçiye verdiği önem ve değerin bedelini Zonguldak, başbakanın kendilerine tayin ettiği 'kader' ve yoksullukla hala ödemekteyken, anayasa paketine 'evet' dememiz beklenmemelidir.

Kandilli Dayanışma Evi Derneği Yönetim Kurulu, 12 Eylül tarihinde gerçekleştirilecek referandumda, "hayır" oyu kullanacaklarını açıkladı. Yönetim Kurulu, Zonguldak Havzasında 1980 öncesi Türkiye Kömür İşletmeleri'ne bağlı işletmelerde yaklaşık 60 bin maden işçisi çalışmaktayken; günümüzde Akp iktidarı ile bu sayının 10 binlere düşürüldüğünü, 5 binden fazla kişi ise özel maden ocaklarında asgari ücretle çalıştırılmaya zorlandığına da açıklamasında yer verildi. Yine maden ocaklarının kapatılması için imza veren, meclis başkanlığı da yapmış AKP Zonguldak milletvekili ise bu kentin küçülmesinin ve yoksullaştırılmasının en büyük mimarlarından olduğuna vurgu yapıldı.

"GÜLÜNÇ BİR DURUM"
AKP hükümetinin sözde, "demokratikleşme reformları" adını verdiği bir anayasa paketi ile kendileri için güvenoyu niteliğinde bir referandum kararı alındığını, her söyleminde 12 Eylül 1980 darbesini yerden yere vuran Akp'nin, 82 anayasasından daha faşist bir anayasa hazırladığı belirtilen açıklamada şu görüşlere yer verildi: 12 Eylül cunta darbesinin  'teğet geçtiği'  ve o dönem sokaklarda solcu avında bulunan altı kuru kadronun pek çoğunun bugün Akp sıralarında siyaset yaptığı göz önünde bulundurulduğunda, Akp Hükümeti ve başbakanın mağdur edebiyatı yaparak, din sömürüsüne duygu sömürüsünü de eklediği ortadadır. 12 Eylül'ün hiçbir zaman muhatabı olmayan Akp'nin ve başbakanın 12 Eylül idamlarından ve işkencelerinden bahsetmesi ise gülünçtür.

BAŞTACI YAPMAKTADIRLAR
Demokrasiye, hak ve özgürlüklere hazırladıkları anayasa paketinde geniş bir şekilde yer verdiklerini iddia eden başbakan, kendisi gibi düşünenleri demokrat; aynı fikirleri benimsemeyenleri ise demokrasi karşıtı ve ideolojik gibi tanımlarla nitelendirmekte; ve hatta, bitaraf olmayanı bertaraf etmekle tehdit ederek demokrasiden ne anladığını açıkça göstermektedir. Yargı kararlarına da ağır eleştiriler yapan Akp Hükümeti ve başbakan, 'Ergenekon Davaları' konusunda ise yerden yere vurdukları yargıyı bir anda baş tacı yapmaktadırlar. Akp Hükümeti ve başbakanın demokrasi ve yargıdan anladığı işte tam da budur. Yine kendi deyişiyle yasama ve yürütmenin önündeki tek engelin Danıştay ve Yargıtay kararlarının olduğunu, bu kararların kendilerini engellediğini, bu sebeple yeni anayasa paketiyle bu engeli ortadan kaldıracağını ifade eden başbakan, 'yargının bağımsızlığı' ilkesini ihlal etmektedir. Kişinin, tek başına anayasa mahkemesine şikayet ve itiraz hakkı bulunabileceğinden bahseden başbakan, bu şikayet ve itirazların hükümet tarafından atanacak bir komisyondan geçeceğinden ise bahsetmemektedir. Anayasa değişikliği ile tekellerine almaya çalıştıkları yargıyla birlikte, yasama ve yürütmenin de tek elde toplanması monarşilerde görülen bir yönetim anlayışıdır. Monarşi yönetimlerde ise demokrasiye yer yoktur.

