TBBM İnşaat Mühendisleri Odası siyasi iktidarı tercihini bilimden ve insandan yana kullanmaya çağırarak, Ülkemizin deprem gerçeğine uygun ulusal bir deprem politikası belirlemeye ve daha da önemlisi bu politikiları biran önce hayata geçirmeye davet ediyoruz dedi.

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Kdz.Ereğli Temsilcisi Hüseyin Kocatürk ve Temsilci Yardımcısı Mustafa Çevik düzenledikleri basın toplantısında anımsanması dahi acı veren, binlerce insanın ölümüne, bölgedeki birçok kentin harap olmasına yol açan Marmara depreminin üzerinden tam 13 yıl geçtiği belirtildi. Depremin tek bir gecede onbinlerce insanın hayatını alt üst ettiği, yol açtığı şokun ardından yaşanan çaresizliğin depremi adeta toplumsal bir travmaya dönüştürdüğünü hatırlattı. Türkiye genelinde 115 yapı ruhsatının iptal edilmesi gerektiğini söyleyen Çevik açıklamasında şunları söyledi:

DEPREM KONSEYİ KURULDU

Geçen 13 yıllık süre içerisinde beklenilen ve yapılması olanaklı mühendislik tedbirleri hayata geçirilmemiştir. İnşaat Mühendisler Odası olarak yaşananları anımsatmakta fayda görüyoruz. Depremin hemen ardından 9 Haziran 2000 tarihinde Bilim insanlarınca yapılan deprem tahminlerini bilimsel açıdan değerlendirerek sağlıklı sonuçlar üretme ve kamuoyunun bu konuda en güvenilir bilgiyi sağduyu biçiminde alabilmesini sağlayacak açıklamalar yapma ve Ülke ihtiyaçları göz önünde bulundurularak, deprem zararlarının en aza indirilmesine yönelik araştırma çalışmaları için öncelikli alanları belirleme konularını öncelikli çalışma alanı olarak belirleyen Ulusal Deprem Konseyikuruldu.

ÇÖZÜM ÖNERİLERİNDE BULUNULDU

Bayındırlık Bakanlığı koordinatörlüğünde, çalışmaları Şubat 2004 tarihinde başlatılıp yedi ayrı grupta sürdürülen Deprem Şurası, kesin raporlarını Temmuz 2004 ayında elde etmiş, yapılan çalışmalar Deprem Şurası Sonuç Bildirgesi'ne dönüştürülerek Bakanlık tarafından ilgili kurum ve kuruluşlarla paylaşılmıştı.  Son olarak yine 2004 yılında 'Türkiye İktisat Kongresi Afet Yönetimi Grubu Raporu' hazırlanarak kamuoyuna sunulmuştu.  Bu raporlar ayrıntılı olarak incelendiğinde hemen hepsinin aynı konularda benzer sonuçlara eriştiği eşdeğer konulara işaret edip eşdeğer çözüm önerilerinde bulunduğu görülür.  2004 yılından sonra aradan geçen 7 yıllık süreçte çözüm önerilerine ilişkin hiçbir girişimde bulunmayan siyasi iktidarın 2011 yılında hazırladığı Ulusal Deprem Strateji ve Eylem Planı (UDSEP) ise geçmiş çalışmalarda ayrıntılı olarak açıklanan tespit değerlendirme ve çözüm önerilerinin yüzeysel bir kopyasıdır.

 

YÜRÜRLÜĞE GİRDİ

Van Depreminin hemen ardından 26 Ekim 2011 tarihinde Başbakan Erdoğan'ın …Artık şehirlerimizde kaçak yapı, gecekondu, bu binaları biz yıkacağız… söylemiyle başlatılan çalışmaların sonucu olarak Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun 16 Mayıs 2012 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.  Kamuoyunda Kentsel Dönüşüm Yasası olarak bilinen Yasa ise, bırakınız geçmiş dönemde yapılan bilimsel çalışmaların gereklerini dikkate almayı, henüz bir sene önce yürürlüğe giren Ulusal Deprem Strateji ve Eylem Planındaki hedefleri bile karşılamamaktadır.  Sürekli olarak mevzuat eksikliklerinden yakınan sorumluların bizatihi kendilerinin hazırlayıp yürürlüğe koydukları Yasa ve Yönetmelikler, özleri itibariyle insan hayatından çok her türlü hizmetin piyasalaştırılmasını sağlamayı hedeflemektedir. Bu nedenle büyük puntolarla kamuoyuyla paylaşılan yeni yasalar, yönetmelikler veya mevcut mevzuat üzerinde yapılan değişiklikler, yaşanan sorunların kaynağına müdahale etmediği için çözüm sunamamakta, aksine yeni ve daha büyük sorunlar yaratmaktadır.  Yapılan tüm bilimsel çalışmalar, sağlıklı bir kentleşme için yerleşme ve yapılaşma süreçlerinin risk yönetimini içerecek biçimde yenilenmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır.Öte yandan göz yumulan kaçak yapılar veya projesine aykırı yapılar, imar afları, parçacıl planlamalar ve plan tadilatları nedeniyle ülkemizdeki yapı stokunun sorunlu olduğu bir gerçekliktir.

 

RANT HALİNE DÖNÜŞTÜREBİLİR

Bu bağlamda afet zararlarını azaltma kapsamında, onarım ve güçlendirme çalışmaları ile kentsel yenileme uygulamalarının birlikte düşünülmesi, acil durum planlarının hazırlanması, toplumun afet tehlikesi ve riski konusunda bilinçlendirilmesi, arama-kurtarma faaliyetlerinde eğitim ve örgütlenmenin sağlanması, kurum ve kuruluşlar arasında işbirliği ve koordinasyonun sağlanması hatta ve hatta mühendislerin meslek içi eğitimi ve yetkinliği konularının birlikte planlanması gerekmektedir. Kentsel Dönüşüm Yasası ise tüm bu gerekleri karşılamaktan uzak olup uygulama alanlarının sınırsız tutulması nedeniyle başta metropol kentlerimiz olmak üzere tüm ülkemizi bir rant alanı haline dönüştürebilecektir. İktidarın yeni hedefi yapım sürecinin denetimine ilişkin kuralların düzenlendiği Yapı Denetim Yasası'nı değiştirmektir.  Marmara depremi sonrasında 2001 yılında fenni mesuliyet sistemine göre nispeten ileri bir denetim sistemi olan Yapı Denetim sistemi 19 pilot ilde uygulanmaya başlamıştır. Eksikliklerin bir an önce giderilmesi amacıyla yapılan pilot bölge uygulamasına tam on yıl boyunca devam edilmiş ve Yasa ancak 2011 yılında ülke geneline yaygınlaştırılabilmiştir.

 

POTANSİYEL TAŞIMAKTA

Meclis tatil edilmeden hemen önce kamuoyuna "Yapı Denetimi Hakkında Kanun ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Taslağı" adıyla bir çalışma sunulmuştur. Yeni Yasa taslağı ise hizmetin kamusal niteliğini öne çıkartma yerine daha fazla ticarileştirilmesini öngörmekte ve bu niteliğiyle denetim hizmetlerinin formaliteye dönüşmesi potansiyelini taşımaktadır. Zira sunulan çalışma, aslında teknik müşavirlik kuruluşlarının görev ve sorumluluklarını düzenlemektedir.  Bu noktada Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinde yapılan bazı değişiklikleri ve bu değişikliklerin yol açtığı sorunları paylaşmak isteriz.  

 

RAKAMLI AÇIKLAMA

Türkiye genelinde yapı ruhsatı verme yetkisine sahip toplam 3649 belediye, il özel idaresi ve organize sanayi bölgesi bulunmaktadır. Mevzuat zorunlu kılmasına rağmen bu idarelerden sadece 234'ü Odamıza yapı ruhsatlarını göndermiştir.  Az sayıda idareden Odamıza iletilen yapı ruhsatlarından elde edilen bilgiler ile üye kayıtlarımızın karşılaştırmalı incelemesinde, Türkiye genelinde gönderilen toplam 2723 yeni yapı ruhsatında;  Oda kaydı olmayan proje müellifi sayısının 4,  Oda kaydı olmayan fenni mesul sayısının 1,  Oda kaydı olmayan şantiye şefi sayısının 11,  İşyeri Tescil Belgesi (İTB)* olmayan ya da yenilenmeyen proje müellifi sayısının 28, bu kişiler tarafından üretilen proje sayısının 56,  İşyeri Tescil Belgesi olmaksızın fenni mesuliyet üstenilen ruhsat sayısının 23,  Yapı Denetim çalışanı ya da ortağı olan proje müellifi sayısının 8, bu kişiler tarafından üretilen proje sayısının 34,  Yapı Denetim çalışanı ya da ortağı olan şantiye şefi sayısının 6 olduğu tespit edilmiştir.  Sonuç olarak yaklaşık 60 kişinin proje müellifi, şantiye şefi ya da fenni mesul olarak imza attığı yaklaşık 115 yapı ruhsatının iptal edilmesi gerekmektedir.Odamız bu tespitlerini Bakanlık ve idarelere iletmiş ve gereğinin yapılmasını talep etmiştir. Bu durumda arsasına yapı ruhsatı alan ve inşaa ettirmeye başlayan 115 vatandaşımız mağduriyet yaşayacaktır.  Bilgi edinilemeyen 3415 idare tarafından verilen yapı ruhsatları açısından bakıldığında ise sorun daha vahimdir. Zira mühendis olup olmadığı dahi bilinmeyen kişilerce proje üretilmesi ya da fenni mesullük üstlenilmiş olması olasılığı yüksektir.

Bu veriler, yapı ruhsatlarına ilişkin sürecin sondan başa doğru yürütülmesinin ve Meselk Odalarının süreç içerisindeki yeri ve önemini anlamadan farklı saiklerle yapılacak düzenlemelerin ülkemiz ve yurttaşlarımız açısından yarattığı ve yaratacağı büyük olumsuzluklara işaret etmektedir. Mühendislik hizmetinin niteliğini yükseltmek yerine meslek odalarını işlevsizleştirerek sahte mühendisliğin önünü açan bu düzenlemelere imza atanlara soruyoruz; Deprem riskini mühendislik hizmeti almamış yapıları çoğaltarak mı azaltacaksınız?

Siyasi iktidarı tercihini bilimden ve insandan yana kullanmaya, ülkemizin deprem gerçeğine uygun ulusal bir deprem politikası belirlemeye ve daha da önemlisi bu politikaları bir an önce hayata geçirmeye çağırıyoruz.