APAÇIK ORTADA
Hazırladıkları anayasa paketinde, toplu iş sözleşmelerinde sendikaları tamamen etkisiz bırakacak olan yeni yasa ile aslında örgütlenmenin yolunu kapatan Akp, iş kolu ve iş yeri kota barajlarını yüksek tutarak sendikalaşmanın da önünü kesmektedir. Birden fazla sendikaya üye olabilme fırsatı ile işçilere büyük haklar tanıdıklarını iddia eden Akp, grev hakkını ise ortadan kaldırıp, iş ve işçi güvenliği ile ilgili yasaları ise 'teğet' geçerek işçilere ne kadar büyük haklar tanıdığını böylece göstermiştir. Ayrıca yeni yasa, toplu görüşmelerden sonuç çıkmadığı hallerde ise kararı, hükümetin atayacağı komisyona bırakacaktır. Bu haliyle yeni anayasanın işçiler için hiçbir getirisi olmadığı apaçık ortadadır.  8 yıllık iktidarı boyunca namus ve töre cinayetlerine, küçük yaşta çalıştırılan çocuklara ve hatta çocuk istismarcılığına karşı hiçbir önlem almadığı göz önünde bulundurulduğunda,  yeni anayasanın özellikle de kadınlara ve çocuklara büyük haklar ve özgürlükler getirdiğini iddia eden Akp, hiç de inandırıcı olmamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'ni imzalayarak çocuklarla ilgili bütün hakları koruyacağına dair garanti vermiştir. Bu sebeple, mevcut 41.maddeye, çocuk istismarcılığını engelleyeceklerine dair ekleme yapmak, Akp anayasasını süslemek ve şirin göstermekten başka bir şey değildir. Gerçek demokrasilerde anayasaları, toplumun her kesiminden temsilciler kurulu düzenler ve yürürlüğe koyar.

"EVET" OYU İSTENMEKTE
AKP oligarşisinin
ise tek başına hazırladığı anayasa paketi ile günlük hayatımızda değişen hiçbir şeyin olmadığı ortadayken; tam tersine, sözde demokratikleşme reformunun '1982 darbeci cunta anayasası'ndan daha faşist bir nitelik taşıdığı göze çarpmaktadır. Sosyal hayata hiçbir değişiklik getirmeyen, yoksulun daha da ezildiği, devletin hızla küçültülerek İMF politikalarına sadık hale getirildiği bir anayasa AKP tarafından halk oylamasına sunulmuştur. Dokunulmazlıkların kaldırılmadığı; yoksulluk, yolsuzluk ve işsizliğin bitirilmediği; 12 Eylül 1980 darbesinin kurumlarıyla sürdüğü; 24 ocak kararlarının hayatı halen topluma zehir eden etkilerinin devam ettiği; eğitimde ve sağlıkta fırsat eşitliğini ihlal edip sosyal devlet anlayışından tamamen uzak tuttuğu; özelleştirmelerin kime yaradığının ortada olduğu; ve bütün bu sebeplerden dolayı bu yağma düzenine engel olan bir yargıya müdahale etmek için hazırlanan anayasa paketine, hükümet ve başbakan tarafından 'evet' oyu istenmektedir.

İŞVERENDEN YANA TAVIR
Başbakanın beldemizde özel maden şirketi olan Hema'nın açılışını yapmaya gelmesine rağmen yanı başındaki TTK'ya ait Armutçuk Müessesine uğramaması, kurumun gözden çıkarıldığının göstergesidir. Yine ülkemizdeki ölümlü maden kazalarının ardından Akp Hükümeti ise her zaman işverenden yana tavır koymuş, yayılmasına ön ayak olduğu özel sektörü ve taşeronu iş kazaları sonunda 'AK'lamıştır. Akp'nin iş ve işçiye verdiği önem ve değerin bedelini Zonguldak, başbakanın kendilerine tayin ettiği 'kader' ve yoksullukla hala ödemekteyken, anayasa paketine 'evet' dememiz beklenmemelidir. Kandilli Dayanışma Evi,  Kenan Evren'den olma ve Özal'dan doğma Akp politikalarının eseri olan anayasa paketine referandumda 'HAYIR' diyecektir; kamuoyuna duyurulur."